Yezidi’ye sahip çıkmak!

Yezidi’ye sahip çıkmak!

Yumruklar konuşmaya başladı sokaklarda.
Samsun’da Ahmet Türk’ün burnuna inen sol kroşeden sonra, Kayseri’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın burnuna sağ kroşe indi.
Hırsını ve öfkesini yenemeyen karısının başından aşağıya bir kova suyu boca etmesi karşısında Sokrates’in “Bu kadar gök gürültüsünden sonra yağmur yağacağı belliydi” demesi gibi… Dilin meramını anlatmakta aciz kalması üzerine yumrukların konuşacağı da belliydi.
Sağlı sollu inen yumruklar, Türk halkının galeyanını mı gösteriyor, şiddetin tırmanışa geçtiğini mi?
Eğer silahlar sustu, yumruklar konuşmaya başladıysa… Konuşan yumruklar, silahların bir alternatifi ise… Çok fazla telaşa, endişeye gerek yok.
Şiddet, şiddetini kaybediyor demektir.

Ya bu yorum, gerçekleri yansıtmıyorsa…
Şiddet, en sıcak günlerde bile soğukkanlılığını kaybetmeyen halka kadar indiyse… Bu bir cinnet hali değil midir? Dünyada hiçbir millet, hiçbir topluluk, bu kadar yüksek gerilime kayıtsız kalamaz. Kalırsa, hayatiyetinden şüphe etmek gerekir.
Okullardan stadyumlara, aileden devlet kurumlarına kadar her düzeyde şiddetin her türüne rastlanmakta ve bu durum, gündelik hayatın olağan, sıradan hayhuyu olarak değerlendirilmekte, zerre kadar bile yadırganmamaktadır.
Öfke sel suları gibi kabardığında, taşkınların olması muhtemeldir.
İlginçtir; bu topraklar hem hoşgörü, hem öfke dalgalanmaları için fevkalade münbittir. Hem kurtla kuzunun koyun koyuna yaşamasına, hem de pire için yorgan yakılmasına rastlamak bu topraklara özgüdür; hiç şaşırtıcı değildir.
Benim şaşırdığım nokta başka.

Birileri, silahla halledilemeyenin yumrukla halledebileceğini mi sanıyor acaba? Kavganın çok daha derinlerde olduğunu zannediyorduk; eğer bir yumrukla halledilebilecekse, doğrusu buna üzülmek değil, sevinmek gerekir. Keşke öyle olsaydı, inanın, yumruk yediklerine Ahmet Türk de, Taner Yıldız da sevinirdi.
Birileri, ya bizim aklımızla alay ediyor ya da sanıldığından daha saflar; kendi kendilerini kandırıyorlar.
Yumruk ya da yumurta atmak, ancak külhanbeylerine yakışır; hiçbir sorunu çözmez. Ne ki, bazen silahların konuşması hiçbir şey anlatmaz da, yumrukların konuşması çok şeyler anlatır bize.
Kim bilir belki de yumruk, kurşundan daha fazla acıtıyordur.

Nitekim yumruk, silahlardan daha fazla ses çıkarmıştır. Samsun’da atılan yumruk da, Kayseri’de atılan yumruk da Türk toplumunu sarsmıştır.
Kuşkusuz, sağlı sollu bu yumruklar, sadece ‘yumruk’tan ibaret değildir. Arkada, provakasyonların varlığı göz ardı edilemez. Her ne kadar bu yumrukları münferit eylemler olarak görmek ve değerlendirmek mümkün görünmese de, arkasının gelmemesini, münferit eylemler olarak kalmasını temenni etmek yeğdir.
Yıllarca kan aktı, şehitler geldi, yürekler yandı. Hala da kan akmaya devam ediyor. Bir kısım insanların, “Bizim çocuklarımız şehit düştü, ciğerimiz yandı, şimdi onların burunları kırıldı, canları yandı diye, niye daha fazla gürültü kopuyor ki!” dediklerini duyar gibiyim. Kabul etmek lazım ki, yumrukların silahlardan daha fazla ses çıkarması esasen anlaşılır değildir.
Bazılarının da, “CHP lideri Deniz Baykal’a Van’da yumurta atılırken, linç girişimi yapılırken neden ses çıkartılmadı?” diye itirazlarını dillendirdiklerini sağır sultan bile duymuş olmalıdır.
Galiba kısır çekişmeleri bir kenara bırakmak gerekiyor artık. Meşhur hikayedir. Mardin’de bir Müslüman, bir Hiristiyan, bir de Yezidi arkadaşmış… Bir gün köyde gezerlerken, yaz sıcağı iyice bunaltınca, ağanın bağına girmeye cür’et etmişler. Tam kavunlara, karpuzlara dalmışlarken, ağa çıkıp gelmesin mi?
Ağa kurnaz… Kendi tek kişi, karşısında 3 kişi… Önce Yezidi’ye girişmiş, ver Allah ver! Bir taraftan da söyleniyormuş, “Hadi bu Müslüman din kardeşim… Helal olsun. Hadi bu da ehli kitap! Onu da anladım. Ya sana ne oluyor, be Allahsız adam!”
Yezidi’den sonra sıra Hiristiyan’a gelmiş. “Hadi bu Müslüman kardeşim, helal olsun. Sen hangi hakla benim bağıma girersin?” Yer misin, yemez misin?...
En son, Müslüman’a dönmüş… “Bre nabekar! Bre rezil! Hem kendin dalmışsın bağıma, hem de peşine bu Allahsız adamları takmışsın. Hangi kitapta, yazar bu? Zehir zıkkım olsun.”
En çok da “Din kardeşim” dediği Müslüman’ı dövmüş…

Köyün sokaklarında, 3 kafadarı per perişan görenler şaşkın şaşkın sormuşlar; “n’oldu?” diye…
Müslümanla Hiristiyan’ın dilinden sadece şu cümle dökülüyormuş: Yezidi’ye sahip çıkacaktık, Yezidi’ye sahip çıkacaktık, Yezidi’ye sahip çıkacaktık…
Şiddet, şiddeti mayalandırır. Şiddet, çığ felaketi gibidir. Şiddet bir start almaya görsün, nerede, ne zaman duracağı hiç belli olmaz.
Baykal’a yumurta atılmasına göz yummakla, Ahmet Türk’e ya da Taner Yıldız’a yumruk atılmasına ses çıkarmamak arasında esasen bir fark yoktur. Bugün yumurta atan, yarın taş atar. Bugün yumruk sıkan, yarın kurşun sıkar. Ve kavgada yumruk sayılmaz.
Yarın çok geç olabilir. Sokaklarda, “Yezidi’ye sahip çıkacaktık, Yezidi’ye sahip çıkacaktık” diye hayıflanmak da fayda vermez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi