Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Ramazan-ı Şerif bereketi

Ramazan-ı Şerif bereketi

Müslümanlar Ramazan’daki kadar başka hiçbir ayda bu kadar haşmetli, bu kadar heybetli, bu kadar nûrânî ve bu kadar mübarek gözükmüyorlar.
Tam bir ‘nûrâni disiplin’ içerisinde zaferden zafere koşan ‘muntazam bir ordu’ hüviyetiyle tüm insanlığı kıskandıracak bir letâfet ve istikamet sergiliyorlar. Mü’minler Ramazan’da Cenab-ı Hakk’ın geniş ve azametli Rububiyetine karşı küllî ve umûmî bir ubudiyetle karşılık verip bir ‘resm-i geçit’ yapar gibi, tüm silahlarını kuşanmış bir vaziyette âleme ubudiyet dersi veriyorlar.
Denilmiştir ki Ramazan lafzı, ramaz kökünden gelmektedir. Ramaz ise güz yağmuruna verilen isimdir. Bu durumda mânâ şu demeğe gelir: Bu ayda oruç tutan mü’minlerin bedenleri günah kirlerinden temizlenir; kalplerinden dahi, manevî kirler çıkar tertemiz olurlar.
Bedîüzzaman Hazretleri Mektubatındaki Ramazan Risâlesi’nde orucun hikmetlerini orijinal bir üslupla izah eder. Bazı kısımlarını nefsime de ders olur ümidiyle burada kısaca nakletmek istiyorum:
Ramazan-ı Şerîf, bu fânî dünyada, fânî ömür içinde ve kısa bir hayatta bâkî (ebedî) bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi (sonsuz hayatı) tazammun eder (içine alır), kazandırır.
NEFSİN FİRAVUNLUĞU
Ramazân-ı Şerîfin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhûm (hakîkî olmayan) rubûbiyetini (rabliğini) kırmak ve aczini göstermekle, ubûdiyetini (kulluğunu) bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Nefis, Rabbisini (kendini terbiye eden Allah’ı) tanımak istemiyor, firavunâne (firavun gibi) kendi rubûbiyet (rab olmak) istiyor. Ne kadar azablar çektirilse o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır.
İşte Ramazân-ı Şerîfteki Oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cebhesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir. Abd olduğunu bildirir.
Hadîsin rivâyetlerinde vardır ki, Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: (Ben neyim, sen nesin?) Nefis demiş: “Ben benim, sen sensin.” Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ene ene (ben benim), ente ente (sen sensin).” Hangi nevi’ (çeşit) azâbı vermiş, enâniyetten (benlikten) vazgeçmemiş.
Sonra açlık ile azab vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Men ene vemâ ente (Ben neyim sen nesin)?” Nefis demiş: Yani: “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin (çok merhametli Rabbimsin), ben senin âciz bir abdinim (kulunum).”
EN MÜKEMMEL ORUÇ NASIL OLUR?
Orucun ekmeli (en mükemmeli) ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayâli, fikri gibi cihâzât-ı insaniyeye dahi bir nevi’ Oruç tutturmaktır. Yani muharremâttan (haram şeylerden), mâlâya’niyâttan (lüzûmsuz şeylerden) çekmek ve her birisine mahsûs ubûdiyete (kulluğa) sevk etmektir.
Meselâ dilini, yalandan, gıybetten ve galîz (kaba) ta’bîrlerden ayırmakla ona Oruç tutturmak ve o lisânı, tilâvet-i Kur’ân (Kur’ân okuma) ve zikir ve tesbîh ve salavât ve istiğfâr gibi şeylerle meşgul etmek (...) gibi sâir cihâzâta da bir nevi’ Oruç tutturmaktır.
ORUCUN HİKMETLERİ NELERDİR?
Oruç, hayat-ı ictimâiye-i insaniyeye (insanın toplum hayatına) baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: İnsanlar, maîşet (geçim) cihetinde muhtelif (farklı) bir sûrette halk edilmişler (yaratılmışlar). Cenâb-ı Hak o ihtilâfa (farklılığa) binâen, zenginleri fukarâların (fakirlerin) muâvenetine (yardımına) da’vet ediyor. Halbuki zenginler, fukarânın acınacak acı hâllerini ve açlıklarını, Oruçdaki açlıkla tam hissedebilirler.
Eğer Oruç olmazsa, nefisperest (nefsine düşkün) çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm (acı verici) ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrâk edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakîkînin (gerçek şükrün) bir esasıdır. Hangi ferd olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir. Ona karşı şefkate mükelleftir (yükümlüdür).
Eğer nefsine açlık çektirmek mecbûriyeti olmazsa, şefkat vâsıtasıyla muâvenete mükellef olduğu ihsânı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünki hakîkî o hâleti kendi nefsinde hissetmiyor. Ramazan-ı Şerîfteki savm (Oruç), İslâmiyet’in erkân-ı hamsesinin (beş şartının) birincilerindendir. Hem şeâir-i İslâmiyenin a’zamlarındandır (İslâm alâmetlerinin en büyüklerindendir).
İşte Ramazan-ı Şerîfteki Orucun çok hikmetleri; hem Cenâb-ı Hakk’ın rubûbiyetine (terbiye ediciliğine), hem insanın hayat-ı ictimâiyesine (toplum hayatına), hem hayat-ı şahsiyesine (şahsî hayatına), hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin (Allah’ın ni’metlerinin) şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenâb-ı Hak cümlemize bin aydan daha hayırlı bu mübarek zaman dilimini hakkıyla idrak etmeyi nasîb eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi