Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Keşmir’in feryadı!

Keşmir’in feryadı!

Birleşmiş Milletler (BM), mutat olduğu üzere, yılın en hareketli günlerini yaşıyor. Dünya meselelerine çözüm üreten bir merkez olamasa da dünya liderlerinin buluştuğu hâlihazırdaki tek ortak zemin olmak hasebiyle BM’nin gündemi önem kazanıyor. Kimileri buraya ‘birleşememiş milletler’ dese de yegâne küresel platform olduğu için, bugünlerde, dünya liderleri ve bu liderlerle meselesi olanlar New York’u mesken tutuyorlar. BM, bugüne kadar, çoğu çatışma bölgesinde, sorunları çözmekten öte derinleştirmesine rağmen, daha iyi bir sistem kuruluncaya kadar, uluslararası aktörlerin mecburi buluşma noktası olmaya devam edecek.
Cuma gecesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Columbia Üniversitesi’ndeki konuşmasını dinlerken bir yandan da bir gün evvel İslam Konferası Teşkilatı (İKT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu başkanlığında BM Genel Merkezi’nde toplanan İKT-Keşmir Bağlantı Grubu toplantısının notlarını okuyordum.
Toplantıda bir konuşma yapan Keşmir Amerikan Konsülü Başkanı Dr. Ghulam Nabi Fai’nin aynı gün gönderdiği notlardan öğrendiğim kadarıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da toplantıya katılmış.
Keşmir sorunu, dünyanın çözüme muhtaç en eski uluslararası sorunlarından birisi.
Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Çin’in kesişme noktasındaki Keşmir, altmış yıldır kelimelerin kifayetsiz kalacağı trajedilerin ve zulmün yaşandığı bir bölge.
Küçük bir bölümü Pakistan, diğer kısımları Hindistan sınırları içinde kalan Keşmir (Jammu ve Keşmir) nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman.
Cennet vadi, uzun süredir ölüm vadisi olarak anılıyor.
Gurdian’dan Pankaj Mishra 14 Ağustos’ta özetle şunları yazdı: Bir zamanlar fevkalade güzellikleriyle bilinen Keşmir Vadisi, şimdilerde, dünyanın en kanlı, en uzun ve en anlaşılmaz işgallerinden birisine sahne oluyor. Bu karanlık işgalin yanında her gün devam eden, keyfi tutuklamalar, sokağa çıkma yasakları, polis baskınları, kontrol noktaları… Vadi’de yaşayan dört milyon Müslüman sürekli yargısız infaz, işkence ve tecavüze maruz kalıyor.
Hintli yazar Tapan Bose ise “Keşmirli gençler, yaşlılardan farklı olarak ‘barış’ın ne demek olduğunu bilmiyorlar” diyor.
İngilizlerin 1947’de Hindistan alt kıtasını terk etmesiyle iki devlet ortaya çıktı: Hindistan ve Pakistan.
Ayrılma sırasında Keşmir’i yöneten Hintli Mihrace, Hindistan’a bağlanmayı tercih etti. Silahlı mücadele ile ayrılabilen küçük bir kısmı (Azad Keşmir) bugün Pakistan’ın sınırları içinde.
Geçen atmış yıl içinde bu iki devlet toprak anlaşmazlığı sebebiyle üç defa savaştı. (1947, 1965 ve 1999) Keşmir meselesi, bu iki devletin dış politikalarını şekillendiren en önemli unsur olma özelliğini taşıyor. (1971’de bağımsızlığını kazanan Bangladeş’i de buna ilave edebiliriz.) “Büyük Oyunu Anlamak” kitabının yazarı Yves Lacoste, bölgeyi “siyasi kazan” diye tavsif ediyor. İki ülkenin nükleer silahlara sahip olmasından dolayı sıcak noktaya dönüşen Keşmir’de iki binli yıllarda barış umudu yeşermiş görünmüyor.
Bu tür sorunların üzerinden on yıllar geçince, ‘çatışmanın kimliği’ derinleşiyor ve başkalaşıyor. Çatışmadan nemalananlar çoğalıyor. Sonuçta, çatışmanın çözülmemesi için çalışanların ağırlığı çözüm isteyenlere baskın bile çıkabiliyor.
BM’nin 1948’de aldığı BM gözetiminde serbest halkoylaması kararını ve 1952’de Pakistan-Hindistan arasında yapılan anlaşmayı Hindistan bir türlü uygulamıyor. Keşmir’in istikbalini Keşmir’e bırakmıyor. Gayet tabii, Hindistan bu konuda uluslararası güçleri hep yanında buldu. Bunun verdiği cesaretle Keşmir’de istediği politikaları istediği gibi uygulamaya devam ediyor.
Dr. Ghulam Nabi Fai, İKT-Keşmir Bağlantı Grubu toplantısındaki konuşmasında tarihi sürece ve BM kararlarına dikkat çekmekle birlikte, Shabir Ahmed Shah ve Mian Abdul Qayyum gibi siyasi tutukluların derhal serbest bırakılması ve Sayed Ali Geelani, Mirwaiz Umar Farooq and Mohammad Yasin Malik gibi liderlere hareket ve konuşma serbestisi getirilmesi çağrısında bulundu.
Türkiye, Keşmir meselesine uzak değil esasında. 2000 sonbaharındaki depremde gündeme gelen Keşmir, bugün depremden daha büyük yıkımlara maruz kalıyor. TBMM, 29 Haziran-5 Temmuz 1994’te Sabri Yavuz başkanlığındaki bir heyeti insan hakları ihlallerini araştırmak üzere Keşmir’e göndermiş. Bu heyetin raporu bile oldukça göz açıcı. 9-13 Ekim’de Türkiye’ye gelecek olan Keşmir Amerikan Konsülü Başkanı ve aynı zamanda İslam Dünyası STK’ları Birliği Konsey Üyesi olan Dr. Ghulam Nabi Fai, Türkiye kamuoyuna bir kez daha Keşmir’in feryadını anlatmaya çalışacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi