Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Herkes sizinle yürümek zorundaysa seçime gerek kalır mı?

Herkes sizinle yürümek zorundaysa seçime gerek kalır mı?

Seçim kampanyaları farklı kesimlerin birbirlerini dinleyerek anlamalarına vesile olması gerekirken öyle bir üslup sergileniyor ki, artık farklı kesimlerin birbirini dinlemesi bir yana düşman cepheler oluşmaya başladı. Çünkü aslı astarı olmayan iddialar ve ithamlar öylesine sık tekrarlanıyor ki, vatandaş bu ithamların sahiplerinin dediklerine inanabiliyor. İnandığı takdirde ortaya birbirini reddetmeye dayan bir yaklaşım çıkıyor. Söz gelimi A partisini tutan bir vatandaş o partiyi tutmakta haklı olduğuna inanmak istiyor. Öyle olunca da yöneticilerinin her söylediğini doğru kabul etmek gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Ancak, bu anlayışın sahipleri cam fanusun içinde yaşamıyorlar ve farklı kesimlerden insanlarla karşı karşıya geliyorlar. İsteseler de istemeseler de siyasi konular söz konusu oluyor ve mensup olduğu partinin sözcülerinin söylediklerini kutsal metinler gibi karşı tarafa itham olarak yöneltiyor. Gelen karşı cevapta söylediklerinin doğru olmadığı kendisine izah edildiğinde susup kalıyor.

Söz gelimi uzunca bir zamandan beri zaman zaman gittiğim bir lokantanın garsonu müşterilerle fazlaca, siyasi tartışmalara girmezdi. Belli kimseler vardı, onlar birbirlerine takılırlardı. Ancak, giderek bu tartışmalar şaka boyutundan çıkmaya, karşılıklı ithamlara dönüşmeye başladı. Belli ki, AK Parti-MHP ittifakının sözcüleri ısrarlı bir şekilde kendileri dışında kalan partilere yönelik ithamların dozunu giderek artırarak tabanlarında bir kesimi kemikleştirmeyi becermişler. Özellikle de kendileri dışında kalan partileri hiçbir ayrım yapmaksızın aynı kabın içine koyup, kendilerine göre aynı renge boyayarak bunların birbirinden farkı yok, siz ülkenin bekası için oyları bize verin. Bize vermeye mecbursunuz anlamına gelebilecek bir üslup sergiliyorlar.

Diyebiliriz ki, AK Parti-MHP ittifakının dışında kalan partiler onlara göre vatan haini, terör işbirlikçisi, netice itibariyle onlara verilen oylar ülkenin geleceğini tehlikeye atacak. Böyle bir söylemi ve yaklaşımı kabul etmek bana göre akla aykırı bir durum.

Çünkü eğer herkes AK Parti-MHP ittifakı ile yürümek zorundaysa seçime gerek kalmaz. Bu ise demokrasiden çok totaliter bir yaklaşımı akla getirir. Kısacası, sandık yarışını demokratik zeminden koparabilecek kutuplaştırıcı söylemler toplumun genelinde kaygı uyandırıyor. Bu arada yukarıda da belirttiğim gibi belki söz konusu konuşmalar kendi partilerinin tabanında dar bir kesimde kemikleşme oluşturuyorsa da insanların birbirleri ile konuşmalarını, tartışmalarını güçleştiriyor.

Hâlbuki seçime girmeye hak kazanmış ve bu kazanışta devletin Yüksek Seçim Kurulu gibi resmi organları tarafından onaylanmış ise, bu partiler ve adaylarının yasalar karşısında aynı haklara sahip olduklarını söylemeye bile gerek yok. Anayasa ve yasalara aykırı bir durum varsa, bu konuda yine devletin yetkili organları gerekli incelemeyi yapıp, yargıya götürebilir. Ama yargının böyle bir kararı olmadığı, seçime girebilecek partiler ilan edilmiş, hatta oy pusulasındaki yerleri bile belirlenmişken, AK Parti ve MHP sözcülerinin kendileri dışında kalan partileri çete gibi, Kandil’den emir alıyorlar gibi, en hafifi kimin kiminle yürüdüğünü millet görüyor gibi dolaylı ithamlarla seçmenin gözünden düşürme çabalarını şahsen demokratik olgunluktan uzaklık, bunun da ötesinde millete söyleyecek başka sözleri kalmadığı için toplumu diğer partilerden soğutarak kendilerine kaydırma çabası olarak nitelendirmek yanlış olmaz.

Özetle İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ifadesiyle öyle bir hava estiriliyor ki, “sanki seçime değil savaşa gidiyoruz”.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi