Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Cevap Bekleyen Sorular

Cevap Bekleyen Sorular

Geçen sene Aralık ayında “Marifetsiz Maarif” başlıklı bir yazı yazmış ve şu soruları sormuştum: 

- Okullarımız birer pozitivist fabrikası olarak mı çalışıyor?  

- Eğitim sistemimiz yeni nesilleri eritiyor mu? 

- ‘Bilim dili’ değişmeden ‘eğitim zihniyeti’ değişebilir mi? 

- Din dersinin zorunlu olması, Kur’ân-ı Kerim, Hz. Muhammed’in (sav) Hayatı (Siyer), Osmanlı Türkçesi gibi seçmeli derslerinin varlığı talebenin hayata ve olaylara bakış açısını ne oranda değiştirir? 

- Kartezyen düşünce sistemi ile eğitilen (öğütülen mi demeliyiz yoksa?) çocuklarımızın zaman ve mekân tasavvurları nasıl şekilleniyor? 

- Kâinâta parçalı ve determinist bir nazarla bakmayı öğrenen insanın seküler zincirlerden kurtulup muvahhid bir hüviyet kazanması, vicdanının unsurlarını (zihin, irade, kalp ve duygular) doğru gayelerine yönlendirmesi ne oranda mümkün olabilir?

- Maarif teşkilatımız, eğitim sistemimiz ‘marifet’siz olursa bunun genç nesiller üzerindeki etkisi nasıl olur? 

Bu soruları yeni eğitim yılının açıldığı bugünlerde de soracağız yine ve ısrarla ve sabırla cevaplarını arayacağız… 

Doğru soruları cesaretle soramazsak hiçbir zaman doğru cevapları bulamayacağız çünkü… 

*

2015-2016 eğitim-öğretim yılı için ilk ders zili bu hafta başında çaldı ve üç aylık yaz tatilinin ardından 18 milyon öğrenci ve 900 bin öğretmen ders başı yaptı.  

Henüz OECD ortalamalarına göre insani gelişmişlik endeksi ve bütçeden eğitime ayrılan pay gibi istatistiklerde Türkiye iyi bir yerde olmasa da geçmişle kıyaslandığında eğitimde, bilhassa fiziki imkânlar ve yeni sistemler açısından son yıllarda önemli hamleler yapıldığını kabul etmek lazım. 

Kezâ yukarıdaki sorularda dikkat çekilen eğitim paradigmasının üzerine bina edildiği pozitivizmin panzehiri mahiyetinde olan Kur’ân-ı Kerim, Siyer ve Osmanlı Türkçesi gibi derslerin bu dönemde seçmeli olarak okutulması tarihi denilebilecek adımlardı.  

Ancak bu adımların, medyanın (internet, yazılı ve görsel basın), popüler kültürün ve seküler ve pozitivist eğitim dilinin ağırlığı ve etkisi hesap edildiğinde çok yetersiz kaldığı da bir gerçek. 

Beşeri sermayenin güçlendirilmesi için çok daha kapsayıcı, eğitim zincirinin tüm halkalarını içine alan ve tamamlayıcı adımların da hesap edildiği stratejik bir plana ve bu planın kararlı bir şekilde uygulanmasına ihtiyaç var. 

*

DAEŞ ve PKK’ya kap/tır/ılan gençler bu sahada yaşadığımız kayıpların en bariz örnekleri. Türkiye’nin insan kaynağına hükmeden cemaat görüntülü bazı yapıların yozlaştırdığı ve pasifleştirdiği nesiller ise meselenin bir başka boyutu. Bunlar dışında arada kalan yüzbinlerce genç çarpık eğitim sisteminin talihsiz kurbanları maalesef.

Bu tablo ortadayken, siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve cemaatlerin seferberlik halinde yeni nesillere yönelik sonuç odaklı çalışmalar yapması gerekmiyor mu? 

Cevap, şüphesiz “evet” ama bu çalışmaların varlığına ve yeterliliğine dair ciddi endişelerimiz var.

Yaptıklarımızdan da yapmaya imkânımız olduğu halde yapmadıklarımızdan da sorguya çekileceğimiz ise muhakkak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi