Faruk Çakır

Faruk Çakır

Serbest atış!

Serbest atış!

Şırnak’ta bir taburda meydana gelen ‘atış talimi’ herkesin tepkisini çekti. İnternet sitelerinde yayınlanan görüntülere göre bir yüzbaşı, askerlere tutturduğu ‘hedef tahtası’na ateş ediyor.
Bununla da yetinmiyor, her halde ‘usta atıcı/ nişancı’ olduğunu ispat etmek niyetiyle ‘hedef’e sırtını dönerek ve iki bacağı arasına eğilerek tekraren ateş ediyor

Televizyonların da yayınladığı (CCN Turk, 17 Şubat 2011) görüntülere bakılırsa ‘atış talimi’nde üzücü bir hadise meydana gelmiyor, ama böyle bir ‘risk’i hangi komutan, hangi ‘güvence’ ile alır ki?
Tabi ki hadisenin başını ve sonunu tam olarak bilemiyoruz. Görüntüler üzerine Genelkurmay Başkanlığı, “Türk Silâhlı Kuvvetlerinin atış yönergelerinde bu şekilde bir atış eğitiminin yer almadığını” belirterek, ilgili subay hakkında gerekli işlemin başlatıldığını bildirmiş. (Haber7.com, 17 Şubat 2011)
Soruşturma açılması için ilgili görüntünün internet sitelerine düşmesi mi beklenmiş? Böyle bir ‘atış talimi’ olmadığı ve olamayacağına göre, böyle bir hata nasıl işlenmiş? “İnsandır, hata yapar” diyerek bu hadiseleri normal görmek mümkün değil. Çünkü sözkonusu olan askerlerin hayatıdır. Allah muhafaza etsin, bu ‘hata’ sonrası bir can kaybı olsaydı ne yapılırdı? Yoksa “eğitim zayiâtı” mı denirdi?
Şırnak’ta yaşanan hadise keşke ilk ve son olsa. Ama herkesin bildiği, fakat yeterince dile getiremediği gibi buna benzer keyfî uygulamalar her yerde olabiliyor. Meselâ, 26 Ağustos 2009 tarihli haberlerden şunu öğrenmiştik: Elazığ’da bir tim komutanı, nöbette uyuyan askere ceza olarak pimini çektiği el bombasını tutmasını emretmiş, bombanın mandalını 45 dakika elinde sıkan er, gücü tükenince patlama meydana gelmiş ve 4 asker vefat etmişti. Bu haber ilk duyulduğunda herkes inkâr etmiş, böyle bir şeyin olabileceğine ihtimal vermemişti. Sonraki günlerde ise bu hadisenin maalesef doğru olduğu ortaya çıktı ve ilgili tim komutanı yargılandı. Yargılanmanın sonucu çok önemli değil, çünkü hadise inkâr edilmemiş, sadece tevil edilmeye çalışılmıştı.
Kimileri, böyle haberlerin TSK’yı ‘yıpratmak için’ sızdırıldığını iddiâ edebilir. Belki bu maksatla hareket edenler de olabilir, ama bu haberlerin sızdırılmasına değil, meydana gelmiş olmasına kızmak lâzım. Bunca hadiseye rağmen benzer davranışların devam etmesi, temelde bir sıkıntıyı, sorumsuzluğu ve ‘hesap vermemekten emin olma’ duygusunu akla getiriyor. En azından “pimi çekilmiş bir el bombası”nın bir askerin eline verilmesi hadisesinden sonra bu konulara daha fazla dikkat edilmesi beklenirdi. Anlaşılan, yapanın yanında kâr kalacağı inancı tam olarak yerleşmiş...
Bu hadiseler, çocuğunu askere göndermek mecburiyetinde olan ‘ana’ları çok derinden yaralayan hadiselerdir. Hem güven, hem de emniyet derinden sarsılmıştır. Bundan sonra duyulan her ‘eğitim zayiâtı’ haberi şüphe ile karşılanmaya da adaydır.
Bu vesile ile Türkiye’yi idare edenlere bir defa daha seslenelim: Ailelerin emanet ettikleri ‘can’ları hedef tahtasına koymakla eşdeğer bu davranışlar son bulsun. Sebep olanlar adalet önüne çıkarılsın ve benzer yanlışlara imza atılmasın. Güven kaybının, rütbe kaybından çok daha kötü olduğu da unutulmasın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi