Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

İtidâl-i dem ve ‘denge dili’ni muhafaza etmek

İtidâl-i dem ve ‘denge dili’ni muhafaza etmek

Uluslararası ilişkiler teorilerinde “güvenlikleştirme” diye bir kavram vardır. Teori tam da ‘söz’le ‘sözün bittiği yer’e ulaşmayı tarif eder. Ole Waever tarafından geliştirilen teoriye göre karar vericilerin belirledikleri durumların bir sözle (speech-act) güvenlik sorununa dönüştürülmesidir. “Waever’a (1995) göre bir eylem konuşulduğu, söze döküldüğü ve ifade edildiği anda gerçekliğe dönüşür. Bir konunun güvenlik meselesi haline gelmesi yani güvenlikleştirilmesi, o konunun güvenlik konusu olarak sunulması ile mümkün olur. Güvenlik veya güvenliksizlik durumu, daha çok iletişimsel olanla ilişkilidir ve iletişim aracılığıyla ortaya çıkan eylem ile ortaya çıkmaktadır.” (Bkz. SETAV Rapor, Araştırma Merkezleri’nin Yükselişi, Güvenlik maddesi) Teorik nakillerle sizleri bunaltmak istemiyorum. Niyetim son terör hadiseleri ve ardından başlatılan operasyonlar sonrası ‘tepeden tırnağa’ dilimizin yeniden ‘güvenlik’ odaklı hâle geldiğini ve bunun da orta ve uzun vadede bize ve Yalçın Akdoğan’ın ifadesiyle ‘sorunların anası’ olan Kürt sorunun çözümüne hiç mi hiç fayda sağlamayacağına dikkat çekmek. Devlet erkânının ‘devletin gücü’ne vurgu yapan, ‘ülke güvenliği’nin altını çizen, teröre aman verilmeyeceğini ifade eden konuşmaları normal karşılanabilir. Ancak bu durum veya ‘intikamcı’, ‘toptancı’ söylemler ‘Kürt Meselesi’ gibi çok katmanlı, çok boyutlu bir konuda toplum kesimlerine yayılıyorsa ciddi tehlike var demektir. En azından ‘geriye dönüş’ söz konusudur. Toz-duman kalktığında pişman olunmayacak lâflar edenler veya “asker işini yapsın, biz şimdilik susalım” bile diyemeyenler yarın hangi değirmene su taşıdıklarını fark ettiklerinde mahcup olabilirler. Mesul de olurlar! Neyin ve kimin tarafında olduğun îtikadî cihetten de mühimdir çünkü. Terör örgütü şeytan gibidir; en önemli vesvesesi ‘taşeron’ olduğunu unutturup kendisini ‘dâvânın sahibi’ olduğunu kabul ettirmektir. Ülke halkına, terörist ininde vurulursa terörün ve sorunun biteceğine inandırmaktır. Sonuçta devasa operasyonlar sonrası eylemlerine devam ederek ülkeleri çaresizliğe, mecalsizliğe sürüklemek ve nihayet istediklerini kabul ettirmektir terörün değişmeyen hedefi. Bu vesveseye esir olmamak lazım! Biraz da safça aksini iddia edenler olsa da son hadiseler örgütün Kürt meselesindeki hassasiyetleri depreştiği için artmadı. Uluslararası sahada ve bölgede Ak Parti politikalarının ‘hoşa gitmeyen’ ve fincancı katırlarını ürküten (1 Mart tezkeresinden Suriye siyasetine kadar) adımlarının faturası kesiliyor. Bu gerçeklerin farkına vararak ve terör örgütü ve BDP üzerinden değil, halkı esas ve hedef alan, yapılması gereken, ‘hizmet’ ve ‘şefkat’ odaklı sivil politikalar üretmek değişmeyen tek gündem olmalı. Bölgenin ve iktidar partisinin önemli isimlerinden Mazhar Bağlı’nın dediği gibi “Kürt meselesinin bir PKK sorunu var ama PKK’nın bir Kürt meselesi yok.” Hatta BDP’nin bile meşruiyeti de Kürt meselesi de kalmadı! Fakat bizim var! Pazartesi günü Mazhar Bağlı’nın Star’dan Fadime Özkan’a verdiği mülakatta geçen şu cümleler sorunun mihrak noktasına işaret ediyor: “Bölgenin sosyolojik kodlarını değiştirmedikleri sürece istedikleri gibi at koşturamayacaklarını fark ettiler ve bölgede büyük bir değer erozyonu gerçekleştirdiler. Tek partinin ve ulusalcıların yapamadığı dejenerasyonu PKK ve bileşenleri 20 yılda yaptı.” Temennimiz; son yıllarda bölge dilini yakalayan ve ‘halkın vicdanını terennüm edebilen’ hükümetin, kendi dertlerinden bir nebze sıyrılıp Kürt sorunu hakkında kafa yormaya başlayan muhafazakâr STK ve âkil adamların ve akl-i selim sahibi yazar-çizerlerin son hadiselerin sıcaklığına kapılıp ‘itidal-i dem’in kaybedildiği intibaını veren açıklamalara tevessül etmemeleri ve denge dilini muhafaza etmeleri... Şehitlerimiz üzerinden hamaset tatlı gelebilir kimilerine. Onların intikamının alındığını zannettiren operasyonlar da heyecan verebilir. Ama ne hamaset ne de tek başına silahlı mücadele memleket istikbali ve yeni nesiller için teminat anlamına geliyor. Sivil çözüm için silah ne kadar gerekliyse, silahların susması için sivil teşebbüsler de o nispette hayati. Gürkan Zengin, ‘Hoca’ kitabında Kuzey Iraklı bir Kürt siyasetçinin şu sözünü nakleder: “Türkler bize kızdıkları zaman zehir veriyor, memnun olduklarında ise bal veriyor. İranlılar ise hep ballı zehir veriyor.” Konuyla direkt bağlantısı yok ama birileri şu ara bize aşırı dozda zehirli bal veriyor yine. Aman dikkat!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi