Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Eski İstanbul Kahvehaneleri

Eski İstanbul Kahvehaneleri

Kitaplar ve kahvehaneler, bir bütündü bir zamanlar bizim memleketimizde...

Bizim gibi doğu toplumlarının ya da şark fıtratlıların okullar dışındaki eğitim yuvaları, kahvehaneler yani kıraathaneler, tekkeler, zaviyelerdi.


Bu mekânlar; “öğretmek isteyenlerle öğrenmek isteyenlerin” buluştuğu, konuştuğu, kaynaştığı, bilgilendiği yerlerdi.


Son yüzyılın başlarında ise tekkeler kapatıldı, zaviyeler dağıtıldı, kıraathaneler sözlü kütüphane olmaktan çıkarılıp, kâğıt oyunları oynanan tembelhanelere dönüştürüldü.


Bu dönüşüm bile bile ve baskıyla yapıldı.


Mesela kitap okunan kahvehaneler kapatılırken, alkol ve uyuşturucu kullanımı ve pazarlaması yapılan kahvehaneler üç günden fazla kapatılmadı.


Hatta ehli vicdan idareciler böyle yerleri süresiz kapattıklarında, üstlerindeki amirleri şu soruyu sorarlardı:


“Şimdi sen bu kahvehaneyi kapattın, her gün kaç kişi burada oyalanıyordu? Diyelimki 30-40 kişi veya daha fazla. Şimdi bu insanlar kahve kapanınca ya akılları başılarına gelir ve birtakım işlerle uğraşmaya, evlerine barklarına bakmaya başlayıp; kahvehanelerde aylak aylak zaman öldürdüklerini anlar ve uyanırlarsa ne olur memleketin hali?”


Bu zılgıtı yiyen yerel yönetici haliyle kahvehaneyi üç günden sonra kapatamaz, tekrar açardı. Bugün ülkemizdeki kahvehane sayısı, modern cafeleri de içine katarsak, kütüphane sayısının 1000 katı fazladır.


Oysa eski kahvehaneler adı üstünde kıraathanelerdi. Toplumun aydınlanması için birer kültür yuvasıydı.


¥


İşte Cem Sökmen, Ötüken Yayınları’ndan çıkan; “Eski İstanbul Kahvehaneleri” adlı kitabında, bilgi toplumunun kıraathanelerini anlatıyor.


Bugün adına kısaca “cafe” denilen mekânlarda veya kahvehanelerde oturan insanların masalarına baktığımızda şu görülür:


Oturanların masasında, içtiklerinin dışında kişi başına en az iki tane cep telefonu, kiminde diğer teknolojik aletler, kiminin kulağında kulaklıklar ve sürekli telefonla konuşarak veya mesaj yoluyla konuşmalar.


Yani kişilerin sürekli kendisinden kaçma hali, devamlı maskeli yaşama hali.


Günümüzde kitap okumak neredeyse öcü haline geldi. Hatta yavaş yavaş “geri adam” çizgisine doğru ilerlemeye başladı.


Mesela bir parkta, otobüste, trende, uçakta kitap okuyan kişi görülünce o şahıs tepeden tırnağa süzülüyor ve onun bir turist olduğuna hükmediliyor. Bu hale gelindi.


Neyse geçelim. Söz kitaptan açılınca çenem düşüyor. Ötüken Yayınları’ndan çıkan diğer kitaplara da kısaca yer vererek sözü hitama erdireyim.


¥


Yılmaz Gürbüz’ün kaleme aldığı “Orkun Bilgesi” adlı eser, Çin esaretine düşmüş olan Türklerin teşkilatlanıp isyan ederek “I. Göktürk” veya “Kutluk Devleti”ni kurmalarının hikâyesini anlatıyor.


Murat Kaymaz, “Bal Kaşığım” adlı kitabında kendi gerçeğinden kaçanları yakalamış ve “Dur bakalım kendinden kaçan adam” diyor.


Hikâye severler için ise Yıldırım Türk, “Ayrı Düşmüş Zamanlar” adıyla hikâyelerini bu kitapta toplamış.


Eserler hakkında bilgi için: Ötüken Yayınları, 0212 251 03 50.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi