Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

‘Lebbeyk Şam’ seferberliği

‘Lebbeyk Şam’ seferberliği

Bizler Şam’ı çok ihmal ettik ama karşı cephe ihmal etmedi. Hâlâ duruma teşhis koymaya çalışıyoruz. Karşı cephe teşhisin ötesine geçmiş ve batılını ayakta tutma mücadelesi veriyor. Mescid-i Aksa’nın vakıf insanı olan Raid Salah ‘Lebbeyk Şam’ mitinglerinin mimarı olmuştur. Suriye sınırlarına milyonluk insan kitleleri yığarak Şam rejimini devirmeye çağırmıştı. Lakin İslam alemi hep gecikmeli davrandı ve mesele bundan tavsadı ve uzadı. Yeni Salahaddin’in öncülerinden Raid Salah, Filistin’in kaderinin ‘vema havlehu/çevresi’ işaretiyle Şam’a ve Suriye’ye baktığını ifade etmektedir. Raid Salah, Filistin ile Suriye’nin kaderinin ikiz olduğunu ifade ederek şunları söylemektedir: “Suriye devrimi kesinlikle Filistin devriminin bir devamıdır. Filistin ve Suriye halkı iki vahşi işgalin altında inim inim inlemektedir. Suriye’nin özgürlüğü Filistin’in özgürlüğüdür. Şam’ın özgürlüğü Kudüs’ün özgürlüğüdür. Emevi Camii’nin özgürleşmesi Mescid-i Aksa’nın özgürleşmesidir. Suriye’de kiliselerin özgürleşmesi Filistin’de Kıyamet Kilisesinin özgürleşmesidir (http://www.scn-sy.com/ar/news/view/6988.html ).” News Center’in Raid Salah’ın bu konuşmasıyla ilgili haberi 13/6/2012 tarihi damgasını taşıyor. Bir sene sonrasına baktığımızda tam aynı gün ve tarihte Kahire’de bir seferberlik ilanı yapıldı. Dolayısıyla Kahire ve Kudüs’te lebbeyk sesleri birbirine katılmıştır. Bu yaklaşık olarak 100 yıl sonra gelen yeni bir seferberlik ilanıdır.

¥
Daha önce yazmıştım, 20’inci yüzyıl, nikabını Çanakkale ile açmıştır. 21’inci yüzyılın açılımı ve yazılımı da Şam’da kanla ve barutla yapılıyor. Ve yeni bir destan ve yeni bir seferberlik doğuyor. ‘Suriye Olaylarında Ümmet Alimlerinin Tutumu’ başlıklı konferans 13 Haziran 2013 günü tertip edilmiştir.  Burada hayati öneme haiz kararlar alınmıştır. İslam dünyası çapında seferberlik hali çağrısı yapılmış ve bütün Müslümanlar canla, başla, malla ve silahla Suriye devriminin yardımına koşmaya çağrılmıştır.  Suriye’de yaşanılan vakıa şu sözlerle tasvir edilmiştir: “Şam’da olan biten, İran ve Hizbullah ve onların diğer halkaları olan mezhepçilerin Suriye halkına yönelik açık düşmanlık ve saldırılarıdır.  İslam ve Müslümanlara açık bir surette harp ilan etmişlerdir…” İsrail’den sonra ümmet uleması ikinci kez; İran’ın konumunu tespit noktasında ortak bir kanaate ve ittifaka varmışlardır.  Geç de olsa ihkak-ı hak tecelli etmiş ve gerçeğe parmak basılmıştır. Bir iki ihtiyar delikanlı tarihin mecrasına yön veriyor. Bunlardan birisi Karadavi’dir.  İran ve Hizbullah’a kredi açmış lakin 2008 yılı itibarıyla arkadaşlarının bile kendisine itiraz etmelerini göze alarak İran’ın Şiileştirme ve Şiiliği hakim kılma politikalarına cepheden savaş açmıştır.   Müslüman Alimler Birliği’ndeki Şii Yardımcısı Ayetullah Teshiri ile birlikte yollarını da ayırmıştır. 
¥
Dik duruşunun meyvesini almıştır ve olaylar duruşunu desteklemiş ve haklılığını tescil etmiştir. 2008’deki çıkışını yalnız bırakanlar 5 yıl sonra kendileri yalnız kaldılar. Lakin Karadavi özeleştiri yapmış ve Hizbullah tarafından kandırıldığını da itiraf etmiştir. Suud alimlerinin haklı kendisinin ise haksız pozisyona düştüğünü ikrar etmiştir. Bu sözleri tarihi bir muhasebedir. 2006 yılında Hizbullah’ın  İsrail’le girmiş olduğu çatışmalarda Suudlu İbni Cibrin dışında başta Karadavi olmak üzere İslam aleminin Sünni uleması Hizbullah’ı desteklemiştir. Halbuki, sonrasında Nasrullah bile sonuçlarını hesaba katmadan böyle bir çatışmaya girdiğinden dolayı pişman olduğunu gizlememiştir. İsrail’e karşı  pişman olan Kuseyr karşısında pişman olmamıştır. 2006 Temmuz olaylarında merhum Suudlu alim Şeyh Abdullah b. Cibrin ise Hizbullah’a dua edilemeyeceğini ifade etmiştir. Elbette bu İsrail’i koruyup kollamak adına değil aksine Hizbullah’ın taktik hesaplarını deşifre etme adınadır. 2006 yılında kendisini İsrail’i siper ederek gizleyen Hizbullah, 2013 yılında Kuseyr’de açığa düşmüştür. Bununla birlikte, Karadavi 2006 yılında samimiyetini ortaya koymuştur.  Mezhep ayrımının üzerine çıkmıştır. Lakin aynı olayla Hizbullah mezhebi yüzünü gizlemiş ama samimiyetsizliği 2013 yılında ortayla çıkmıştır.
Türkiye’de eline kalem alan dünyaya nizamat veriyor. Zaman zaman Lübnan’dan iyi şeyler de yazan Ceren Kenar, ‘Kayıp İmamları Ararken’ başlıklı yazısında, ‘al eline kalemi yaz başına geleni’ misali adeta karalama kaleme almıştır. Yusuf el Karadavi’nin Şiiliği kafir ilan ettiğini ileri sürmüştür.  Muhtemelen Ceren Kenar, fasık, bidat ve kafir kavramları arasındaki ayrımı bilmiyordur.  Ama Karadavi’yi suçlayacak kadar da kendini kaptırmış gitmiş. Karadavi’yi yererken  Kayıp İmamı göklere çıkarmıştır. Halbuki, Kayıp İmam denilen Musa Sadr çok önemlidir.  Fetvasıyla Esat’ların önünü açmıştır.
 Ceren Hanım şöyle yazmış: Bölge mezhepler arası diyaloğu önceleyen kayıp imamları arıyor.. Tam aksine, Karadavi, mezheplerin yakınlaşması projesinin kurbanı olmuş ve kendi ifadesiyle bu köprü üzerinde avlanmış ve iğfal edilmiştir. Bununla birlikte, Karadavi İslam dünyasının kahramanlarındandır. Zor zamanda doğruyu söyleyenlerdendir. Pusula tutanlar ve meşale yakanlardandır. Çanakkale’den 100 yıl sonra yeni bir seferberlik başlattığı için kendisine minnettarız.
 Kim ne derse desin: Suriye’de zafer, İnşaallah İslam’ın olacaktır.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi