Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Adaletin olmadığı yerden hayır gelmez

Adaletin olmadığı yerden hayır gelmez

Bugün Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’ne seçilmesi üzerinde durmak istiyorum. Hemen acele ile herkesin başarı olarak nitelendirdiği bir gelişmeyi başarısızlık göstermeye çalışacağımı sakın düşünmeyin. Türkiye’nin BMGK’ye seçilmesi diplomatik bir başarıdır. Uzun çalışmalar sonucunda elde edilmiştir. Elbette geçici de olsa BMGK’de Türkiye’nin bulunması önemlidir. Ama hepsi o kadar. Türkiye’nin BMGK geçici üyeliğine seçilmiş olması adaletsiz oluşumu adalet çizgisine çekmeye, adaletsizliklerin haksızlıkların engellenmesine yetmeyecektir. Bu adaletsiz işleyişi BM Genel Sekreterliği’ne bir Türk’ün seçilmesi bile mani olmayacak, olamayacaktır. Şahsen böyle bir gelişmeyi bile konjonktöre bakarak mümkün görüyorum.

İstedim ki BMGK Geçici Üyeliğine Türkiye’nin seçilmiş olmasına sevinelim ama bu hava içinde işin özünü gözden kaçırmayalım, biz seçildik diye BM’nin adaletsiz, haksız ve 5 daimi üyenin kontrolünde oluşunu unutmayalım, millete de unutturmayalım.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 5 daimi, 10 da geçici üyeden oluşmaktadır. Geçici üyelerin de daimi üyeler gibi bir oy hakları vardır. Ancak, geçici üyelerin oyları daimi üyelerden birisi veto hakkını kullanıp alınacak kararı engellemediği sürece bir anlam ifade ediyor. Yani BM Güvenlik Konseyi’ne gelen bir konu beş daimi üyenin çıkarına ve arzusuna uygunsa sizin de istediğiniz yönde oy kullanarak sonucu belirlemede etkili olma imkanız var ama Güvenlik Konseyi’ne gelen karar tasarısı beş daimi üyeden birinin işine gelmiyorsa siz ne yönde oy verirseniz verin o kararın kesinleşmesi mümkün değildir. Varlığınız adaletin tecellisi ve haksızlığın engellenmesi yönünde bir işe yaramayacaktır. Bu sebeple de BM Genel Kurulu’nda alınan kınama kararları nasıl İsrail’i durdurmaya yetmemiş ise BMGK’den ABD evet demediği sürece İsrail aleyhine karar çıkartamazsınız. Ya da bir başka ülke. İsrail’i özellikle belirtiyorum çünkü bu konu BM’de sık gündeme geliyor.

Demek istediğim o ki BM, tüm üye ülkelerin haklarını korumak için kurulduğu söylense de fonksiyonu bu değildir. BM sadece 5 daimi üyenin çıkarlarını korur, onların dünya üzerindeki hakimiyetini pekiştirmeye yarar. BM bugün öyle bir noktaya gelmiştir ki, emperyalist güçlerin bazı ülkeleri işgallerine hukuki kılıf uydurmakla meşguldür. Elbette tamamen dışında olmaktansa içinde olup olan bitenden haberdar olmak daha iyidir diye de düşünülebilir. Bu bakımdan BM Güvenlik Konseyi’ne Türkiye ya da bir başka Müslüman ülke daimi üye olarak girmediği sürece BM’nin kararlarında adalet esas olmaz, olamaz. Çünkü, BM’nin kuruluş maksadı bu değildir. Söylenenler sadece işin özünü gizlemeye yöneliktir.

Şu günlerde Türkiye’nin gündemine oturmuş Birleşmiş Millet Teşkilatı nedir ne değildir sorularının cevabını tartışmakta yarar vardır. Yoksa millet bir çarpık mekanizmanın içinde çarpıklığa, adaletsizliğe alet olmaktan öte bir anlam ifade etmeyen Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmiş olmanın heyecanı ile kendinden geçebilir ve tüm olumsuzlukları unutabilir. Bunun örneklerini iç politikada çok gördük. Normal şartlarda kaldırılması ya da ıslah edilmesi gereken bazı kurumların yönetimi size geçtiğinde nedense eski itirazlar unutuluverir. Bu aslında bir çelişkidir ama işleyiş böyle gidiyor. Çünkü, zararlı ya da yanlış sonuçlar veren kurum değil o kurumun tabi olduğu esaslar ve çalışma şeklidir. Söz gelimi bankacılığın temel sıkıntısı faizciliktir, yani para ile para kazanmaktır. Üretime katkısı olmadan sadece zenginlerin paralarını fakirlere faiz karşılığı vermek ve buradan kar etmektir. Faizle alınmış kredi ile kurulan bir fabrikanın ürettiği malların fiyatlarının artması ve bunu da fakir fukaranın ödemesi ayrı bir konu. Bu esaslar dahilinde işleyen bir kurumun kimin elinde olduğu çok önemli değildir.

Meseleye BM açısından baktığımızda bu kuruluş gerçekten tüm milletlerin birleştiği yer olacaksa çalışma esaslarında adalet ve eşitlik esas olmalıdır. Son sözü söyleme ve kesin kararı alma hakkı 5 ülkeye bırakılmamalıdır. Bunun çeşitli yolları vardır. Ya Güvenlik Konseyi’nin daimi ve geçici diye üyeleri arasında bir ayrım yapılmadan üyeler belli süreler için BM Genel Kurulu’nda tüm üyelerin oyları ile seçilmelidir ya da ille de 5 daimi üye bulunacaksa bunların oyları da diğer ülkelerle eşit olmalıdır. Bunu kendilerini dünyanın efendisi sanan ülkeler kabul ederler, özel statülerinden vazgeçerler mi bilemiyoruz. Ancak, şimdiye kadar ele geçirdikleri statüyü bırakacaklarına dair bir işaret vermediler. Bu bakımdan BM’ye alternatif yeni bir uluslararası oluşumun hayata geçirilmesi için çalışma yapılması gerekiyor. Bu çalışma önce İslam ülkeleri arasında başlatılabilir. Bu oluşum gerçekleştirildikten sonra çerçeve daha da genişletilebilir. Bu yönde nasıl bir çalışma yapılacağı için çeşitli temaslar kurulabilir. Bu yönde geçmişte yapılmış çalışmalar vardır. Onlardan da yararlanılabilir. Başarı elde edilsin ya da edilmesin bilinmelidir ki BM bugünkü yapısı ile yer yüzünde adaleti, barışı ve huzuru sağlayamaz.. Sadece emperyalistlerin çıkarlarını korur. BM’nin bugünkü yapısına rıza göstermek de bu haksızlığa, emperyalist güçlerin oluşturduğu hegemonyaya teslim olmak anlamına gelir.
Tekrar ediyorum Türkiye’nin Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmiş olmasını hafife alıyor ve önemsiz buluyor değilim. Dikkat çekmek istediğim husus bu başarının büyüsüne kapılıp BM’nin haksızlıklarına ve mazlumlara yönelik haksızlıklarına alkış tutmak gibi bir yanlışa düşmeyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi