Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Cumhuriyetimize dair

Cumhuriyetimize dair

İsmail Küçükkaya; İlber Ortaylı, Hilmi Yavuz, Deniz Ülke Arıboğan’la yaptığı bir dizi mülâkatı bu başlık altında kitaplaştırdı. Cumhuriyetin serencamı ve istikbali ile ilgili ufuk açıcı bilgiler verdiği için, Aşina Kitaplar’dan çıkan eserden bugün bazı kısa nakiller yapmak istiyorum.
“Türkiye İslâm dünyasının en önemli Cumhuriyetidir” diyen İlber Ortaylı’ya göre Osmanlı İmparatorluğu’ndan tevârüs ettiğimiz devlet devam etmiş, ancak, 85 yıl önce sadece rejim değişmiştir. Hilâfet kaldırıldı dense de aslında mahiyet değiştirmiştir. Ortaylı, Cumhuriyeti sevmek gerektiğinin, tenkit edilebileceğinin ancak katiyen hırpalanmamasının lüzumunun altını çiziyor. (s.108)
Cumhuriyeti kuran kadroların “sol”u ve “irtica”yı iki esas düşman kabul ettiklerini, lâkin, daha ziyade “irtica”dan çekinen bir Cumhuriyetle karşı karşıya olduğumuzu vurgulayan (s.72-73) İlber Hoca, esasında “irtica”nın da bir evham olduğunu, Cumhuriyeti tehdit eden gerçek sorunun ‘etnik sorun’ olduğunu şöyle ifade ediyor: “Eskiden böyle bir mesele söz konusu değildi. İmparatorluğun azınlıkları eski Hıristiyan memleketlerdi. Bunlar müstakil vatan parçalarıydı o imparatorluğun içinde. Bu ayaklanmalar imparatorluğu sarssa, çöküntüye götürse ve Birinci Harbe zorlasa da içeride Müslüman milletler arasında bir vahdet vardı. İlk defadır ki bir çatışma çıkıyor ” (s.87)
Hilmi Yavuz ise idealindeki Cumhuriyet anlayışının 1920-1925 arasındaki anlayış olduğunu söylüyor. (s.112) Ve en önemli sorunlarımız olan Kürt ve din meselelerinin temelinde farklılık ve kimlik problemlerinin olduğuna dikkat çekiyor. (s.120)
Yakından tanıdığı İsmet İnönü’ye mülâkatına hayli hacimli bir yer ayıran Yavuz, İnönü’nün “irtica” ile alakalı şu görüşlerini naklediyor: “Ben irticanın kokusuna o kadar hassasımdır ki Cumhuriyeti kurduğumuz günden beri o kokuyu bilirim. Katil, komünist, faşist, hırsız hepsi canından korkar. Ama mürteciler öldüğü zaman Hazreti Peygamberin yanına gömüleceğini sanır. Ölüm korkusu yoktur. Her şeyi yaparlar. ” (s.137)
“Büyük devlet olmak için önce büyük düşünmek gerek” diyen Deniz Ülke Arıboğan da “Kendi kimliğimizi başkalarının tarif etmesine izin vermemeliyiz” ikazını yaparak (s.202) kimlik meselesinin açılımını şöyle yapıyor. “Türkiye bence kuruluşundan bu yana ciddi bir kimlik bunalımı yaşıyor. İmparatorluktan arta kalanı kurtarmakla yeni bir şey inşâ etmek arasındaki gelgitler bunlar. Yeni olanın inşâsı eskisinin üzerine konumlandırılmamış. Büyük bir devrim süreci ve her şey sanki ilk tuğladan başlıyor havası var.” (s.203) Osmanlı’nın yıkılış sürecindeki en acı kaybın “toprak” değil, “İmparatorluk vizyonu” olduğunu ifade eden Arıboğan, “Önce sistem çözüldü, bakış yitirildi, sonra da devlet çözüldü” diyor. (s.204)
Bu anlamda Osmanlı ile bağların yeniden kurulmasının Cumhuriyete zarar vermeyeceğini söyleyen Arıboğan, buna mecbur olduğumuza vurgu yapıyor ve “Geçmişi olmayan bir gelecek kurgusu üretmek mümkün değil, önce temellerin kirden, pastan temizlenmesi gerekir” diyor. (s.206)
“Türkiye, gerçekten kendi sorunlarını markalaştırıyor” tespitini yapan Arıbığan, “Her ülke kendi büyüklüğü kadar sorunlara sahiptir ” diyor ve asıl maharetin zamanın ruhuna uyum sağlamaktan çok, o ruhun tasarlayıcısı olmak olduğunu, bunun için de ‘üst fikirler’ ve ‘üst felsefeler’ üretmek gerektiğine işaret ediyor. (s.229) Arıboğan, “Türkiye’nin oyuncak değil, oyuncu olması gerekir, bu potansiyele sahip” diyor. (S.245)
Deniz Ülke Hoca sahip olunması gereken vizyonu ise şöyle ifade ediyor: “Yalnızca kendi ulus devlet sınırları içerisine kapalı ve dışarıya karşı bir savunma pozisyonunda duran bir vizyondan, devlet sınırlarının ötesinde çıkar alanları tesis eden, dışa dönük, kendi ulusu kadar çevre ulusları da kapsayabilecek şemsiye üst idealler yaratabilen, proaktif bir devlet yapısı.” (s.252)
Bu anlayışa ‘İmparatorluk vizyonu’ diyen Arıboğan’a göre bizim gibi emperyal geçmişe sahip milletlere “unut” komutu verilmişti, zira zamanın ruhu öyleydi. Şimdiki zamanlar “hatırla” komutunu dayatıyor. (s.261) Bunun için “Güçlü yönlerimizi, zaaflarımız haline getirme beceriksizliğimizden bir an evvel kurtulmak gerek ” diyen Arıboğan, mülâkatını Hilmi Yavuz’un “İnsan kendini özler mi hiç? ” ifadesini hatırlatarak, “Özler. Biz kendini özleyen bir milletiz. Bence vuslat zamanı yakındır” ümidiyle bitiriyor.
Çok kısa bir bölümünü aktardığım bu mülâkatların tamamını okumak için esere âşina olmanız gerekecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi