Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

PKK’yı övmek “askere serbest” mi?

PKK’yı övmek “askere serbest” mi?

Bugünlerde hemen herkes konuşuyor... “Bilen” de konuşuyor, “bilmeyen” de!.. Bazıları da var ki; bilip-bilmeden “işkembe-i kübra”dan savuruyor... Kısacası, “ağzı olan herkes” konuşuyor... Hem de “gülünç durum”lara düşeceğini, “kargaların bile münasip yerleriyle güleceğini” düşünmeden konuşuyor... Sadece “komik” durumlara düşmekle kalsalar, yine iyi...
Konuşanların çoğu, “neye ve kime hizmet ettiklerini” bilmeden, “lâfın ucunun nereye varacağını” hesap etmeden ve “kimin ekmeğine yağ sürdükleri”nin farkına varmadan konuşuyorlar ki; Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un tabiriyle, bunlar “dikkatli” midir, “doğru yerde” mi durmaktadır, insan gerçekten merak ediyor!..

UZMAN(!)LARIN YERİ NERESİ?
Malûm, 15 Ekim 2008 tarihinde Balıkesir’de “basın toplantısı” yapan ve hayli “hiddetli ve şiddetli” bir görüntü verip, biraz da “tehditkâr” konuşan Org. İlker Başbuğ diyordu ki;
¥ “Şimdi bu noktaya, şu söyleyeceğim hususa dikkatinizi çekmek istiyorum; bütün bunlara rağmen, bölücü terör örgütünün yaptığı eylemleri, altını çiziyorum başarılı gibi gösterenler, tekrar ifade ediyorum başarılı gibi gösterenler akan ve akacak olan her damla kanın sorumluluğuna ortak olurlar. Bunu herkesin iyi anlamasını istiyorum.”
¥ “Son günlerde yoğunlaşan bu sistemli saldırılar emin olun ki TSK’nın gücünü, kararlılığını artırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.
Bir ordunun bu tür saldırılar karşısında, ki bunlar; doğru bilgiye dayanmayan, sınırlarını aşan eleştirilerdir. Bu tür saldırılar karşısında her ordunun vereceği yanıt ve tepki bellidir. Bu tüm ordular için geçerlidir. Son sözüm şudur: Herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya davet ediyorum.”
Hani “Avrupa Yakası” adlı dizide “Adanalı bir kadın” tiplemesi vardı ya... Hani; “Ben lâfı ortaya kodum; isteyen alır gider, istemeyen bırakır kaçar” diye bir sözü vardı ya; şahsen ben, Org. İlker Başbuğ’un ortaya söylediği lâfı, üzerime aldım ve kendisine cevap verdim...
Dedim ki; “Bizim yerimiz, Mehmetçiğin yanıdır!”
Peki, “ekran”lardaki, elini sallasan “uzman”(!)a değecek programlara katılan “emekli askerler”in yeri neresidir?..
Onlar, nerede durmaktadırlar?..
Onlar “Mehmetçiğin yanında” mıdırlar, yoksa farkında olmadan “PKK’ya hizmet” mi etmektedirler?.. Ya da, Org. Başbuğ’un ifadesiyle “bölücü terör örgütünü başarılı gibi mi göstermektedir”ler?!?..

SARIZEYBEK’İN BECERİSİ NE?
Sözü; 1969’da Deniz Teğmeni iken, yayınladıkları “cuntacı bildiri” sebebiyle ordudan atılan Ali Kırca’nın programına “iki hafta üst üste” katılan ve oynadığı “tek kale maç”ta, her sözünü “hükümete saldırı” ile noktalayan Erdal Sarızeybek’e getirmek istiyorum.
Malûm, “emekli albay”dır kendisi... En büyük özelliği, 1992-1994 yılları arasında Aktütün Karakolu’nun bulunduğu bölgede “komutanlık” yapmasıdır!..
Geçenlerde de yazmıştım...
Emekli Albay Erdal Sarızeybek, Temmuz 1992-Ağustos 1994 tarihleri arasında Hakkari ve Şemdinli ilçesindeki sınır taburunun komutanıymış.
Komutası altındaki Alan ve Aktütün Karakolları’na yapılan kanlı “PKK baskınları”nı, kitabında tüm detaylarıyla anlatmış...
Albay, kitabında; baskınlar hakkında nasıl istihbarat yaptıklarını, olay yerindeki fazla savunma imkânına sahip olmayan karakollara nasıl yerleştiklerini ve 1992’nin 30 Ağustos’unda Alan’da 17, 12 Eylül’de Aktütün’de 23 ve 29 Eylül’de Derecik’te 28 şehit, toplam 74 şehit verdikleriyle ilgili çaresiz durumları ortaya koyuyormuş...
Sonra baskını yapan PKK’lılar, ellerini kollarını sallayarak geldikleri yere, yani sınır ötesine dönmüşler... Albay Sarızeybek ise, onları sadece seyretmiş!..
Bunu öğrendiğim anda;
“Senin bütün becerin bu muydu?.. Senin komutan altındaki karakollara 3-4 baskın yapılmış ve toplam 74 şehit verilmiş, hâlâ neyi ve niye konuşuyorsun?!?” demekten kendimi alamamıştım...
Geçmişte farklı, bugün farklı konuşan Sarızeybek’teki bu “tavır değişikliği”nin sebebini merak etmiş ve şu bilgilere ulaşmıştım:
¥ “Geçmişteki söylemlerinden farklı olarak Ergenekon terör örgütü soruşturmasına karşı tepkisel bir tavır alan emekli Jandarma Albay Erdal Sarızeybek’in Cumhuriyet gazetesinin bir dergisine yazar olduğu ortaya çıktı.
¥ Her ne hikmetse, aynı Sarızeybek; terör örgütü Ergenekon soruşturması başladıktan sonra, geçmişte suçladığı üstlerini savunmaya ve 6. dalgadaki gözaltılar sırasında Savcı Zekeriya Öz’ü hedef alan bir tavır sergilemeye başladı.
¥ Sarızeybek’teki bu tavır değişikliğinin özellikle Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başlamasından sonra başladığı iddia ediliyor.
¥ Sarızeybek, halen Cumhuriyet gazetesinin Strateji ekinde düzenli yazılar kaleme alıyor.”

EFSANE DEĞİL, SADECE MASAL
Evet, bunları yazmıştım geçenlerde... Önceki akşamki açıklamalarını da bu bilgiler ışığında dinledim...
Ali Kırca, onu “Efsane albay” olarak takdim edip pohpohluyordu, ancak ben onun, bir “efsane” gibi değil, sadece “kendini ve kitabını övdüğü” için, “nefsane” konuştuğunu gördüm ama, yine de kendisini, “efsane”nin sözlük anlamındaki gibi; “masal ve söylenti” dinler gibi dinledim.
Öyle ya, “efsane” demek, aynı zamanda “masal, söylenti, asılsız hikâye, olmayacak şey” demek!..
Emekli Albay Erdal Sarızeybek’in anlattıkları da “masal” ve “asılsız hikâye” gibi geldi bana!..
Şu “gerilimli” günlerde “masal” dinlemek elbette güzel... Ama Erdal Sarızeybek’in bir “masal” havası içinde anlattığı “kahramanlık”lar, sanki “PKK’ya övgü” gibiydi...
Malûm, Ragıp Paşa’nın sözüdür:
“Şecaat arzederken, merd-i kıpti, sirkatin söyler”miş!.. Şecaat demek, “kahramanlık, yiğitlik, cesurluk, korkusuzluk” demek!..
“Sirkat”in sözlük anlamı da, “çalma, hırsızlık” demek!..
Bu sözün, mefhum-u muhalifi de var...
Yani, bir adamın “hırsızlık”larını anlatırken, onu “kahraman” gibi “başarılı” gösterme riski de var.
Bana göre; Erdal Sarızeybek’in yaptığı da bu... Güya “PKK’ya sövüyor” gibi ama aslında “PKK’yı övüyor!”

BULAMAÇLA YAŞAYAN PKK’LI!
Meselâ, diyor ki;
“PKK’lı teröristlerin yanlarında bir tabak var... Ocağa koya koya altı kapkara olmuş bir tabak... Tabağın yanında biraz da un var... Teröristler, o unun üzerine su döküp, bulamaç yapıyorlar... Bütün gıdaları bu... Karınlarını bu bulamaçla doyuruyorlar!..
Zaten mideleri de küçük... Bellerinde bir kuşak var... O kuşakla bellerini sıkıyorlar ve midelerini bastırıyorlar... İşte bu yüzdendir ki, mideleri ufacık ve azıcık bulamaçla doyuyorlar!”
Söyleyin Allah aşkına;
Bu sözler “PKK’ya sövgü” müdür, yoksa “teröriste övgü” mü?..
Bir teröristin; “sapık” da olsa bir “ideal” uğruna “aç” kalması veya “bulamaç”a talim etmesi, ancak ve ancak “takdir” edilir!..
Erdal Sarızeybek bu örneği verirken, aklı sıra PKK’ya sövüyor ama onlara “övgü” yağdırdığının farkında bile değil!..
Sarızeybek’in, bir de “mayınlı arazi”de yürüyen “terörist”lerden ikisinin öldüğünü, diğer ikisinin onların üzerinden yürüdüğünü açıklayan sözleri var ki, sorarım size; bir “ideal” uğruna “ölüm”ü göze alabilmek, bir “kahramanlık” değil midir?.. Hele de, “karnı tok” olanlar yan gelip yatarken!..
Eee, Albay Sarızeybek n’aapıyor; “sövüyor” görünüp “PKK’yı övüyor” mu yoksa?..
AAA, BU NE DUYARLILIK?!?
PKK’lıların yedikleri “bulamaç”lara ve bellerindeki “kuşak”lara kadar takip eden Bay komutan, “Özel Harekât Timi” ile bir “PKK kampı”na düzenledikleri saldırıları anlatırken, timde görevli bir “polis”in gözüne taş parçası geldiğini ve o taş parçasının “polisin gözünü kör ettiği”ni, “ancak geçen yıl öğrenmiş” iyi mi?..
1992 veya 1994 nire, 2007 nire?..
Bu, ne duyarlılık Albay?..
Uyan da balığa gidelim!..
Şu hâle bakın;
Adam, “operasyon arkadaşı”nın gözünün “kör” olduğunu, “ancak 13-15 yıl sonra” öğreniyor, iyi mi?..
Sonra da ekranlara çıkıp;
“Kahramanlık”larını döktürüyor!..
Be adam;
Çok kısa süre içinde “74 şehit” vermenin neresi kahramanlıktır, neresi başarıdır, neresi efsanedir?..
“Operasyon arkadaşı”nın gözünün kör olduğunu 13-15 yıl sonra öğrenen bir komutana “komutan” mı denilir, başka bir şey mi, yorumu size bırakıyorum!..

ŞEMDİN SAKIK NASIL YAKALANDI?
Sizler bu olayın yorumunu yaparken, ben başka bir “çarpıtma”yı gündeme getirmek istiyorum...
Emekli Albay Erdal Sarızeybek; 1992 yılında Kuzey Irak’a yapılan en kapsamlı “sınırötesi harekât” esnasında, “peşmergeler”le birlikte hareket ettiklerini, onlara silâh ve mermi verdiklerini, ancak “peşmerge”lerin bu mermileri “PKK’lı teröristlere” sıkmak yerine, “havaya sıktıklarını” iddia edip, mealen diyordu ki;
“Talabani ve Barzani bizi arkadan hançerledi... Onların ipiyle kuyuya inilmez!.. Onların sözüne güven olmaz!”
Ne enteresandır ki;
Erdal Sarızeybek, askerlikten atılan Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’nda bunları söylerken, M.Ali Birand’ın “32. Gün”ünde konuşan Emekli Albay Mithat Işık, bambaşka bir gerçeği dile getiriyordu...
“Şemdin Sakık’a yönelik operasyon” esnasında “Bordo Bereliler’in komutanı” olan emekli Albay Mithat Işık diyordu ki;
“PKK liderlerinden Şemdin Sakık’ın yakalanması esnasında Talabani ve Barzani’nin büyük katkıları oldu... Sakık’ın kaldığı yeri bize bildiren onlardır... Operasyonun gizli kalması için de büyük çaba gösterdiler!”
Buyur, burdan yak!..
Sarızeybek diyor ki; “Bize madik attılar!”
Mithat Işık da diyor ki;
“Şemdin Sakık’a yönelik operasyonda Barzani ve Talabani’den yardım gördük!”
Bence “doğru” söyleyen emekli Albay Mithat Işık’tır... “Yalan” konuşan, hadi “yalan” demeyelim de, “yanlış” ve “yanlı” konuşan ise Sarızeybek’tir!..
Çünkü Erdal Sarızeybek, “Cumhuriyet ağzıyla” konuşmaktadır!..
Cumhuriyet ise, adeta “Ergenekon Terör üssü” gibidir!.. Hem 4 adamları “Ergenekon Terör Örgütü sanığı”dır, hem de “teröristin taziye ilanları”nı yayınlayarak “teröre yardım ve yataklık” etmektedirler!..
Emekli Albay Erdal Sarızeybek, aynı zamanda bir “Cumhuriyet yazarı” olduğuna, o Cumhuriyet gazetesinde de; dün yarım sayfa ebadında “Ergenekon Terör Örgütü”ne övgüler yağdırıldığına, gazete bir “çete bülteni”ne dönüştürüldüğüne göre; varın gerisini siz düşünün!..
Ama, asıl düşünmesi gereken kişi, Org. İlker Başbuğ’dur... Sayın Başbuğ, “medya”ya yüklenip, “Terörü övmeyin, doğru yerde durun” derken, “emekli askerler”e niye bir çift laf etmiyor?..
Ne yani, onların durdukları yer “doğru” mu?!?
Sarızeybek’in sözleri “PKK’ya övgü” ve dolayısıyla “vatana ihanet” değil mi?..
Bunu “sivil” görüyor da, “asker” göremiyor mu?..
“Terörle mücadele” mi ediyoruz, yoksa “kişisel mastürbasyon”lara çanak mı tutuyoruz?..
O görüşme nerede yapıldı?
Bazı “Kürt ağa”ların “10 kadın”la evlendiğinin, “doğan çocuklarının adlarını bile bilmedikleri”nin tartışıldığı şu günlerde, “bazı CHP’liler”in de, “bir sürü kadınla beraber” oldukları iddiaları, gündeme bomba gibi düştü.
Bazı “M.G.K. kafalı yazar”lar bu “fuhuş” birlikteliklerini onaylasalar ve “onlar hiç olmazsa çocuk yapmıyorlar” diyerek bir ayıp ve günahı savunmaya geçseler bile, ortada bir “fuhuş” var, bir “aldatma” var!..
Bu “aldatma”nın son kahramanlarından biri de, “CHP’li RTÜK üyesi Mehmet Dadak”tan başkası değil... Dadak, “Ukraynalı Ganna Rekstina ile lobide hukuki görüşme yaptık” dese de, Grand Zorlu Otel, dün bir açıklama yaptı: “Lobide görüşen bir kadının pasaportunu almayız!.. Pasaport, sadece ayrı bir oda veya ayrı bir yatak açıldığında alınır!”
CHP’li RTÜK üyesi Mehmet Dadak, “bu kadınla ilişkisinin boyutu”nu açıklamak zorundadır...
Görüşme “lobi”de mi yapıldı, “yatak odası”nda mı?..
Bay Dadak, bu “özel görüşme”(!)nin faturasını “devlete ödetmeye” utanmıyor mu?!?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi