Faruk Çakır

Faruk Çakır

Islâhat seferberliği gerek

Islâhat seferberliği gerek

Hastahaneler, hapishaneler ve mezaristanlar bir yönüyle de ibret alınması gereken yerlerdir. Bediüzzaman Hazretleri, gençliğini sefahet ve eğlence ile geçirenlerin “zarar” edeceğini hatırlatıp gençlere tavsiyelerde bulunduğu bir eserinde, onlara seslenirken “Hastahânelerden ve hapishânelerden ve kabristanlardan sorunuz” der. İlgili bölüm, “Hapishânelerden dahi, ekseriyetle gençliğin taşkınlık sâikasıyla gayr-i meşrû dairedeki harekâtın tokatlarını yiyen bedbaht gençlerin teessüflerini işiteceksiniz” diye devam eder. (Bkz: Sözler, On Üçüncü Söz, 135)

Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevi’ndeki tutuklu ve hükümlülere dinî eğitim veren İstanbul Müftülüğü görevlisi Halime Yıldız’ın anlattıkları, bize Bediüzzaman’ın bu tesbitini hatırlattı. Cezaevindeki hükümlülere vaaz veren Halime Yıldız, daha önce alnı secdeye hiç varmamış pek çok insanın cezaevinde namaz kılmaya başladığını da hatırlatıp şöyle devam etmiş: “Cezaevinde maneviyata çok aç olan insanlar var. Hatta namaz kılmanın zevkine varıyorlar. Namazı belki cezaevinden bir kurtuluş olarak da kullanabilirler.”
“Hayatta yapabildiğim en değerli şey, cezaevinde din eğitimi vermek” şeklinde konuşan Halime Yıldız, “Cezaevi, maneviyatın fark edildiği bir yer olarak karşılarına çıktı. Kur’ân-ı Kerim ile tanışmak isteyen çok sayıda mahkûm var” da demiş.
Rusya vatandaşı bir kadının cezaevindeyken ihtidâ edip Müslüman olduğunu da hatırlatan İstanbul Müftülüğü görevlisi, cezaevinde annesiyle birlikte yaşayan 5 yaşındaki bir çocuğun İhlas Sûresini okurken duygulanıp ağladığını müjdesini de vermiş.
Cezaevlerinde besmeleyi bilmeyen insanların dahi bulunduğunu kaydeden başka bir ‘din görevlisi’ de “Cezaevindeki tutuklu ve mahkûmların, duâları doğru telaffuz edebilmek için Kur’ân derslerine talepleri çok fazla. Hatta büyük bir kısmından ‘Dışarıda bunca yıl yaşadık, ama Kur’ân-ı Kerim’i öğrenmek bize burada nasip oldu. Kur’ân-ı Kerim’i cezaevinde öğreneceğimiz aklımıza hiç gelmezdi’ dediklerini duyduk. Cezaevinde Kur’ân-ı Kerim öğrenen çok sayıda insan oldu” şeklinde konuşmuş. (AA, 6 Aralık 2011)
Bütün bunlar bize neyi gösterir? “Dışarı”dan daha fazla “içeride”kilerin “din eğitimi”ne ihtiyacı var. Çeşitli sebeplerle cezaevlerine düşen yaklaşık 100 bin insan var. Ve yine herkes biliyor ki, cezaevleri; orada yatanları ıslâh etmekten çok uzak. Bazı hırsızların ‘mesleği’ orada öğrendiğini söyledikleri de var. O halde cezaevlerini gerçek anlamda bir ‘ıslahhane’ yapmaya ne dersiniz? Türkiye’yi idare edenler bu meseleleri “yapılması gereken işler listesi”nin en başına koysa ne kaybeder?
Belirli günlerde cezaevlerine girip tutuklulara “din dersi” veren, onları moral olarak destekleyen, kötülüklerden uzak tutmak için vazife yapanların tesbitlerine ve teşhislerine mutlaka kulak vermek lâzım. Tutuklular Kur’ân öğrenmek ve namaz kılmak istiyorlarsa, mutlaka bu taleplerini karşılacayak şekilde çalışmalar yapılmalıdır.
Kur’ân ve onun asrımıza bakan tefsiri olan Risale-i Nur eserleri bu çalışmaları yapacak olanlara en güzel rehberdir. Şükürler olsun ki, “içeridekiler”in ve “dışarıdakiler”in akıllarını tatmin edecek cevaplar Risale-i Nur eserlerinde vardır.
Üstad Bediüzzaman’ın bu konudaki müjdesini hatırlayalım: “İnşaallah, bir zaman hapishaneleri tam bir ıslâhhane yapmak için bahtiyar müdürler ve memurlar, o Nurları mahpuslara, ekmek ve ilâç gibi tevzi edecekler.” (Şuâlar, s. 185)
Türkiye’yi idare edenler her halde “cezaevleri”nin ıslahhane olmasına itiraz etmezler...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi