Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Memleketim

Memleketim

Türlü türlü insanı var memleketimin

Dinlisi, dinsizi, dillisi var memleketimin
Akıllısı, delisi, velisi var memleketimin
Her karışı hepimizindir memleketimin.
*
Bir insanın doğduğu, doyduğu ve yaşadığı yer, o insanın memleketidir. Tabii sahiplenirse memleketidir, sahiplenmezse yapılacak bir şey yoktur.
Rahmetli Yücel Çakmaklı ağabeyin yönetmenliğini yaptığı ilk dörtlü filmlerden birinin adı, “Memleketim” ismini taşıyordu.
Senaryosunu da yine rahmetli Necip Fazıl yazmıştı ama üstad imzasını istemediği için filmin jeneriğinde adı yazılmamıştı.
Yücel ağabeyin çektiği ve milli sinema akımını başlattığı 70’lerin başındaki dört filmden, “Kızım Ayşe ve Zehra” filmlerinin senaristi de Necip Fazıl’dır ve memleketimizin halini anlatır.
Şimdi bunları yazdığım için kendisini Necip Fazıl uzmanı sayan kardeşlerimiz çıkıp; “Ben böyle bir şey duymadım” diyebilirler.
Bakın güzel gardaşlarım; bu fakir, Yücel Çakmaklı ile yakın tanışmış ve hakkında çalışma yapmış birisidir ve pek çok anısını dinlemiştir. Yazdıklarımı da kendisi anlatmıştır.
Geçelim ve memleketime dönelim.
Rabbim nasip etti ve bayram namazını Sultanahmet Camii’nde eda ettik. İlk intibalarımı bayramın birinci günü yazmıştım.
Caminin içini, iç avlusunu, dış avlusunu görme imkânımız olmadı, çünkü içeri giremedik. Tramvay durağına yakın alanda kılabildik.
*
Memleketimin her mezrasında, köyünde, kasabasında, ilçesinde, vilayetinde ve ilçelerin, vilayetlerin mahallelerinde aynı manzara vardı ve bayram namazı eda edilmişti.
Kadir gecesinden sonra İstanbul, Anadolu’ya akmaya başlamıştı. Bayramlaşmak, hasret gidermek, sılay-i rahim yapmak, ziyaretlerde bulunmak üzere yollar insan ve araba seliydi.
Bize de sılay-i rahim düştü ve “sakin sakin gidelim” diye İstanbul’daki bayram coşkusundan sonra Ankara istikametine doğru yola koyulduk.
Maaşallah. Barekallah. Sanki üç gün boyunca kimse gitmemiş de herkes bayram günü yola çıkmış gibiydi.
Hani derler ya; “dağ, taş, bağ, bahçe, yol, ova, tarla, hep araba ve insan diye. Aynen öyleydi. Her yer arı gibi insan ve otomobil kaynıyordu.
*
Bu nasıl bir duygudur? Bu nasıl bir inançtır? Bu nasıl bir imandır? Bu nasıl bir anlayıştır? Bu nasıl bir histir?
Ve bu nasıl bir güçtür ki; bağımsız, bağlantısız, organizesiz, plansız, programsız, yönetmensiz ve yönlendirmesiz milyonlarca insan aynı inanç örgüsünde, aynı değer yargıları çerçevesinde bir ve beraber aynı hedefte yürüyebiliyorlar?
Birbirlerini belki ömürlerinde bir kere dahi görmeyecek insanlar, “bayramdır” diye kucaklaşabiliyor, konuşabiliyor, anlaşabiliyor ve birbirlerini rızayı ilahi için sevebiliyorlar.
Ez cümle, bu fotoğrafa iyi bakmalı.
Toplumun her kesiminden herkes iyi bakmalı ve kim olursak olalım, neci olursak olalım, gücümüz ve varlığımız ne olursa olsun, “Son durak bu topraklar” diyerek, memleketimizi ve milletimizi yormamalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi