Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Şam-ı Şerif’e ‘şâm-ı garîban’ çöktü!

Şam-ı Şerif’e ‘şâm-ı garîban’ çöktü!

Şam, Farsça’da ‘akşam’ demek; “Zemine şâm-ı garîban yavaş yavaş çöktü” der merhum Akif. Bunu derken Akif’in kastı, ‘gurbetteki hazin akşam’dır şüphesiz; lakin bugünlerde Şam-ı Şerif’e çöken de bundan gayrı değil maalesef!


Akif’in bu mısraını okuyunca, ‘sahilsiz bir umman’ olan Şeyh-i Ekber İbn-i Arabî’nin, bir Şam ‘akşam’ında dostlarla ziyaretine gittiğimiz türbedarı Ebu Raşid geldi aklıma. Gündüzleri saim, geceleri kaim mahzun Ebu Raşid.

Kim bilir şimdi ne halde?

Akif’i okurken, nice sahabeye, ulemaya, ümeraya kucak açmış Cami-i Emevî geldi hatırıma…

Yeryüzünün gördüğü en ihtişamlı mabedlerden birisi Emevî Camii… Evliya Çelebi’ye göre Hz. Nuh’un oğlu Sam’ın yaptırdığı camii.

Üstad Bediüzzaman’ın 101 sene evvel on bin kişiye hutbe irad ettiği, Başbakan Erdoğan’ın “Bir gün hep birlikte namaz kılacağız” dediği mescid…

Şimdi o da mahzun!

O vakitler, şimdiki gibi Kasiyun Dağı’ndan Şam bombalanmıyor, tayyarelerin attığı bomba yüklü varillerle masumlar katledilmiyordu hiç olmazsa!

Ne çok zulüm biriktirmiş ki meğer Şam’ın Sfenksleri, yapılan dualar kifayet etmedi ıslahlarına. Kahırlarını bekler oldular şimdi!

Der’a’da müesses nizamın değiştirilmesini isteyen masum çocukların canlarına kastedilince çıkan kıvılcım çok geçmeden Şam-ı Şerif’in civarına yayıldı.

Bir zamanlar “Mübarek gecelerde sarı renkli bir aslanın gezdiği” söylenen Şam’ın sokakları şimdi her gece vahşi bir aslan olan Esed’in akıttığı kanlara boyanıyor!

Hem de ne kan!

Şam-ı Şerif’in Cennet kokan toprağına son yirmi ayda elli bin şehit düştü.

Zindanlarında iki yüz bin can, esir şimdi.

Bugünkü kadar beklenmemişti ‘Ak Minare’ye inecek olan Hz. İsa Aleyhisselam!

Bugünkü kadar incinmemişti Şam’ın muazzez sakinleri Nureddin Mahmud ibn Zengi ve Kudüs Fatihi Selahaddin Yusuf ibn Eyyub…

“Bir inkılâbı yarım bırakmaktansa, hiç yapmamak evladır” diyen Şam’ın hakiki aslanları ve Suriye’nin gerçek sahipleri ‘hayat memat’ harbine soyundular.

Onlar dirildikçe ümmet dirildi.

Onlar direndikçe ümmet direndi.

Esed rejimiyle değil sadece, yedi düvelle cenk ediyorlar izzet ve istiklal için!

Şark’ın, Garb’ın, Frenk’in, Acem’in oyunları bir bir döküldü ortaya.

Boşa denmedi Suriye’deki inkılâba ‘furkan harbi’ diye.

Boş yere söylenmedi Suriyelilerin inkılâbına ‘devrimlerin incisi ve bel kemiği’ diye.

Bugünlerde kime rastlasam, “Nereye gidecek bu işin sonu?”diye soruyor.

Cevap zor değil: Biz nereye gidersek Suriye oraya gidecek, Suriye nereye giderse biz oraya gideceğiz!

Afroavrasya’nın tam merkezindeki Şam’a kim sahip olursa bölgeye o hükmedecek!

Bu hâkimiyet harbinin kurbanları oluyor Şam’ın evlatları!

Türkiye kalkındıkça kardeşlerine kol kanat geriyor; tarihin omuzlarına yüklediği şerefe münasip bedeli de ödüyor.

Şimdi kapısına gelmiş iki yüz bin Suriyeliye kucak açtığı gibi, soğuk kış arifesinde, Suriye içinde muhacir ve mülteci olmuş dört milyon insana da el uzatma zamanı.

Şiiler, Kerbela akşamına da ‘Şâm-ı garîban’ derler. Şimdi Suriye’de her yer Kerbela! Her gün Aşura! Her yer Gazze!

Dilimizden duayı, elimizden infakı düşürmeyelim lütfen.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Muhsin Meriç Arşivi