Faruk Çakır

Faruk Çakır

Vaadler de yıkıldı

Vaadler de yıkıldı

Tam 12 yıl önce büyük bir ‘imtihan’la karşılaştık ve meydana gelen deprem neticesinde 20 bine yakın insanımız mânen şehit oldu. Yaşayanlar biliyor ki, bu büyük ikâz ve felâket karşısında o günkü Türkiye idarecileri iyi bir imtihan veremedi. Bugün anlatılınca ‘fıkra’ gibi gelecek hadiseler o günlerde yaşandı.
Gölcük ve İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesini ciddî anlamda etkileyen bu hadise sonrasında hem son 20 yıldır plansız yapılaşmaya zemin hazırlandığı hem de deprem gibi felâketlere karşı hazırlıksız olduğumuz ortaya çıktı. Daha da vahimi, depremin acılarını hafifletmek için devreye giren sivil toplum kuruluşları engellendi! Neymiş, cemaatler sivil toplum kuruluşları adı altında depremzedelerle irtibata geçip onları kandırıyormuş ya da kandırabilirmiş!
Bu anlayışla hareket eden ‘sistem’, deprem bölgesine giden yardımları engellemişti. Neticede uzun da sürse deprem yaraları sarıldı, ama bu felâketten yeteri kadar ibret ve ders almadığımız görülüyor. Deprem sonrasında yüzlerce, belki de binlerce defa “Bundan sonra depreme karşı mümkün olan her türlü tedbir alınacak. Hasar gören ve ömrünü tamamlamış ‘sakat’ binalar yıkılacak, yerine yeni ‘sağlam’ şehirler kurulacak” denildi.
Aradan 12 yıl geçti ve bu sözlerin neredeyse hiç biri tutulmadı. Sadece yeni yapılan binalar nisbeten depreme dayanıklı hale geldi, ama eski, sakat ve ömrünü tamamlamış binalara dokunulmadı. Meselâ, İstanbul sözkonusu olduğunda yüzlerce defa “İstanbul’un en az yarısını yıkacağız ve yeni şehirler, bölgeler kuracağız” diye sözler verildi. Peki, bu sözler yerine getirildi mi? Hayır getirilmedi. Aksine, depremden zarar gören binaların ne olacağı bugün bile belli değil. Felâket sonrasında ilk ‘korku’ geçince, hasarlı binalar tamir edildi, yamandı ve yenilendi. Ama bunların bile ne derece sağlamlaştırıldığı ayrı bir tartışma.
Bütün Türkiye meselâ İstanbul’un hiç değilse yarısının yıkılıp yenileneceğini beklerken, bu noktada hiç bir adım atılmadı. Peki ne yapıldı? Yıpranmış, eskimiş ve belki de depremde hasar gören binaların dışı yenilenmeye, boyanmaya ve son aylarda da ısı yalıtımı adı altında ‘kaplanmaya’ başlandı. Dıştan bakınca ‘yeni’ gibi görülen bir bina, gerçekte depremde hasar görmüş olabilir.
Ortada bir yanlış olduğu tartışmasız. Ya “Bu binaların yıkılıp yeniden yapılması lâzım” diyenler doğruyu söylemiyor, ya da “Bu binalar sağlam, boyayalım gitsin” diyenler. Eğer yıkılıp yeniden yapılmayacaksa bu sözler niçin verildi? Binaların ve şehirlerin yenilenmesi gerekiyorsa niçin yapılmıyor?
17 Ağustos 1999’da binalar ve şehirler yıkıldı, ama sonrasında başta siyasetçiler olmak üzere ‘devlet’in verdiği sözler yıkıldı. Depremde meydana gelen yıkımın faturası ne kadar ağırsa, vaadlerin ve sözlerin yıkılması da o kadar ağır bir faturadır. Türkiye’yi idare edenlerin bu konuyu dikkate almalarında fayda var.
Elbette sağlam bina yapmakla her şey halledilmiş olmaz. Mühim olan eldeki imkânlarla depreme karşı tedbirleri almak. Biz sağlam binalar ve şehirler kurarak tedbirlerimizi alalım, neticeye karışmayalım. Eğer tedbirlerimizi almayıp, ‘çürük’ binalar yapmaya devam edersek kendi elimizde kendi ayağımıza kurşun sıkmış oluruz.
Uzun yıllar kontrolsüz bir şekilde bu hatayı yaptık, bari bundan sonra yapmayalım. Tedbir bizden, takdir Allah’tan...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi