Metin Hasırcı

Metin Hasırcı

Türkçe tababete dâir makale-i mahsusa

Türkçe tababete dâir makale-i mahsusa

Geçtiğimiz haftalarda 1865 Ramazanlarından bahseden bir yazı koymuştuk sütunumuza. Aynı kolleksiyondan yukarıdaki başlıklı yazıyı da bu hafta Osmanlıca’dan çevirip, mâzide tıp ile alakamız nerelerde imiş; onu derhatır etmeyi düşündüm. Çekeceğiniz zorluktan dolayı bana hakkınızı helal ediniz. Çünkü lisanımız adetâ yok edilmiş. (Tasvir-i Efkâr nomero 437/16 Recep/1283)
İnsan vücud-u yapısının sağlamlığının ruhu makamında olduğundan sıhhatı korumak mânevi bir ilim olan tıp bilimi, hayatımızı sağlıklı sürdürmenin en önemli sebebini teşkil ettiği muhakkaktır. Buna binaen âlem-i temeddünde metayiş olan akvamın tamamı tıbbı tabiyatın zaruri ihtiyacından görür. En önde tutulduğu görülür. Hülasaten diyebiliriz ki; en küçük bir akıl dahi, nakledilenlere bakıp da, tertibinde yâni tanziminde bir hikmet bulunan insaniyete hayat-ı tâzevermiş bulunan Arap kavmi indinde bu fenniyat “âlemül ebdan sümme ilmül edyan” övgüsüne mazhar olmuştur.. Rûhul hikme değerindeydi. Erbabı ise tıp aracılığıyla yaklaştığı büyük şerefe nâil ve belki içlerinde mizaçgirâne harekât eden olursa, vezirlik makamına kadar yükselebileceği için fudelâ ve hükemây-ı meşhurenin belki de tamamı bu ilmin hükmüne intisap etmişlerdir. Hâttâ aralarında ekseriya tabiblik sanatı sahibi kimseler de bulunduğundan; tıb ve hikmet arasındaki genel veya özel şâibeler yüzünden bütün bütün bertaraf olmuş olmalılar ki; her fenne dönük olan istilahatı onlardan müstear olan lisan-ı Osmaniye de,bu sebeple hakimi tabib mânâsına kullanılır.
Osmanlılar esasında maarifin bir cihetinde Arapların ulaştığı mertebeleri yakalayamadıkları gibi bu âlemde onlar kadar imtiyaz kazanamamışlardır. Ancak milletin zaman içindeki ilerlemesinde tıb ilmininde terakkisi erbâb-ı hükümet indinde mazhar-ı itina olunduğuna şununla hüküm verilebilir ki,devletin hayat terkibini âb-ı hayat maarifetle ihya etmek mültezimi olan Sultan Fâtih Mehmed(54) medreselerinden biri tıp tahsiline tahsis olunmuştur. Sonraları ise kâideciliğin, faydacılığa galebesi yüzünden medreselerin her biri diğer fen talebelerine inhisar ettirilmiş olduğundan bu çok faydalı tahsis açılış düşüncesinden uzaklaştırılıp, tababet il mi gibi cevhercân meslek ihmali, önce Arap ve Acemlere, bilahire de frenklerin yetişen tıbçılarına kalmıştır.
2.Mahmud zamanında ülkemizde tıbbiye mektebi açılmak suretiyle garp dünyasının sağlığı korumaya dö nük yeni kurallar bize de yakın gelmiş oldu. Sultan 2. Mahmud’un kurup açtığı bu mektep her sene ülkeye hekim kazandırmaktadır ki,şimdiler de,diplomalarını alan hekimlerimiz ordularla büyük şehirlerin ihtiyacını karşılayacak kifayettedir. Bu hâl ise,bâzıları tarafından cehaletle ve avrupa tıbbıyesine görenek suretiy le rağbet etmeye yorulur. Vakıa bu iki sebebin bir dereceye kadar te’siri bizce de inkâr edilemez. Milletinse her suretle dünya’ya üstünlüğünü arzu edenlerden olduğumuz için mektebimizden mezun olan doktorların fazilet ve marifetlerini belki mübalagaya haml olunabilecek derecelerde tasdik ederiz.
Şu kadar var ki; fiili delillerin akla gelen ihtimallerin üstünlüğü biliniyorsa da,mektebimizin henüz Avrupa tıbbıyeleri kadar istifade edilecek hâlde olmadığı mecburiyeti görülüyor. Çünkü aramızda en çok temiz ve dirayetli bilinen kişilerin hemen hemen her biri hin-i hâcettte avrupadan gelmiş hekimlere müracaat ettiği görülmektedir. Müracaatçıya tıbbi muamele gibi hayatı ve sağlığı korumaya dönük hususta ise aklın tecrübeyi terk edip de gelişi güzel bir anlayışa uyarak hareket edip, yanlışa gidilemez.
Ya Avrupa’da tahsil etmiş etibba(doktor)nın üstünlüğüne mi haml olunsun? Elbette değildir. Çünkü tecrübelerle sabittir ki, kabiliyet-i rüçhaniyetin üstünlük eseri şahsın başarısının duyulup,bilinmesinden gelir. Yoksa genele nispetle maarifin hiç bir cihetinde diğer milletlerin tefevvuku câiz olamaz. Eğer olsaydı bizim Osmanlı halkının pek bilinen zekaveti tabiyyesine göre bizim mektepten çıkan hekimlerin her biri hazakat-ızi hayat hükmünü bulmak lâzım gelirdi.
Buna bağlı olarak tıbbiyenin bu noksanına sebep olarak bittabii usul-ü tahsilinin intizamında aramak icap eder. Aldığımız mevsuk malumata göre mektebin suret tahsilinde avrupanın tıbbiye mekteplerinden hiç bir fark yoktur. Şu kadar var ki;bizim mektepteki dersler fransızca lisanı üzerinden tedris olunuyor. Bu hâl ise öyle bir noksanı getirmemeye kâfi olduğundan,şüpheyi asla gerektirmez. Çünkü tıp tahsili çeşitli mukad demata yâni defalarca giriş yapılan bir çok fenlere muhtaçdır. Fransızcayı güzelce öğrenmek ise,normalde 5-6 seneye ihtiyaç gösterir.
Binaenaleyh,o kadar yıllar süren Fransızca öğrenme mektepte diğer fenleri de Fransızca olarak tâkip etmek söz konusudur. Eğer gerektiği kadar iyi öğrenilemeyen bir lisanla diğer fenleri öğrenmek demek o fenlerde zayıf kalmak demek olacağı meydandadır.
Daha öncelerde avrupada dersler latince okutulduğundan,efkâr-ı umûmiye istikamete meyil ettikten sonra her millet lazım gelen ilimleri öğrenmeyi kendi lisanlarına dökmüştür. İşte biz de bütün bunlar karşısın da düşüncemize göre,tıb derslerini kendi türkçemize çevirmeliyiz. Düşünce ve teklifleri temyiz sahibi zeva tın bunu teslim edeceğini sanıyoruz. Yalnız lâzım gelen kitapların fikdanı ve bâzı ıstılahatın noksanı ciheti ile asıl suubet(zorluk) bu maksadın fiile gelmesinde idi. Bundan az bir zaman önce Tıbbıye nâzırı saadetlû Salih Efendi hazretleri bu cihetin gerçekleşmesi için tasavvurda bulunarak her günkü derse bir kerrede Türkçe ders vermek üzere her hoca’nın yanına bir muavin tayin eylemişti. Bu bir başlangıçdı ki,ileride der slerin bütün bütün türkçeye intikalini temin edeceği umulmuştur. Fakat şimdiki halde lisanımızdaki bir ta kım telifat-ı tıbbiye vücuda getirip de,hayırlı neticeyi almak için tıbba mahsus bir cemiyet-i müterciminin teş kiline ihtiyaç kalmıştır. Bir taraftan dahi Arabın, ıstılahat-ı tıbbiyesine aşina olan zevat günden güne azal makta olması hasebiyle böyle bir cemiyetin tehiri bu meseleler üzerinde değerleri yüksek zevatın hiz metinden mahrum bırakmak olur ki,bu da telafisi gâyet zor bir hasara sebebiyet vermek olur. Hâl böyle ehemmiyet kesbettiğinden,devletin dikkat ve itinası ve de himmetinin esas olması görülmektedir. Fiemanillah.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Hasırcı Arşivi