Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

İslâm Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Forumu

İslâm Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Forumu

Geçen hafta (28-30 Ocak) İstanbul’da Türk-Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından İslâm Konferansı Teşkilatının (İKT) desteğiyle “Barış, Medeniyet ve İşbirliği” ana teması üzerine odaklanılan İslâm Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Forumu düzenlendi.
İlk gününü bizzat, ikinci gününü kayıtlardan takip ettiğim toplantıya, İslâm Konferansı Teşkilatı (İKT) üyesi 40 ülkeden düşünce kuruluşları, İslâm Konferansı Teşkilatında gözlemci statüsündeki Rusya, Tayland ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden delegasyonlar, İslâm Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri ile heyeti, İKT üyesi ülkelerin diplomatik misyon temsilcileri, ayrıca ilgili uzmanlar ile Türkiye’den sekiz düşünce kuruluşu, İslâm Dünyası STK’ları Birliği (İDSB) ve medya temsilcileri katıldılar. Forumun ilk gününde İKT’nin Yeni Vizyonu ve On Yıllık Eylem Planı ile birlikte İslâmofobya konusu ele alındı.
TASAM tarafından düzenlenen İslâm Ülkeleri Düşünce Kuruluşları Forumu, İslâm ülkelerinin gerçek derdine neşter attığı için önemli idi.
“İslâm ülkelerinde düşünce kuruluşu mu olur?” sorusu bile gerçek derdin ne olduğu hakkında fikir vermiyor mu?
Gerçek dert derken düşüncenin önünde kurulan barikatları, üzerindeki istibdadı yahut mahiyetindeki kuru hamasetten başkasını kastetmiyorum.
“Hiç düşünmez misiniz?” “Hiç akletmez misiniz?” hitaplarının çoklukla olduğu Kur’ân’a tamamen zıt bir şekilde, İslâm ülkelerinde, düşünce kaynaklarının kurutulması, düşünceden korkulması, mütefekkirlerin hayat sahasının daraltılması yahut bitirilmesi, bugün, İslâm ülkelerinin önündeki en mühim problemdir.
Hür düşüncenin, kelâm serbestîsinin, meşru hürriyetin olmadığı bir yerde terakkinin, kalkınmanın hangi türünü, hangi mantıkla bekleyebilirsiniz?
Dünyanın en az gelişmiş 49 ülkesinin 22’sinin İslâm ülkesi oluşunu, harici şartlardan, dış mihraklardan sarf-ı nazar, ne ile açıklayabilirsiniz?
Bedîüzzaman, meşhur Hutbe-i Şâmiye isimli eserinde “İstibdat mâni-i her kemâldir” der. Yani baskı, zorbalık her türlü mükemmelliğin, ilerlemenin engelidir.
İstibdadın en tehlikelisi ve muzırı ise tefekkür üzerindeki baskıdır.
Son dönemde Türkiye’de kurulan düşünce kuruluşları ülkemizin bu sahada aldığı mesafenin ciddi bir göstergesidir ama elbette yeterli değildir.
Toplantı sonunda yayınlanan sonuç bildirgesi ve kurulan “İKT Üyesi Ülkeler Düşünce Kuruluşları Platformu” gelecek için ümit verici olmuş. Ancak bu inisiyatifin başarısının sivil cihetinin güçlendirilmesine ve bu sahada çalışacak insan kaynağına yapılacak yatırıma bağlı olduğu unutulmamalı.
Sonuç bildirisinin şu maddelerinin altını çiziyorum:
“Forum sırasında, İKT Üyesi Ülkeler Düşünce Kuruluşları hem ülkeleri hem de İslâm Dünyasının ortak yararına birlikte çalışma kararı almışlardır.”
“Forum’da, İKT Üyesi Ülkeler Düşünce Kuruluşlarının etkin iş birliği gerçekleştirmeleri için ortak bir eylem planını tespit etmeleri gerektiği de ortaya çıkmıştır. Bu eylem planı, her şeyden evvel, İKT Üyesi Ülkeler Düşünce Kuruluşları arasında yeterli ve etkili düzeyde işlev yapacak bir uluslararası platform ve iletişim ağının kurulmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda işbirliği ve koordinasyon amacıyla “İKT Üyesi Ülkeler Düşünce Kuruluşları Platformu” kurulması kararlaştırılmıştır. Böylelikle, İKT Üyesi Ülkeler Düşünce Kuruluşları bilgi ve deneyimlerini söz konusu platform çatısı altında birleştirerek hem iletişim hem de işbirliği imkânlarını etkinleştirmiş olacaklardır.”
“Ortak platform ve eylem planı çerçevesinde, işbirliği ve eşgüdümü temel alan bir yaklaşımla çeşitli konularda çalışma gruplarının yanı sıra bir “Akil Kişiler Grubu” ve “Ağ Temas Grubu” oluşturulması önerilmiştir.”
“İKT Üyesi Ülkeler Düşünce Kuruluşları arasında “uluslararası suçlar ve terörizm” ve İslâmofobi gibi yükselen tehditler ve riskler üzerinde karşılıklı iş birliği yapılması da Forum esnasında önerilmiştir. Ayrıca çok taraflı sürdürülecek kurumsallaşma ve etkinliklerle birlikte düşünce kuruluşları arasında ikili iş birliklerinin önemi teyit edilmiştir.”
İslâm ülkeleri ve bilhassa Türkiye’nin, karşı karşıya olduğu meydan okumalarla baş edebilmesi ve yeni hamleler yapabilmeleri için düşünce kuruluşlarına hem destek vermeleri hem de hür çalışma sahası tanımaları gerekiyor. Hükümet politikalarını sadece savunan değil, cesaretle ve insafla sorgulayan, test eden, yeni açılımlar getiren düşünce kuruluşları her türlü tebriki hak ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi