Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

‘Ergenekon’ buzdağı, ya parçalanacak, ya parçalayacak!

‘Ergenekon’ buzdağı, ya parçalanacak, ya parçalayacak!

İst. Selimiye Kışlası’nın büyüklüğünü anlatmak için denilirdi ki: ‘İki kardeş, 7 yıl askerlik yapmışlar ve sonra memleketlerine döndüklerinde, askerlik yaptıkları yeri anlatırken farketmişler ki, ikisi de Selimiye Kışlası’nda askerlik yapmışlar ve böyleyken, o 7 yıl boyunca yine de birbirlerine rastlamamışlar..’
‘Ergenekon Dosyası’ da bu büyüklükte bir ucûbe çete..
Sanıkların, iddiada ismi geçenlerin niceleri birbirini tanımıyormuş.. Bunu E. Özkök, Baykal ve benzerleri, dâvanın zayıflığı için bir delil olarak gösteriyorlardı, dün..
Halbuki, bu durum, o dâva ve çete olgusunun ne kadar yaygın olduğuna da delildir.
Bu bakımdan, herhangi bir kayırma durumu olmasa da, tarafsız bir yargılamada bile yargıç, karşısındaki sanıkların birbirleriyle bağlarını, hukuken geçerli objektif delillere göre kurmakta ‘çıkmaz’a saplanıp, ‘delil yetersizliği’nden beraetlerine hükmedebilir!.
Yani, bu ‘çetenin çökertilmesi’ kadar, ‘buharlaşması’ ihtimali de aynı derecede kuvvetlidir.
‘Susurluk Dosyası’, ‘Türkiye’de hiç bir şey artık eskisi gibi olmayacak.’ iddialarıyla nasıl bir büyük ilgiyle takib edilmişken, birkaç kişi göstermelik mahkûm olup, kapatılmamış mıydı?
Şimdi Ergenekon olgusu da, ya parçalanacak, ya da tıpkı Susurluk gibi buharlaşacaktır.
Her iki durum da, bu dâvanın derinliğini gölgelemez; tersine, konunun büyüklüğünü gösterir..
Baykal ise, dünkü konuşmasında, ' Dün dava başladı. 1 buçuk yıl sonra. İddianameyi bilmeden 1 seneden fazla tutuklu kaldılar. (...) Ne var bu iddianamede. Her şey var. Her şey varsa, olması gereken şeyler yoktur. Bağlantılar kurulmamış. Adı geçen şahıslar birbirini tanımıyor.. (...) Dün tutuklu-tutuksuz ifade verecekler ayrılacak denildi. Dava bir bütün suçlamalar bir bütün değil mi? Sanıklar birbirini bilmiyor. Böyle bir şey olur mu? Salonun şartlarına göre dava şekillenir mi? Siyasetin şartlarına göre hukuk şekillenir mi? (...)Bir büyük yargı krizi yaşıyor Türkiye.. Bu Ergenekon davasında yargılanan, 86 sanık değil, Türkiye'nin hukuk sistemidir. Bizim hukuk sistemimizin zafiyetlerini oradaki insanlar ödüyorlar. Bu bizi iç sorgulamaya sürüklemelidir.’ diyordu.. Ve, nasıl da rikkatli idi, yine..
Gerçekte bu iddialar üzerinde herkesin durması gerekir.. Ve bu rejimin başsavunucusu olan ve yargı kurumlarına yön göstermesiyle de bilinen Baykal ve taifesi ise, bu durumun günümüzdeki siyasî açıdan başsorumlularındandır. Ve 80 yıl boyunca, ne büyük acılar yaşanmıştır; ve niceleri de adâlet adına..
Ya, İst. Üni.’nin eski rektörü Alemdâroğlu’nun yakınmalarına ne demeli? Hapishanede lavabolarda, el yıkandıktan sonra sıcak havalı kurutma sistemi bile yokmuş.. Vs..
Bunu söyleyen kişi, bu ülkede 10 yıllar boyunca dekanlık ve rektörlük yapmış bir prof. idi ve o yıllarda, ülkenin nice cezaevlerinde hangi zulümler yapıldığından hiç şikayet etmemişti..
Ama, bu rejimin 80 yıllık savunucuları yine zeytinyağı gibi suyun üstünde kalmanın yolunu buluyor ve suçlanmaları gerekirken, suçluyorlar.. Zannedilir ki, bu yargı kurumunu sanki müslüman halkın temel değerleri oluşturmuştur!. Halbuki, yargı kurumu da, bu rejimin bütün temel kurumları gibi ‘laik/ kemalist’ usûllere oluşturulmuştu..
Evet, Ergenekon’un kaderi ile ülkenin kaderi arasında derin bir ilişki vardır. Bu konunun sulandırılmasına fırsat verilmemelidir. İlginçtir, bugün, onu sulandırmaya ve gölgelemeye çalışanlar, dün Susurluk’un üzerine gidilmesini ısrarla isteyen çevrelerdi. Demek ki, o hassasiyetleri, ‘yavuz hırsız’ın evsahibine baskın çıkması misali, bir kandırmaca imiş.. Çünkü, o çevrelerin herbirisinin, Ergenekon çeteleşmesi ve karanlık iktidar oyununun bir yerlerinde yeralan ‘laik/kemalist, ulusalcı, mütegallibe, zorbalar’ zümresi olduğu, bugün, ap-açık..
*ETNİK BİR ÇATIŞMAYA ÂLET OLAN HERKES, ‘ŞEYTANIN ASKERİ’DİR!
Böyleyken, ülkenin doğu ve güneydoğusunda tezgâhlanan büyük sosyal gerilimlerin, bugünlerde daha da tırmandırılması ve zamanlama olarak, tam da, ‘Ergenekon Dâvası’nın yargılamasına başlanan güne rastlatılması, tamamiyle bir tesadüf müdür?
Ergenekon Çetesi’nin hedefi de, ülkenin herbir tarafında büyük sosyal gerilimler meydana getirerek, ‘laik/ kemalist / ulasalcı güçler’in ülke kaderinin kontrolünü ele geçirme sürecini hızlandırma taktiği değil midir? Yani, Ergenekon buzdağı parçalanmazsa, parçalayabilir..
Ve, bu gerilimin giderilmesi için, hâlâ, resmî ideoloji’den meded ummak akıl yolu mudur?
‘Üniter devlet’ gibi kavramları bayrak edinerek, müslüman halkımıza karşı tezgâhlanan asıl ‘bölücülük fitnesi’ni ortaya çıkaran aslî etkenin, bu resmî ideoloji olduğu görülmelidir, artık.. Çünkü, ‘üniterlik’ anlayışı bir etnik unsurun üstünlüğü iddiasına dayandırılıyor.. Sadece şu veya bu kavmin üstünlüğü iddiasında ısrar edilirse, konuyu ‘gangren’leştirmektedir..
Bu temel yanlış terkedilmedikçe ve milletin ‘mutlak doğru’ olduğuna kalben inandığı temel inanç değerlerine uygun yeni bir ‘yol haritası’ belirlenmedikçe, alınmaya çalışılan tedbirlerin ‘pansuman tedbirleri’nden ileri geçemiyeceği anlaşılmalıdır..
Bu günlerde, bu ‘şeytanî entrika’nın acı meyvesini daha bir acı şekilde tadıyoruz.
Diğer siyasî liderlerin gitmeye bile ceraset edemedikleri yerlere Başbakan Erdoğan’ın sık sık gitmesi, elbette güzel.. Diyarbakır’da kendisine karşı sergilenmek istenen protestolara rağmen, Tayyîb Bey’in Dicle Üni.de yaptığı konuşma da genel çerçevesiyle güzeldi.. Esasen, onun kalbinin derinliklerinden gelen sözleri, halkımızın inançlarıyla bir tezad teşkil etmiyor.. Ama, o sözler biraz açılacak olsa, bunların ‘resmî ideoloji’yle zıdlaşacağı ve onun bağlılarının ona karşı nasıl bir hışımla tepki verecekleri de ortada..
Özellikle de, mahallî seçimlerin yapılacağı Mart/2009 ortasına kadar, yani 5 ay daha, PKK’nın gerilimi tırmandırmaya çalışacağı anlaşılıyor.. Tayyîb Erdoğan ise, muhtemelen, başta Diyarbakır olmak üzere, bölgedeki büyük belediyelerin DTP’nin elinden alınması gerektiğini düşünüyor.. Çünkü, bu belediyeler PKK’yla paralel bir çizgideler.. Bu bakımdan, seçimlerde DTP başarılı olamazsa, bu, PKK için ağır bir yenilgi olacaktır.. Bunun için, gerilimin yükseltilmesinden ve bölge halkıyla güvenlik güçlerinin kanlı çatışmalara sürüklenmesinden meded umuluyor.
Hattâ o kadar ki, Tayyîb Erdoğan Diyarbakır’dayken, -dünkü medyaya yansıyan haberlere göre-, ROJTv’ye bağlanan PKK temsilcisi, ‘Tayyîb Erdoğan’ın görüldüğü yerde imha edilmesini’ bile açıkça ifade edebilmiş.. Ve bu tv.’nin o bölgede yaygın olarak izlendiğini de unutmayalım. Ki, Diyarbakır ve diğer şehirlerde estirilen korku havasıyla, toplumun sindirilmesi ve kepenklerini kapatmayan dükkanların taşlanması vs. gibi zorlamalarla, halkın büyük ekseriyetinin rehine alınması acıdır..
Bize bütün bu zehirli meyvaları veren, ‘resmî ideoloji’dir ve onu tekmelemedikçe, bu acılar daha da artacaktır. Her kim, hangi etnik üstünlük ididasıyla hareket ederse etsin, ancak, ‘şeytanın askerliği’ni yapmış olacaktır. Çare, millet anlayışımızı inanç temeline oturtmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi