Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Biz kıtlıktan çıkmış bir milletin ahfadıyız

Biz kıtlıktan çıkmış bir milletin ahfadıyız

Bayramın ağırlıklı konularından biri de ekonomik meselelerdi. Herkes kendi ölçeğinde ekonomik değerlendirmelerde bulundu ve ülkedeki ekonomik gidişe bir yön vermeye çalıştı. Hele tatillerde ve bayramlarda hükümet kurmak ve yıkmak o kadar kolay ve zevkli bir iştir ki, tadından yenilmez.
Çünkü pek çok kişi tatil havasına girmiştir, hayatın akışı yavaşlamıştır, “sorun” ve “sorumluluklar” asgari düzeye inmiştir. İnsanlar bir aradadır ve hal hatır sormalar ilk beş dakikada biter, altıncı dakikada memleket meselelerine ucundan bucağından girilir.
Önce kötü haberler gelir ortaya. Herkesin morali şöyle bir altüst olur ve ardından kişiler, kendi iç dünyasına bir gezinti yaparak; “Acaba bu kötü durumdan ben ve ailem ne kadar etkilenir” diye hesap kitap içine girer ve kurtuluş yolları aramaya başlar.
Bu sessizlik ve içe yolculuk, birkaç dakika sürdükten sonra kendine güvenen babacan bir adam, durumu düzeltmek için iyi şeylerden söz etmeye ve iyi haberleri vermeye çalışıp, atmosferi değiştirme yoluna gider. Aslında herkesin istediği de böyle bir şeydir.
Genelde insanımız kendisini tehlikede hissetmedikçe ve toplumu etkileyen zararlar, bizzat dokunmadıkça başkalarının derdine o anda; “Vah tüh” dese de arkasını dönünce unutur gider. Ne zaman ki tehlike kendi kapısını çalar ve zangır zangır gelmeye başlar, işte o zaman kıyameti koparıp imdat pimini çekerek, herkesin kendisiyle ilgilenmesini ister.
“Kişisel menfaatlerimiz,” “toplumsal menfaatlerimizin” önüne geçtiği müddetçe, bırakın ekonomik krizi bir tarafa, her gün paraşütle havadan ev başına çuval çuval para yağsa, hiçbir ülke ve millet, ekonomik krizden yine kurtulamaz.
Milletlerin ekonomik krizden kurtulmalarının tek çıkar yolu; “Toplumsal menfaati” kayıtsız şartsız ön planda tutmaktır. Toplumsal menfaat; “dayanışmayı, paylaşmayı ve kardeşliği” getirir. Bunu ihmal eden milletler ve ülkeler, değil ekonomik kriz, terörden başlayarak her türlü bela ile boğuşmak mecburiyetinde kalır ve kalmaktadır da.
Dünya üzerinde bizim milletimiz kadar acı ve çile çekmiş bir millet daha yoktur. “Var” diyenler, o halklarla bizi karıştırmamalıdır. Biz 12 milyon km’lik yüz ölçümlerden 800 binlere düşmüş bir imparatorluğun son haliyiz. Bu yüzden bizim durumumuza düşen başka bir devlet ve millet daha yoktur tarihte.
Zenginlikten fakirliğe ve hatta yokluğa geçen bir millet olmanın ne demek olduğunu atalarımız bilir. İç çamaşırı dikmek için bez bulamayan, ayakkabı giymek için kamıştan ayakkabı yapan, ayrık otundan başka yiyecek bulamayan bir milletin ahfadıyız.
Geçmiş nesillerimiz yıllar süren kıtlık ve yokluktan nasıl kurtuldu? “Dayanışarak,” “paylaşarak,” “birbirine sahip çıkarak,” “birbirine sırt ve omuz vererek,” kurtuldu. Beraber ağladı, beraber güldüler. Asla “Bana ne” demediler ve “Bencilce” davranmadılar.
Her kıtlık ve savaş döneminde atalarımız bu düsturlara sahip çıkarak yaşadı ve her türlü belayı başlarından böyle savdılar. Ceddimiz ayrılık gayrılık nedir bilmedi. Büyük topraktan, küçük toprağa geçmenin ne demek ve nasıl büyük bir acı olduğunu bildikleri için bir daha küçülmemek üzere her şeyi göze aldılar ve yurtlarına sahip çıktılar.
Bugün neredeyse 18 saat, sadece ekonomi konuşuyor ve devamlı şikâyette bulunuyoruz. Tabii fert fert, her birimiz o kadar haklı oluyor ve o kadar temiz bir profil çiziyoruz ki, sanki sütten çıkmış ak kaşık gibiyiz. Hiç haksızlık yapmış olmuyoruz, üzerimizde kul hakkı asla zaten olamaz ve o kadar iyiyiz o kadar iyiyiz ki, “Eh canım bu kadar iyi insanlar da böyle kriz falan hak etmemeli yani” deme noktasına geliyoruz.
Krizin adı ortada, “küresel kriz” deniliyor. Dünyanın her yanını sarmış sarmalıyor. Diğer dünya toplumlarına göre biz, bu ve benzeri krizleri defalarca atlatmış bir milletiz. Yeter ki atalarımız gibi “insani dayanışmamızı” yapabilelim ve birbirimize sahip çıkabilelim.
Bayramlarımız bu dayanışma ve paylaşma için önemli bir örnektir. Kimliğimiz, kişiliğimiz, işimiz gücümüz ne olursa olsun, her fert yaşadığı mahaldeki insanlarla dayanışma içerisine girmiş olsa ve “şikâyet etmek” yerine “kucaklaşıp paylaşsa,” ana meselelerimizi halletmiş olmaz mıyız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi