Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Eğitimde hayati adımlar vakti

Eğitimde hayati adımlar vakti

Hayır, Milli Güvenlik dersinin kaldırılması, stadyum müsamerelerinin sona erdirilmesinden bahsetmeyeceğim; bunlar zaten çoktan miadı dolan uygulamalardı, kaldırıldı, bitti. Şükür! Benzer birkaç şey daha var, yok değil; ‘Andımız’ (Müellifi: Dr. Reşit Galip/1933) gibi çöpe, ‘Gençliğe Hitâbe’ gibi muhatabı kalmayan, tarih kitaplarına ‘ivedi’ koduyla sevk edilmesi gereken bazı evrak çıkabilir daha. Bugün daha mühim ve öze ilişkin adımların atılmasına ihtiyaç var, yarın çok geç çünkü!

“Bu da olur muymuş?” dedirtecek, ezber bozacak, parçalı değil, bütüncül, tepeden tırnağa düzenlemelere ihtiyaç var eğitimde; hemen her sahada olduğu gibi. Bilhassa eğitimle meşgul her yapı, daimi heyetlerle tüm dünya sistemlerini de inceleyerek raporlar üretmeli bakanlığa ve ilgili kurumlara.

Çünkü yıllar geçtikçe, bizi her yerimizden esir eden kurumlara ve tarzlara alışkanlık (veya ülfet) bu kurum ve tarzları ‘korumak’ gibi hastalıklı ve vehim kokan bir tür problemli ‘muhafazakârlık’ hastalığını açığa çıkarıyor. Muhafazakârlığı bir çeşit mütedeyyinlik zannedenler ıslah-ı fikir, tecdid-i iman etsinler lütfen!

Dün aynı kurumdan ve kanunlardan şikâyet edenlerin bugün onları korumaya çalışması böyle bir illet! Rejimin ve resmi söylemin telkin ettiği korkular ister istemez ‘asker doğan her Türk’ün bilinçaltında bir yerlerde farklı punto ve karakterlerde mevcut maalesef!

O yüzden bugün tevhid-i tedrisat (kanun tarihi: 3 Mart 1924) lafını duyunca kimileri –hâşâ- mukaddes bir lafız duymuş gibi (dikkat: tevhid kelimesini kelime-i tevhidle karıştırabilir bu zevât!) şöyle bir toparlanıyor! ‘Anadilde eğitim’ teklifleri dile getirilince “Aman bölüneceğiz! Teklifi teklif dahi edilemez!” türü ezbere bildiğimiz paranoyalar hortluyor.

Bu filmi az seyretmedik geçmişte! Bugünküler aynı hastalığı hafif atlatıyorlar; bereket versin aşıları var çünkü!

Kâbus dolu günlerde lafı edilse kıyametin kopacağı pek çok değişiklik yapıldı, normali buydu, hamdolsun, kervan yürüyor selâmetle şimdi tek-tük patırtıya rağmen!

Meselâ, Arapça seçmeli ders oldu; ne oldu? Olmalıydı zaten! Olmaması garipti! Bazı özel liselerde okutulan Osmanlıca (veya Osmanlı Türkçesi) de aynı şekilde tüm liselerde seçmeli ders olsa ülke ne kaybeder? Yeni nesilleri asırlarla ifade edilen zengin geçmişine ‘erişim imkânı’ndan hangi zihniyet, hangi büyük devlet alıkoyabilir! Arapça’nın seçmeli ders yapılmasıyla gösterilen vizyon ve basîret Osmanlıca için de gösterilmelidir bir an önce. Nasıl olsa yeterince muasır medeniyet seviyesine ulaştık, artık onu aşmanın vakti gelmedi mi?

Yıllarca kaç kere yazı yazdı bilmiyorum Ali Erkan Kavaklı; karma eğitimin zararlarını Batı basınından yaptığı araştırmalarla bıkıp uzanmadan anlattı. Şimdi bazı okullar çıkıp bunu uygulasa nasıl olur? Buna itiraz edenler okullardaki ahlâk anarşizmine bir çare sunabiliyorlar mı? Kaybolan nesiller, tükenen enerjiler umurlarında mı? Göreceğiz bir gün bu da serbest olacak, isteyen istediği gibi çocuğuna eğitim aldıracak.

Gayet haklı olarak mütedeyyin kesimler ve meslek örgütleri kesintisiz-mecburi eğitimin 12+1 yıla çıkartılmasına itiraz ettiler. Oysa normal şartlarda bunun bir sakıncası yok ki! Problem Türkiye’deki tüm kodları tektipleştirmeye, kontrol etmeye, dönüştürmeye, maneviyatsızlaştırmaya göre yazılmış pozitivist, dünyevî eğitim şartlarında siz en ideal sistemi de getirseniz bir veya birden çok kesim bundan zarar görür, rahatsız olur. Çare pansuman değil, köklü reformlardır. Bu yapılmadığı takdirde ya bir kısım aileler geçmişte olduğu gibi çarnaçar evladını okula gönderir, engelleyemez yahut ‘boykot’ eder. Bir kılıfını bulup, sistemin arka sokaklarından dolaşıp evlâdını muhafaza etmeye çalışır. Bu anormallikler son bulmalıdır oysa!

Artık okulların evlere taşındığı, olabildiğince hür ve serbest eğitim sistemlerinin tatbik edildiği, dillerin ve dinlerin eğitim için engel olarak insanların önüne konulmadığı bir dönemde sizin kanunlarla, yasaklamalarla yapacağınız sözümona düzenlemeler, düzen değil, kaos getirir ancak!

Ülkenin gelecek on yılları hesaba katılarak; ziraatten ekonomiye, sanayiden bürokrasiye kadar yetişmiş insan ihtiyacına göre planlanması gereken eğitim sisteminin; memleketin tarihi, değerleri ve fıtratına münasip ve halkın vicdanının sesine uygun bir ruhla da yoğrulması ve zamanın gereklerine göre donatılması gerekiyor bugün.

Çok şükür ki, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer, bakmıyor sadece, görüyor da...

Dua edelim böyle devam etsin.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi