Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

Fıtrat dini İslam-II

Fıtrat dini İslam-II

Hac, ömürlük bir zikirdir. Kulun bu zamana kadar yaptığı tüm ibadet çeşitlerini en etkili bir şekilde ve en kapsamlı tarzda içine alan bir zikirdir. Hacda ibadetlerin her bir çeşidini bulmak mümkündür. Hac, bir tür ibadetler harmanı olarak da nitelendirilebilir. Hacca giderek görevlerini hakkıyla yerine getirenler arınmış olarak geri dönerler. Hz. Peygamber bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “ Kabul olunmuş bir haccın karşılığı cennetten başkası değildir.” (Tirmizî, K.Hac, 90; H.No: 933)

Haccın anlamı, ömürde bir kere kutsal mekânları ziyaret edip adeta yeniden doğmaktır. Kabul olunmuş bir hac kişinin bütün günahlarını temizlediği için, haccını yerine getiren bir Müslüman bu görevi ifa ettikten sonra yep yeni bir kimlik kazanır. Kirli olan işlerinden kurtulur, kötü huy ve davranışlarını atarak güzel davranışlar kazanır. Böylece hac ibadeti sayesinde, insanın mazisine sünger çekilir.

Zekât; ruh ile beden arasında denge sağlayan çok etkili bir sosyal güvenlik emridir. İslam, ayni zamanda ekonomik bir faaliyet olan zekâtı ibadet haline getirmiş ve bunu İslam’ın beş temel emrinden biri yapmıştır. Zekât; bir Müslüman’ın, dünya hayatından ve içinde yaşadığı toplumundan kopamayacağının simgesidir. Zekâtın hem ferde hem de topluma yönelik hedefleri vardır. Zekâtın ifade ettiği anlam şudur: Bir Müslüman, yalnız günlük, haftalık ve ömürlük ibadetlerini yerine getirmekle kendini kurtaramaz, temize çıkamaz. Çünkü ferdî ibadetlerin yararı kişilerin sadece kendilerine aittir. Esasen aç ve muhtaçların da yardımına koşmak, onlara da yardım elini uzatarak kendileri ile bütünleşmek gerekir. Zekât, Müslüman’ı bencillikten kurtarıp toplumculuğa iter, onu toplumu ile iç içe kılar.

Zekâtın önemli hedeflerinden biri de Müslüman’ı zorunlu olarak harcamaya teşvik etmesi, cömert olmaya ve yatırıma yöneltmesidir. Zekât veren Müslüman cimrilik duvarlarını yıkarak daha çok hayır yapar, daha çok yatırımda bulunur. Zekât, Müslüman’ın dünyaya yaklaşımının temel taşıdır. Onu çalışıp zengin olmaya, terk-i dünyada bulunmamaya teşvik eder; malî ibadetin hazzını tattırır. Tabii olarak, zengin olmadan zekât ibadetini yerine getirmek mümkün değildir.

Dua, zikir, tespih ve tehliller ile tevbe ve istiğfar gibi ibadetler kişiye manevî bir güç kazandırır, onu ruhsal yönden zengin kılar. Tevbe ve istiğfar, kişinin mazisine sünger çekmesi demektir. Böyle bir Müslüman tüm geçmişini unutarak farklı bir hayata başlar, eski kimliğinden sıyrılarak yep yeni bir kimlik kazanır. İslam dini insanlar için ümitsizlik kapılarını tamamen kapamış, rahmet ve şefkat kapılarını ardına kadar açmıştır. İslam dini ümitsizlik dini değildir. Ulu Allah’ın bir ismi gafurdur. Gafûr çok bağışlayan demektir. Allah’ın en çok sevdiği ibadetlerden biri kulun günahlarından tevbe etmesidir. İslam tevbeye mantıklı bir anlam kazandırmış, kişinin günahı ile Allah’ı arasına hiçbir aracının girmesine imkân bırakmamış, tevbe etmeyi izne tabi olmaktan kurtarmıştır. Kötü alışkanlıkları olan, ya da Allah’ın günah olarak tanıttığı işlerden birini işleyen kul, bu işinden ötürü pişman olur da bunu bir daha yapmamaya karar verirse, o andan itibaren bütün günahları bağışlanır. Cami imamına, din adamına, ya da herhangi bir makama müracaat etmeye gerek yoktur. Ulu Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “ Günahlarından dönen kişi, hiç günah işlememiş gibidir.” (İbn Mace, K.Zühd, 30) Allah ile kul arasındaki aracılık kurumlarını ortadan kaldıran tek din İslam dinidir.

İbadetlere bir de denge olma açısından bakmamızda yarar vardır. Namaz, oruç, dua, zikir, tespih, tehlil, tevbe ve istiğfar bir müminin bu dünya hayatı ile geçici bir süre bağlantısını keserek rahatlamasını sağlar. Dünya işlerinin telaş ve sıkıntıları içinde sıkışan mümin, günde beş vakit namazını düzenli bir şekilde kılar, sürekli olarak Allah’ı hatırında tutar ve davranışlarını buna göre ayarlarsa, dünya hayatı ile geçici olarak ilgisini kesmiş ve yep yeni bir hayatın içine girmiş olur; ayni zamanda nefs muhasebesi yapma fırsatı da bulmuş olur. Ancak, bu durum geçici olduğu için ibadet merasiminin bitişinden sonra yeniden aktif hayatın içine döner. Bu olay, insanın bir tür kendini çekup’tan geçirmesi, kendisine enerji enjekte etmesi, ya da güçlü vitamin almasına benzer. İnanan bir kul, bu dünya hayatının acımasız ve ezici sıkıntılarından kendini başka türlü kurtaramaz.

Ruhsal ibadetlere karşılık, Allah’ın temel emirleri içinde yer alan zekât, sadaka, karz-ı hasen ve hayırlar da mümin bir kulun dünya hayatı ile bağlantısını sağlar. Şöyle ki; bir mümin sadece ruhsal ibadetlerle hayatın dengesini kuramaz. Belki toplumu ile bütünleşmesi gerektiğini anlar. Ekonomik ve sosyal ibadetler bu bütünleşmeyi sağlar.

Gerek ibadetlerde gerekse diğer emir ve tavsiyelerde öyle mükemmel bir denge kurmuştur ki; Kur’an’da 32 yerde namaz zekât ile birlikte zikredilmiş, Ramazan orucu fitre ile kardeş kılınmış, Hac kurbanla eşleştirilmiş; zikir, tespih ve dualarla tevbe ve istiğfar nafile sadaka, hayır-hasenat ve infak emirleri ile dengelenmiştir. Bu denge aynı zamanda insanın yaratılışındaki dengeye de paralel bir durum arz etmektedir. Dolayısıyla, ibadetler insanın hayatı ile, yaratılışı ile ve sosyal hayatla çelişmemekte, tam tersine paralel, hatta iç içelik arz etmektedir. Bu dengeyi kurmaksızın, insanoğlunun gerçekten mutluluğa ermesi, ya da yakaladığı mutluluğu sürdürmesi mümkün değildir. Bunun değerini herkes takdir etmeli ve yaratılış nimetinin, sağlıklı yaşamanın şükür borcunu, kulluk görevlerini direnç göstermeksizin yerine getirmek suretiyle ödemelidir.

İslam, ibadetleri dünyalaştırmış, hayatın içinde Allah’a kulluk yapma ilkesini getirmiştir. Gerçek anlamda Müslüman olan kişi, ibadet yapayım derken kendini asla dünyevî faaliyetlerden ve toplumdan soyutlayamaz, bir kenara çekilerek Allah’a yaklaşma yolunu tutamaz. Gerçek mümin, sevgili Peygamberimiz ve O’nun arkadaşlarında olduğu gibi, ibadetini hayatın içinde, hayatla beraber gerçekleştirmek zorundadır.

Özetle; İslam’ın getirdiği ibadet ilkeleri, insanları hem maddeten hem de manen tatmin edecek yapıda ve rahatlatacak güçtedir. Başka güç kaynakları aramaya gerek yoktur. Hikmetleri açısından ele aldığımız iman ve ibadetleri, aslında hiçbir sebep ve gerekçeye dayalı olmaksızın kabul edip tereddütsüz uygulamak gerekir. Ebedî mutluluğun yolu buradan geçer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi