Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Obama’nın Bushlaşma imtihanı!

Obama’nın Bushlaşma imtihanı!

Mario Puzo’nun 1969 yılında kaleme aldığı ve aynı adlı romanından sinemaya da uyarlanan Francis Ford Capolla’nın yönettiği 1972 yapımı The Godfather filmindeki bir sahne ABD’nin günümüzdeki imajını çok güzel anlatır: Büyük bir yer altı şebekesinin lideri olan “Don” (yani Baba)’nın kız kardeşi, ağabeyinin yaptıklarından ve azmettirdiği tüyler ürpertici cinayetlerden ürkerek, “Bütün bunları nasıl yapabildin?” diye sorar. Mafya lideri, “Ben her şeyi ailemi dünyanın hiddetinden kurtarmak için yaptım!” der. Bunun üzerine, kız kardeşi şu anlamlı cevabı verir: “Aileni dünyanın hiddetinden kurtarayım derken, sen, kendin, hiddet haline geldin!”
Bush da Obama da aynı gerekçeyle savaşlarını savunuyorlar: Ailemizi hatta tüm ‘özgür ulusları’ terörden, şiddetten koruyoruz! Bunu yaparken ailelerini de dünyayı da nasıl bir kâbusa mahkûm ettiklerinin farkında değiller mi acaba?
Bu sorunun cevabını en son verelim...
2008 Kasım ayından itibaren görev başında bulunan Başkan Obama döneminde ‘değişim’ söylemleri öne çıksa da maalesef ‘süreklilik’ unsurlarının istekleri doğrultusundaki politikalara devam edildi, ediliyor.
Afganistan’a asker sevki kararı ve işgalin devam etmesi, en son terörizmle mücadele adına Bush dönemini hatırlatan uçuş yasağı ile ilgili ‘tedbirler’in tekrar gündeme gelmesi ve Yemen’e yönelik geliştirilen tavırlar Obama’nın seçilmeden önceki ifadeleriyle örtüşmüyor.
Buna rağmen, Obama’nın eski neo-con zihniyetine karşı direndiği de bir gerçek.
Cuma akşamı Kuzey Amerika İslam Birliği (ISNA), Obama’nın güvenlik ve terörle mücadele bahanesiyle sivil özgürlüklerle ilgili anayasal güvencelerin gözden geçirilme çağrılarını reddetmesi üzerine, Obama’ya destek mesajı yayınladı. Ankara ve Kahire’de Müslüman dünyaya süslü mesajlar verilen konuşmaları hatırlatan ISNA, terörizmle mücadelede adına hükümetlerin istihbarat birimleriyle işbirliği yapan ABD’ye, bazı ülke vatandaşlarına uçuş sınırlaması getirirken, doğrudan terörle bağlantılı olunduğundan emin olunmasının zaruretine ve dinî veya etnik kökeninden yahut politik görüşlerinden dolayı insanların kara listeye alınmaması gerektiğine dikkat çekti.
11 Eylül sonrası suçlu-suçsuz beş yüz bin Müslümanın sorgulamadan geçtiği ABD, Bush yönetiminin politikalarıyla paranoyak bir cinnet toplumuna dönüşmüştü. Yeni yeni bu hâlet-i rûhiyeden kurtulma alâmetleri belirmişti ki yeni bir ‘korku ve vehim’ bulutu Beyaz Saray’ın üzerinde gezmeye başladı.
ABD’nin dış politika oluşum sürecinde Başkandan sonra ulusal güvenlik danışmanları ve savunma bakanı etkilidir. Fakat tüm bu aktörleri yönlendiren önemli bir faktör daha vardır: İsrail lobisi! 1500’den fazla düşünce kuruluşunun olduğu ABD’de aslında bu kuruluşların çoğu tek bir şeyi düşünür: “İsrail lehine nasıl politikalar geliştirebiliriz?”
Konuyla ilgili en geniş çalışmayı yapan ve bu ‘cürüm’lerinden dolayı dokuz köyden kovulan Prof. John Mearsheimer ve Prof. Stephen Walt, bu lobiyi kısaca şöyle tarif ediyorlar: “Lobi, Amerikan dış politikasını İsrail yanlısı bir yöne çekmeye çalışan bireyler ve teşkilatlardan oluşan gevşek bir koalisyondur.” Yazarlara göre ‘Lobi’, tek bir merkezden yönetilen, tek ve birleşik bir organizasyon değil. Ortak yönleri ABD yönetimlerinin İsrail’i 51. Eyalet gibi kabul etmesini temin etmek. Lobinin etkisi üyelerinin sosyal ve ekonomik statüsünün yüksekliğinden ve iyi örgütlenerek ABD sistemini iyi kullanmalarından ileri gelmekte. (İsrail Lobisi, Küre Yayınları, İstanbul 2009)
Bilhassa son on yılda ABD dış politikasındaki olaylar ve üretilen politikalar incelendiğinde hemen hepsinde İsrail Lobisinin etkisi ve yönlendirmesi tespit edilebilir. Lobinin etkisiyle ABD, Irak’ta bir bataklığa saplanırken, Suriye ve İran’a karşı değişken ve başarısız politikalar uyguladı. Yine Lobi’nin etkisiyle ABD, İsrail’in Lübnan’a karşı saldırılarını destekledi.
Meş’um lobi, tüm bunları yapmadan önce medya ve endüstri çevrelerini kullanarak hem ABD kamuoyunu psikolojik olarak hazırlıyor hem de ABD yönetimini bugünlerde de olduğu gibi köşeye sıkıştırıyor.
Peki, Obama, Bushvari politikaların tüm dünyayı olduğu gibi ABD’yi de bir korku arenasına dönüştürdüğünün farkında değil mi? Elbette farkında! Ancak, lobi, öyle sinsi taktikler kullanıyor ki her unsuru ‘güvenlikleştiriyor.’ Yani siyasi ve diplomatik sahadan çıkartıyor, doğrudan korkulara, kaygılara hitap edecek politikalar geliştiriyor.
İkinci soru şu: Obama, Bushlaşma imtihanını kazanabilir mi? Tek cevap var: Şayet Lobiyi durdurabilirse, evet! Bu ise, ABD idare biçimi ve dış politika anlayışında köklü değişikliklerle ancak mümkün olabilir.
Hadi daha açık konuşalım: Türkiye’de darbecilerin yargılanma ihtimali kadar Obama’nın da ABD’de lobiyi durdurma ihtimali var. Tabii gerçekten istenir, kamuoyu desteği sağlanır ve kozmik bürolara nüfuz edilebilinirse!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi