Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Özal öldürüldü mü?

Özal öldürüldü mü?

Bu sorunun cevabını Hasan Mezarcı’ya sormak gerek, ama artık o bir Mesih.. Bu şartlarda ifade vermesi de mümkün değil..
Geçen gün Bekir Hazar, Kanal Türk’te yayınlanan bir programdan söz ediyordu.. Fatih Karaca’nın sunduğu programın konukları Fikri Sağlar ve Bülent Orakoğlu idi.. Program konuklarının anlattıklarına göre; Kartal Demirağ’ın kongrede Özal’a yaptığı suikastın ardından Özal’ın suikastı araştırmak için komisyon kurduğunu ve genç bir müfettişin Dazkırı’ya araştırmaya gittiğini söyledi.. Ve eklemiş: “Genç müfettiş, Dazkırı’da araştırmaya dalınca iki general çıktı karşısına.. ‘Bu işi fazla karıştırma’ dediler. O da geri dönüp Özal’a anlattı durumu..” Sağlar, bu suikastla ilgili Özal’ın yanına gittiğinde, “Fikri sen çok gençsin, fazla karıştırma, girme bu konuya” dediğini de aktarmış. Turgut Özal’ın öldürüldüğü yaygın bir kanaat.. Sağlar, Ahmet Özal ile görüştmüş, o “babasının hastanede kanının saklandığını” söylemiş.. “Eğer bu kana test yapılırsa zehirlenme var mı, yok mu ortaya çıkacakmış.” Hastaneden “Dilerseniz babanıza ait kanı alabilirsiniz” demişler.. Ahmet Özal, babasının kanına test yaptırmak istemiş. Kanı almak için hastaneye başvurmuş. Ancak hastaneden “Hemşire tüpü düşürdü, kan yere aktı, kaybolup gitti” açıklaması gelmiş..
Şok bir iddia daha: Uğur Mumcu’ya suikasttan önce bir dosya gelmiş.. İddiaya göre; “Bu dosyada PKK ile bazılarının irtibatını görünce şok geçirdi. Hemen dönemin Cumhurbaşkanı Özal’ı aradı.. Ulaşamadı. Derhal Eşref Bitlis Paşa’yı aradı. Ona aktardı dosyadaki korkunç iddiaları.” Üç gün sonra Mumcu bombayla havaya uçuruldu. Bir ay sonra Eşref Paşa’nın bindiği helikopter düştü. Bir ay sonra da Özal öldü. Bunlar Türkiye’nin kırılma noktalarıdır ve mutlaka üzerine gidilip araştırılmalı. “Keşke Mumcu, dosyadan telefonda bahsetmeseydi” diyor tanık! Ama olan oldu!
Aslında Sivas olayı da böyle.. Alevi dernekleri; Madımak’ı müze yapmadan önce, aynı heyecanla Sivas ve Başbağlar’ın derin gerçeğini araştırsalar, daha iyi ederler.. Bu konuda Özal suikastını soruşturan Yargıtay Savcısı Uğur Tönik de bilgi sahibi olabilir. Mesela Semra Hanım’da bilgi de var, belge de.. Mehmet Ağar da biliyordur!.. O dönemdeki askeri kişiler ve istihbaratçılar da! ‘Hasan Mezarcı’nın bu işle ne ilgisi var?’ derseniz, onu Avukatı Salih Döğücü’ye sormak gerek.. Hasan Mezarcı’nın başına gelenler, sakın bu gerçekle ilgili olmasın.
İçeri girdiğinde normal insandı. Çıktığında Mesih olduğunu iddia etti. Bir iddiaya göre; içeride kendine uzun süre ve yüksek dozda heliperidol verilmiş olmasın.. Çok şey biliyordu.. Çok şey iddia ediyordu.. Mayınlı tarlaya girmiş doludizgin koşuyordu.. TBMM arşivlerinde korunan ve gizlenen İstiklal Mahkemesi zabıtlarının açılmasını istiyordu.. Sakın Mezarcı’nın asıl “günahı” bu olmasın..
Millet Meclisi’nin milletten, milletin tarihi ile ilgili, üzerinden yarım asır geçmiş belgeleri gizlemeye hakkı olmadığını, bunun TBMM’nin misyonu ile çeliştiğini söylüyordu..
TBMM, milletin doğrudan temsil yetkisine sahip bir kurum; nasıl temsil ettiği milletten ona ait olan bir şeyi saklar?.. Makul ve mantıklı bir talep, rejim sorunu haline getirildi.. Ardından malum son!
Mezarcı’nın Özal’ın öldürülmesi ile ne ilgisi var? Mezarcı, kuşkucu bir adamdı.. Özal’ın ölüm haberi gelince hastaneye gidip morga iniyor ve saçından bir tutam keserek, götürüp Semra Özal’a veriyor.
Semra Özal başlangıçta saç tellerinin kendinde olduğunu, zehirlenme iddiaları ile ilgili olarak saç dibinden alınacak örneklerle DNA testi yapılabileceğini söyledi ama, sonra Mezarcı’nın kendisine verdiği saç tellerinin kendinde olmadığını söyledi..
Kimi Özal’ın son çıktığı Türki cumhuriyetler gezisi sırasında zehirlendiğini söyledi, kimi Çankaya Köşkü’nde koşu bandında kendine ikram edilen taze portakal suyunun içine katılan bir madde ile zehirlendiğini söyledi.. Hani bizim tarihimizde böyle şeyler hiç olmadı değil..
Bir de Bülent Ecevit’in arkadaşının hastanesinde nasıl adım adım ölüme gittiğini görmedik mi? Adam hastaneden çıktı da kendine geldi..
Sokaktaki insan, Özal’ın öldürüldüğü konusunda derin bir kuşku içinde.. Ama ne eşi ne de kardeşi bu konuda bir şey söylemiyor.. Özal yaşarken, kendisine yapılan suikastı aydınlatabildi mi ki; o öldükten sonra ona yapılanları yakınları aydınlatabilsin. İşte Türkiye böyle bir ülke..
Mumcu’nun eşi CHP’de. CHP Genel Başkanı, Ergenekon’un avukatı! Mumcu’nun kardeşi Perinçek’in yanında.. Perinçek, Apo’nun yanında.. Perinçek, İlhan Selçuk’un kankası.. Mumcu, Cumhuriyet’in yazarı idi. Selçuk, Ergenekoncu!
Peki, ne çıktı şimdi bu işin içinden? Özal’ın üzerinde çalıştığı son proje neydi biliyor musunuz? Ben de o projeye tartışmacı olarak katılacağım için biliyorum, Kürt sorununu Güneydoğu’da tartışacaktı.. Terör bitecekti. Tüm ihtimaller ve tüm taraflar her şeyi konuşup tartışacaktı..
Avni Özgürel’in anlattıklarını hatırlayın şimdi, Apo ne demişti: “Terörü bitireni bitirirler! Bu Apo da olsa!” Mumcu’yu öldürenler öldürmüş olabilir Özal’ı.. Terörün sponsorları öldürmüş olabilir!..
Jandarma Genel Komutanı ve Ersever cinayetinin arkasındaki derin sır çözülmeden bu iddiaların aslı anlaşılamaz.. Eroin ve silah takası, irtica ve darbeler; hepsi burada gizli.. 28 Şubat, Susurluk, faili meçhuller, Ergenekon, ne arasanız var bu 40’ıncı Oda’da.. Laiklik, Kemalizm, ılımlı İslâm, radikal İslâm, Alevilik, Sünnilik, milliyetçilik, sağ, sol.. Olmayan yok ki!.. Derde devadan gayrı her şey!
Bu cinayetlerden birinin arkasındaki gerçekleri ortaya çıkartın, arkasından birçok önemli cinayetin ipuçlarını bulursunuz.. Ve derin gerçek Ümraniye’de değil, Ankara’da gizli. Ankara-İstanbul hattında daha doğrusu.. Bu konuyu Tuncay Güney, en son tekrar gündeme getirdi.. Yahudi, haham, gay club müdavimi, Çarşamba ve Samanyolu çevrelerinde bilinen bir isim, yani dini bütün bir Müslüman! Veli Küçük’ün adamı! Adamda hepsi var, fazlası da.. Veli Küçük’e bazı sorular soruyordu geçen gün 32. Gün’de.. “Türkiye’ye dönerse hapishanede öldürüleceği”nden korkuyor.. “Turgut Özal’a suikast yapıldı mı?” diyor.. “Öldürüldü mü?” diye sorduğu kişi Cumhurbaşkanı!..
Bir insana yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir.. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı suikasta kurban gidiyor ve soruşturulamıyorsa, o ülke insanlarının başına böyle bir şey gelirse, kim ne yapabilir ki?.. Devlet; istihbaratı ile, polisi ile, yargısı ile, iktidar organları ile, herkesin bildiği bir sırrı ortaya çıkaramıyorsa, kim kendini güvende hissedebilir ki?.. Bu organların tümü bu olay karşısında şaibe altındadır!
Tuncay bu soruyu, Türk ordusunun bir subayına soruyor.. Ahmet Altan, dehşetle “Sadece bu bile insanın tüylerini diken diken etmeye yeter” diyor.. O günkü insanlar bu konuda bilgi sahibiymiş.. Peki, niçin susuyorlar? Bir cinayet karşısında susanlar, o cinayete ortak olmuş olmazlar mı? Kim “o günkü insanlar”?.. Evet evet; kim, Özal’ın ölümüyle ilgili, ne biliyor?.. Aile, dost-arkadaş çevresi niçin susuyor, kimden koruyorlar?.. Genelkurmay, askeri istihbarat, MİT, Emniyet istihbaratı bu işi bilmiyor mu?
Tuncay Güney, bu sorularını Küçük’e yöneltiyor.. Peki, Küçük ne yapıyor? Niçin susuyor?
Ben aynı şeyi bir daha not edeyim: Medya, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK arasında karanlık ve kanlı bir ilişki var.. Birileri bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyor. Terör de, irtica da yalan, sağ-sol, ilerici-gerici, Alevi-Sünni, Kürt-Türk kavgası, hepsi de üretilen şeyler..
Birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok.. Hepimizin birlikte bu karanlık ve kanlı örgüte karşı kazanacak bir zaferimiz var.. Ve bu kanlı örgüt, hep ötekiler arasında değil, hepimizin içinde gizli!.. Ve herkesin bu noktada önce kendi içine bakması gerek.. Hiçbirimiz bu anlamda tam da temiz değiliz..
Bugün 10 Kasım değil mi? Peki; Atatürk nasıl öldü ve o öldüğünde İsmet Paşa neredeydi? Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi