Elif Nisa

Elif Nisa

Allah Öğüt Alınabilecek Kadar Süre Tanır-I

Allah Öğüt Alınabilecek Kadar Süre Tanır-I

Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi. (Yunus 10; 45)

İnsan, ortalama 60-70 yıl süren yaşamının yaklaşık 15 yılını uykuda, geriye kalan kısmını çalışarak, yemek yiyerek, temizlik ve diğer işlerle geçirir. 70 yaşına gelmiş bir insan geriye dönüp baktığında, ne denli zor ve çileli olaylarla dolu olduğunu düşündüğü hayatının, aslında ne kadar kısa olduğunu ve yılların ne çabuk geçtiğini fark eder.

Dünya hayatı, insana çok uzunmuş gibi gelen ama gerçekte saniyeler süren rüyalar gibidir. İnsan, yaşamının dörtte birini adeta ‘ölü’ gibi geçirdiği halde bunun ne anlama geldiğini düşünmez. Yatağına yatıp uykuya dalan kişi için, dünyada önemli olan ne varsa hepsi önemini yitirir, hiçbir şey ifade etmez. Dünya ile bağlantısı tamamen kopan kişi artık bir tür ‘ölü’ gibidir. Uyku- ölüm benzerliğine Peygamberimiz Hz.Muhammed (as) bir hadislerinde, "insanlar uykudadır, ölümle uyanırlar" (İmam Gazali, İslam Klasikleri 2) buyurarak dikkat çeker.

Dünyanın, kusursuz bir imtihan sistemi ile kurulmuş geçici ve kısa süreli bir yurt olduğu çok açık. Ve asıl yurdun ahiret olacağı, Rabbimiz tarafından tüm insanlara, tarihin başından bu yana elçileri ve kitapları vasıtasıyla haber verilmiş. Sonsuza kadar devam edecek olan ahiret hayatının tüm detayları da Kur’an’da vurgulanmış. Ancak insanların büyük kısmı, yine de bu gerçeği göz ardı eder ve ‘dünyaya bir daha mı geleceğiz’ çarpık mantığıyla, kendi deyimleriyle ‘hayatın tadını çıkarma’ya bakar. İnsan bir an durup şunu düşünmeli; bu kadar kısa bir yaşamın tamamının eğlenerek geçtiğini varsaysak bile, bunun sonsuz yaşam yanında ne kadar değeri olabilir?

 

Yüce Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki her şeyi yoktan var eden, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve bütün eksikliklerden münezzeh olandır. Tüm diğer canlılar gibi insanı da yoktan var etmiş, ona sayısız üstün özellikler vermiştir. Hiçbir insan henüz oluşum aşamasından itibaren, bu özelliklerinden birini dahi kendi başına elde edemez. Bedenimize yerleştirilen işitme, görme, solunum, sindirim, dolaşım gibi bütün kompleks sistemler, bizim hiçbir müdahalemiz olmadan hayatımız boyunca durmaksızın çalışır.

Bahşettiği sayısız nimet karşılığında Rabbimizin insandan istediği, Kendisine kulluk etmesidir. Fakat büyük çoğunluk, kendi yaşamını diğer insanlardan farklı görür, dünyada farklı bir konuma sahip olduğunu zanneder. Oysa genç-yaşlı, zengin-fakir, güçlü-güçsüz her insan, sınırsız büyüklükteki evrende bulunan yüz milyarlarca gezegen düşünüldüğünde, dünyada bir nokta kadar bile yer kaplamadığını fark edebilir.

 “Dünya hayatını ahirete göre daha sevimli bulmalarından” (Nahl 16;107) dolayıdır ki, tüm amaçları yalnızca dünyayı ‘doya doya yaşama’ya yönelik olan kimseler ölümü düşünmez, hazırlık yapmazlar. Dünyanın geçici metaından olabildiğince yararlanmak, hatta her ‘şey’in hep daha iyisini, daha güzelini isterler. Ne kadar nimet içinde yaşarlarsa yaşasınlar mutlu olamazlar. Haz alamamak bir yana, her güzellik ruhlarını yakar kavurur, işkence olur.

Çünkü dünya hayatında sahip olmak için insanın durmaksızın çaba gösterdiği ve zamanla eskimeyen, bozulmayan ya da çürümeyen hiçbir şey yoktur. Bu ‘şeyler’e ömrü boyunca bakım yaptığı, görünümüyle övündüğü, herhangi bir özelliği nedeniyle gurur duyduğu kendi bedeni de dâhildir. Dünya üzerinde zamanın yıpratıcı özelliği ile yok olmayacak tek bir güzellik yoktur. İnsan yaşlanır, çiçek solar, en güzel ev zamanla yıpranır. Bu Allah’ın hikmetli yaratmasıdır.

Allah dileseydi sonsuza kadar bozulmayacak güzelliklerle dünyayı doldurabilirdi. Ancak eksiklik ve acizlikleri yaratır ki insanlar O'nu tanısınlar, gücünü anlasınlar, kusursuz güzellik ve nimetlerin yurdu olan cennete özlem duysunlar. İnsandaki güzelliği arzu etme duygusu da zaten bir ‘kusursuzluk’ arayışı değil midir?

Bunca aczine rağmen insanın dünyaya bu kadar bağlanması çok hayret vericidir. Bu büyüklük hissi, bu enaniyet, büyük bir mucizedir. Her gün defalarca aczini ve zavallılığını gören insanın bunu yapamaması gerekir. Nefsi bu denli azgın olan insanı Allah, "insan çok zalim, çok cahildir" ifadesiyle tarif eder.

Âcizlikler insanı uzaklaştırmak değil, Allah’a yaklaştırmak için vardır; insanı en kısa yoldan Rabbine bağlar. İnsan eksik sıfatlarıyla Yaratıcısının mükemmel sıfatlarına ayna olur, sınırsız acziyle Rabbinin sınırsız gücünü kavrar.

İnsanın görevi aczinin kanatlarıyla Allah’a kulluğun en yüce makamlarına uçmak iken, hırsla dünyevî güzelliklerin ardında koşar, boşa bir çaba harcar. Bilinçsizce, seraba ulaşmak için uğraşır, yorulur. Geçici güzellikler için bu kadar çaba içinde olmanın bir anlamı var mı?

Ölüm ve ardından ahiret yaşamı gerçeğin ta kendisidir, değersiz ve aldatıcı olan dünya hayatıdır. Yaratılış amacını düşünmeyen ve kısa sürecek dünya hayatının aldatıcılığına kanan kişilere ahirette şöyle seslenilir:

 "...Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz. Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Mü’minun 23; 115)

Haftaya devam edeceğim inşaAllah.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Elif Nisa Arşivi