Elif Nisa

Elif Nisa

İnkârın Getirdiği Azap

İnkârın Getirdiği Azap

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, (eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir çoğalma tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) da vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka birşey değildir. (Hadid Suresi, 20)

 

İman etmeyen insanın dünya hayatında mala, mülke kısaca çevresinde gördüğü şeyleri elde etmeye karşı duyduğu bu hırs ölünceye kadar hiç durmaksızın devam eder. Hiçbir zaman elindekilerle yetinip mutlu olamaz. Çünkü istediği şeyleri Allah'ı razı etmek için değil, sadece nefsinin istek ve tutkularını razı etmek için istiyordur. Ve sahip olduğu her şey onun kibrini ve büyüklenmesini arttırmaktadır. Dünya hayatında bu derece azgınlaşarak, nefsini doyurmaya çalışanlar, asla huzurlu bir ruh haline sahip olamazlar.

 

Hayatını kendisinin şekillendirdiğini düşünme yanılgısındaki insanın, huzurlu bir yaşamı olamaz. Uğraşıp didinerek sonunda ideali olan bir işe, eve, paraya ve aileye kavuşan kişi, ancak bu kez de başka endişeler yaşamaya başlar. Ya sahip olduklarını olur da kaybederse?.. İşte bu kuruntular nedeniyle, iman etmeyenlerin ruh hali, cehennemin belâlarla dolu karanlıklarında 'ne ölebilen ne de diri kalabilen' insanlarınkine benzer.

 

Allah, dünya hayatındaki zorlukları aşmanın ve gerçek mutluluğu yaşamanın yolunu gösterdiği halde, bile bile yüz çeviren insanlar yalnızca 'kendilerine zulmederler. "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar." (Yunus Suresi, 44)

 

Kazandığı parayla, sahip olduğu iş, ev, aile ve gururlandığı kariyeri ile şımaran, kendini üstün gören, azgınlaşan insanların sonları da azap olacaktır. İnsanların sahip olduğu her şey Allah'ın onlara verdiği nimet ve ihsanıdır. İnsan elindekileri, ne kendi kazanmıştır ne de 'hak etmiş'tir. Bunun farkında olmayan insan, Allah'ın verdiği nimetler karşısında azgınlaşır, şımararak sevince kapılır, şükretmez. Allah sonsuz rahmet sahibidir bu nedenle varlığını hatırlaması ve Kendisine yönelip şükretmesi için insanları birtakım olaylarla, zorluklarla ve felâketlerle uyarır:

 

"Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.” (Tevbe Suresi, 126)

 

Dünya hayatında karşılaştıkları zorluklar, hastalıklar, iman edenler için kendilerini Allah'a yaklaştıran birer vesiledir. Oysa bu zor durumlar bazı insanların Allah'a isyan etmelerine yol açar. Sadece hastalık ve zorluk zamanında değil, her an Allah'a sığınan, O'nu çok anan müminler, her şeyin Allah'tan geldiğini ve çözümün de yine Allah'tan geleceğini bilirler. Ve gösterdikleri sabrın onları kurtuluşa götüreceğine inanırlar. Zorluk zamanları, iman etmiş bir insanın gösterdiği sabır ve tevekkülle, Allah'a olan sevgisini en güzel ifade edeceği zamanlardır. Bu, iman edenleri etmeyen insanlardan ayıran en büyük sırlardan biridir. Bu sırrı kavrayan müminler, dünyada inkârcılardan tamamen farklı bir hayat yaşarlar.

 

“Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s.218)

 

Belâlar, insanlar için hatalarını fark etmelerini sağlayacak büyük birer fırsattır. Çünkü insanlar böyle anlarda Allah karşısındaki acizliklerini anlarlar. Bu durumda vicdanına kulak verebilen insan, hatalarını görür, hatalarını görebildiği için şükreder ve tevbe ederek Rabbine yönelir. Rabbine yakınlaşır.

 

İnkârcı hatası nedeniyle pişmanlık hissettiğinde manen çöker, içine kapanır, kontrolünü kaybeder, üzülürken, müminin pişmanlığı canlılığını ve çabasını artırır.

 

İman etme imkânı varken, imansızlığı tercih eden insanın göz önünde bulundurması gereken en önemli gerçek şudur; Allah'a iman etmediği sürece dünyada her neye sahip olursa olsun asla gerçek huzur ve mutluluğu bulamaz.

 

“Günahları ancak iki ateş yakabilir. Bu ateşlerden birisi dünyadaki pişmanlık ateşi, diğeri de ahiretteki cehennem ateşidir. Onun için, günahlara bulaşmış bir kimse, kendisi için bu ateşlerden hafif ve kolay olan dünya ateşini seçmeli ve ahiretteki ateşe yakalanmadan önce tevbe etmelidir.” (İmam Gazali)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Elif Nisa Arşivi