Erbakan Vesayeti

Erbakan Vesayeti

Saadet Partisi, Temmuz ayı içinde, olağan üstü kongre yapmaya hazırlanıyor. SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Taha Akyol’un köşesinde yazılanlar yanlış ya da maksadı aşmış ifadeler değilse, “Bana Sayın Erbakan’ın hiç müdahalesi olmadı, ama partimiz üzerinde ‘Erbakan vesayeti’ olduğuna dair kamuoyunda bir algı var. Kongremizde bu algıyı kaldıracağız. Hem söylem, hem kadro olarak!” sözleriyle, Kongrenin amacını açıklamıştır.
Kurtulmuş’un bu sözleri, Kongre’nin, Erbakan’ın manevi otoritesine karşı bir kalkışma zemini olabileceğini gösteriyor. Bu bakımdan da, Saadet Kongresi bir kırılma noktası olabilir.
Min gayri haddin (haddim olmaksızın) Sayın Genel Başkan’ın bu sözlerini fevkalade cüretkâr bulduğumu belirtmek isterim. Kurtulmuş, bu sözlerinin başta Erbakan’ı ve sevenlerini rencide edebileceğini hesaba katmalıdır. Maksadının rencide edip etmemek olması da önemli değil; bazen ne anlatmak istediğinizden çok, nasıl anlaşıldığınız önemlidir. Nitekim Taha Akyol’un ‘Erbakan vesayetine son’ olarak takdimi, konunun ne şekilde anlaşıldığının göstergesidir.
Seçime giden süreçte, nifak kazanlarını kaynatmak için var gücüyle çalışanların eline, spekülasyona açık bu söylemlerle malzeme vermek siyaseten doğru olmasa gerektir.
Gölgede olanın gölgesi olmazmış. Belli ki, Sayın Kurtulmuş, liderlik otoritesi kurmanın ve karizma yapmanın yolunun ‘mücadele’den geçtiğine inanıyor. Doğrudur; lakin kanımca yanlış cephe açıyor. Numan Kurtulmuş’un SP Genel Başkanı olarak, yeni döneme damgasını vurmak istemesini doğal ve işin tabiatı gereği olarak karşılamak mümkündür. Güçlü Genel Başkan, güçlü bir parti demektir. Bu anlamda SP’ye gönül verenlerin de, güçlü bir genel başkandan rahatsızlık duyacaklarını zannetmek için bir neden olabilir mi? Ancak, Sayın Genel Başkan’ın da Erbakan’ın gölgesinden rahatsızlık duymasına, adeta bunu kompleks yapmasına gerek yoktur. Kurtulmuş, rüştünü ispat edecekse, -ki kamuoyu elbette bunu beklemektedir- Erbakan’ın partideki izlerini silerek bunu yapmaya yeltenmemelidir. Buna niyeti ve cesareti olabilir, ama gücü yetmeyebilir. Siyasilerin rüştünü ispat etmelerinin yolu seçim sandıklarıdır. Oysa “…Bu algıyı kaldıracağız. Hem söylem, hem kadro olarak” demek, hangi açıdan ele alınırsa alınsın, bütün iyi niyetli yorumlara rağmen, tasfiyeye hazırlanıldığı şeklinde yorumlanacaktır.
Bu mücadeleden başarılı çıkma şansını yakalasa bile, Sayın Kurtulmuş’un kazanacağı paye, ‘Son Brütüs’ten başka bir şey olmayacaktır.
Kurtulmuş’un gerek imajı, gerek düzgün duruşu, gerekse akademik birikimi nedeni ile ismi, müktesebatının önünde gitmektedir. Bunu kendisine açılmış bir iyi niyet kredisi olarak algılamalıdır. Bu imajı ve açılmış krediyi ne kadar hak ettiğini ise zaman ve kazanacağı başarılar gösterecektir.
Erbakan’ın partideki izlerini silme gayretleri, ne gereklidir ne de yerindedir. Taban bunu hazmedemez. Seçim sathı mailine girildiği bir dönemde, Kurtulmuş’un böyle bir tartışmaya yol açmasının siyasi bir getirisi de yoktur kanımca. Bu söylem, her şey bir yana apolitiktir. Acaba, “Biz bugüne kadar pek bir şey yapamadık. Ama vesayet görüntüsü vardı. Şimdi onu kaldırıyoruz” denilmek sureti ile yapılamayanlara mazeret mi bulunmak istenmektedir? Eğer böyle bir niyet varsa, bunun da ne siyasi akılla, ne iz’anla bağdaşır yanı olmadığını belirtmek lazım. Siz böyle yaparsanız, tahammülsüzlüğü artan taban, ilk başarısızlıkta, normalde göstereceğinden fazla ve sert tepki verecektir.
Camiayı bir kez de ‘Erbakancılar-Numancılar’ diye bölmeye çalışmak, ‘kafaları karıştırmak, fitneye sebebiyet verecek tohumlar serpiştirmek’, demektir ki; camiaya yapılacak bundan daha büyük bir kötülük düşünülemez. Üstelik bu çatışma ve bölünme kimsenin çıkarına da değildir. Numan Kurtulmuş, kendi tabanını tanıyor olmalıdır; hatırlatmaya bile gerek yok aslında, ama yine de söyleyelim; Saadet Partisi seçmenlerinin burada kalmalarının birçok nedeni varsa da, en çok Erbakan’a -tabi davaya- sadakat ve vefa duyguları ağır bastığı için buradadırlar. Numan Kurtulmuş kendisi bile, eğer AK Parti’de siyaset yapmıyorsa, en temel neden budur herhalde.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın giderek Milli Görüşçü göründüğü ve bu imajı ile anılmaya başlandığı bir sırada, Saadet Partisi Genel Başkanı’nın adeta Milli Görüş’ten ve Erbakan’dan sıkılmış gibi görünmesi kadar tuhaf ve anlamsız bir şey olabilir mi? Milli Görüş gömleği, Numan Kurtulmuş’u yakmaya başlamış olamaz. Sosyal demokrat çağrışımlar yapan söylemine itiraz edecek değiliz; ancak bunu gömleği çıkarma çabası olarak yorumlanmayacak şekilde yapmalıdır.
Birileri ‘Erbakan’dan kurtul, yükselirsin’ diye akıl veriyorsa, bunlara itibar etmeyecek kadar da helal süt emmiştir. Kurtulmuş, eğer kamuoyunda ve insanların kafalarında bir şekilde yer etmiş yanlış imaj ve söylemleri silecekse, öncelikle ve asıl Milli Görüşçülüğü üzerindeki yersiz kuşkuları gidererek işe başlamalıdır. Oysa Kongre sürecinde Kurtulmuş’un takındığı bu söylem, camianın kuşkularını ve kaygılarını daha da artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Numan Kurtulmuş’un sözleri, maksadını aşmamış bir niyet beyanı ise, bir kez daha ifade etmek gerekir ki, Saadet Partisi’nden Erbakan’ı tasfiye etmeye gücü yetmez. Fakat bir an için, bunun başarıldığını varsaysak bile, bu ancak köksüzlüğü ve renksizliği getirecektir. Oysa siyasette köksüz ve renksiz olmak asla öykünülecek özgün bir durum değildir. Köksüz olanlar hava boşluğuna doğru yükselebilirler, alıp başını giderler, savrulurlar. Oysa kökü ne kadar derinde ise bir ağacın, dalları semaya doğru o kadar yükselecektir. Ağaçlar ve siyasiler kökleriyle beslenir.
Ben, SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un iyi niyetli ve açık yürekliliğinin kurbanı olduğunu, maksadını aştığını düşünüyorum. Her şeye rağmen, görgü, bilgi, birikim ve asaletinin zenginlik ve özgünlük demek olan Milli Görüş mirasını reddetmesine engel olduğuna inanıyorum. Bindiği dalı kesme gafletinde bulunmayacak kadar akıllı ve feraset sahibi olduğu da ayan beyan ortadadır. Konunun hassasiyeti, bu hatırlatmaları gerekli kılmaktadır. Üstelik bu hatırlatma, eğer bir yanlış anlaşılma ve maksadı aşma varsa, Kongre’ye giderken, birlik ve beraberliği pekiştirmek için, kendisine bu yanlış anlaşılmayı düzeltme şansı vermiş olacaktır.
Kardeşlik hukukunun, bana hatırlatma ve ikaz hakkını verdiği düşüncesiyle yazmış olduğum bu yazının da yanlış anlamalara sebebiyet vermemesini diliyorum. Eğer her şeye rağmen, bizim için de maksadı aşan bir beyan ve söz ile sürçü lisan vaki ise affola…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi