Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

‘Bahar gençliği’ ve rüzgâr

‘Bahar gençliği’ ve rüzgâr

‘Arap baharı’ ifadesiyle yeni bir ‘bahar’ edebiyatı da doğacak gibi gözüküyor. Geçtiğimiz haftalarda ben de bu köşede tüm İslâm dünyasının kaderinin ortak oluşuna dikkat çekmek için, bahar özlemi yaşayan meydanlara hitâben, “Gelecekse bahar hepinize gelecek!” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bir okurum mesaj gönderdi, Bedîüzzaman Hazretleri’nin, “Acele ettim, kışta geldim, sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz” sözünün hikmetini ve yaşanan ‘bahar’a atıf olup olmadığını sordu. Elbette, baharın tüm tazelikleri, güzellikleri, diriliş delilleriyle dolu hayat fışkıran hâlleri bir yana; fırtınaları, yağışları, gök gürültüleri, telaşı ve heyecanı da bol olur. Tüm bu mânâları göz önünde bulundurduğumuzda sadece Arap âlemi değil, İslâm dünyasının bir bahar hareketliliği yaşadığını söylemek mümkün. Ancak bu baharın ne kadar süreceğini kestirmek şimdilik kolay değil. Önemli olan nokta şurası: Bahar mevsiminde nasıl ki hazırlıklar, bakımlar, ilaçlamalar, temizlikler, tedbirler iyi yapılırsa yaz günlerinde hasat da o oranda bereketli olur. İşte şimdi, ‘bahar gençliği’ aynı ihtimama ve bakıma muhtaç. İyi düşünülmüş mekanizmalarla kabiliyetlerinin inkişaf ettirilmesi, hayırda hizmet imkânlarının hazırlanması, diriliş ve direniş şuurunun İslâmiyet’in değerleriyle kuvvetlendirilip sağlıklı bir mecraya sevk edilmesi gerekiyor. Burada da en büyük vazifenin Türkiye’ye düştüğü âşikâr. Hükümet, üniversiteler, enstitüler, gönüllü teşekküller, vakıflar, cemaat ve cemiyetler ‘bahar gençliği’nin intibah ve istikametinden sorumlular. Arap baharı ile başlayan fırtınaların önümüzdeki ‘on yıl’ devam edeceğine dair tahminler yapılıyor. Önümüzdeki on sene çok hayati. Bu sürecin gerçekten bereketli bir yaza dönüşmesi için, diktatörlerin, karanlık çetelerin, ifsat komitelerinin deşifre edilip dağıtıldığı bu dönemde, isabetli adımların ‘ittifak’ ve ‘dayanışma’ içerisinde atılması gerekiyor. Yoksa... Yoksa rüzgârımızı kaybederiz! Bu noktada iki âyet-i kerime meâlini dikkatle okumakta fayda var: “Ey îman edenler! Bir (düşman) ordu(su) ile karşılaştığınız zaman, artık sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz. Allah’a ve Resûlüne itaat edin; birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer de (size heybet veren) rüzgârınız (kuvvetiniz) gider, o hâlde sabredin! Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfâl, 45, 46) Bu iki âyeti müfessirler çok geniş izah etmişler. İkincisini Bedîüzzaman Hazretleri (rh) ‘İhlâs Risâlesi’nin hemen başına yazmış. Beş anahtar kelime var burada: Zikir, çekişme (nizâ), korku, rüzgâr, sabır. İzahları tefsirlere havâle edip tefsirlerden çıkardığımız birkaç noktaya dikkat çekelim. - Cihadın küçüğü büyüğü, cihaddaki galibiyet, mağlubiyet bizi zikirden alıkoymamalı. - Çekişme (niza), kavga, tereddüt olursa ‘feşel’e düşülür. “Yani, zayıf, tembel, çekingen ve korkak olunur, salaklaşılır ve yılgınlaşılır.” (Bkz. Elmalılı Tefsiri) - İşte bu durum rüzgârı bitirir, götürür. Rüzgârdan murad ‘devlet’tir. ‘Kuvvet’tir. Rüzgârın gitmesi demek, havanın sönmesi, ağırlığın kaybolması demektir. - Her hâl ve şartta iksir ve ilâç ‘sabır’dır. Allah sabredenlerle beraber olduğu için sabredenlere zafer ihsan eder. İşte yaşadığımız ‘bahar’da en çok ihtiyacımız bu: Rüzgâr. Onu kazanmak ve muhafaza etmek içinse yapılacaklar belli. Hep “Ya rüzgârımızı kaybedersek!” endişesi ve ihtiyatı ile adımlar atılmalı. Rüzgârın yerini hiçbir şey dolduramaz! Ne dehâlar, ne muktedir kumandanlar, ne âkil siyasiler aynı tuzağa düştüler. Korkmadılar, ürkmediler, titremediler! “Ya rüzgârımızı kaybedersek!” demediler. “Ya buna ben sebep olursam!” diye hiç ürpermediler. Rüzgârı giden bir cemiyetin neyi kalır elinde? Ruhu giden bir bedenden ne fayda gelirse o kalır işte? Hedef, yön, liman hepsi ama hepsi şaşırılır o vakit! Şaşkınlaşır, gerginleşir, bedbinleşir rüzgârını kaybeden milletler. Emniyetleri, sadakatlari sarsılır. Üç kişi olsa, rüzgârlarını kaybetmeseler, gerçek bir ittifak ve dayanışma ile hareket etseler yüz on bir kuvvet ve kıymetinde olurlar. Şehit haberleriyle üzüldüğümüz şu günlerde ‘bahar gençliği’ne sahip çıkmak için gerçekten sahici ve hakiki projeler üretmeliyiz.
Rüzgârı da yitirmeden!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi