Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Hâlâ Haçlı sevdasını anlamak zor

Hâlâ Haçlı sevdasını anlamak zor

Dış ilişkilerde ebedi dost ya da ebedi düşman belirlenmesinin doğru olmadığı sanıyorum ortak bir hükümdür. Çünkü dış ilişkiler zamana ve şartlara göre değişkenlik arz edebilir, hatta etmelidir de. İkinci dünya savışının ardından ortaya çıkan şartlar sebebiyle ikili bir kamplaşma oluşmuş, Türkiye’de Batı denen bugün ABD ve AB ülkeleri olarak nitelendirdiğimiz kampta yerini almıştı. Bu ikili kamp içinde Türkiye’nin Batı’da yer alması o günün şartları içinde ortak düşmana karşı bir tedbir olarak sunulmuştu. Bu arada Sovyetler Birliği’nin komünizmin dünya üzerinde yayılmasını esas alan politikaları da eklenince toplumumuza Batı yanında yer almak bir mecburiyet ve zorunluluk olarak takdim edilmiş, bu da merkez sağ kadroların işini kolaylaştırmıştı. Netice itibariyle dünya Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar iki kutuplu halde 1980’li yıllara kadar gelmişti. Gelişmekte olan ülkeler bu iki kutuptan birinin kanatları altında yer almak durumunda kalmışlardı. Ne var ki uzun yıllar bu iki ihtimalden hangisi seçilmiş olursa olsun sömürüden kurtulmanın mümkün olmadığının farkına pek varılamamış, gençler bu iki kutuptan birinin yanında yer almaya itilmişlerdi. Ancak, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bu mecburiyet son bulmuş ama bu defa ortaya ABD’nin başını çektiği tek bir kutup çıkmış, gelişmekte olan ülkeler için ikinci bir alternatif kalmamıştı. Bu ise başını ABD’nin çektiği Batı emperyalizmini iyice azgınlaştırmış, gelişmekte olan ülkeleri emrine amade ülkeler olarak algılanmaya başlamıştır.

Bu arada, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Varşova Paktı da dağılmış olmasına rağmen Sovyet yayılmacılığını engellemek için kurulduğu ileri sürülen NATO varlığını korumuş, korumanın da ötesinde ABD’nin emperyalist çıkarlarına hizmet eden bir oluşum haline gelmiştir. Tüm bu gelişmeler düne kadar eleştirilmesi bile söz konusu olmayan Batı ittifakının sorgulanmasına yol açmıştır. Sorgulanmaya yol açmıştır ama geçen zaman içinde bazı ülkelerde oluşan/oluşturulan Batı’nın azat kabul etmez köleleri, -isterseniz buna ABD ve Batı işbirlikçileri de diyebilirsiniz- ABD ve Batı’nın sorgulanmasını çeşitli yollardan engellenmiş, adeta ülkemiz için batı ulaşılması gereken kutsal bir hedef(!) gibi takdim edilmiştir. Hâlbuki Batı’nın sadece ülkemiz için değil gelişmekte olan ülkeler için koruyucu bir kanat değil, bir sömürü vasıtası olduğu bir türlü görülmedi. Hâlbuki ülkemizdeki tüm darbelerin arkasında ABD’nin doğrudan yer aldığını, her darbenin ardından ilk tebrik telefonlarının ABD ve AB ülkelerinden geldiğini bilmeyen yok. Buna rağmen ülkemizde darbelere destek verenler cellâdına aşk şarkıları söyleyen idam mahkûmundan farksız bir tutum içinde oldular.

Sözü uzatmadan sadece 15 Temmuz darbe girişimi ve son ekonomik saldırılara baktığımızda bile artık Batı’nın diğer bir ifadeyle Haçlı ittifakının ülkemize dost olmasının mümkün olmadığı bütün açıklığı ile görülmüş durumda. Buna rağmen ülkemizdeki Batı sevdalılarının her türlü aşağılama ve saldırıya rağmen bütün öfke ve kinlerini İslam dünyasına kusmaktan geri kalmayışları insanı gerçekten üzüyor. Ne olur ne olmaz mantığı ile sürekli olarak İslam dünyasının bir takım ihtilaflarını körüklemek için, bazı yanlışları abartırken Batı’nın sergilediği küstahlıkları incelik gibi takdim etmeyi sürdürüyorlar. Hâlbuki İslam dünyası ciddi bir şekilde gözlemlendiğinde ayrılıkların sebebinin halklar değil bir takım yöneticiler olduğunu görmek çok kolay. Bu yöneticilerin önemli bir kesimi de Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından bir takım koltuklara sömürgeciler tarafından oturtulmuş, Batı ajanlarından ibaret olduğu nedense görülmek istenmiyor. Kısacası, Müslümanların halklar bazında birbirleri ile sorunu yok. Bu gerçeği İslam ülkelerine yaptığım her ziyarette çok açık bir şekilde gördüm. Hâlbuki Batı’dan ülkemize yönelik saldırılar sadece yöneticilerden gelmiyor, halklardan da destek buluyor. Hiç olmazsa son olayların ardından yerimizin Haçlı ittifakı değil, İslam dünyasının yanı olduğunu görmek durumundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi