Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Dünden Bugüne

Dünden Bugüne

93 harbi ve sonrası Osmanlı için kıyamettir. Mehmet Niyazi Özdemir Çanakkale’yi de mahşer olarak nitelendirir. Bediüzzaman bu dönemi felaket ve helaket asrı olarak nitelendirmekte ve ifade etmektedir. Gerçekten de öyledir. Hicri 60 ve sonrasında olduğu gibi devletin başına ve Müslümanların başına çocuklar ve sıbyan yani siyasi olarak reşit olmayan zümreler musallat olmuş, çöreklenmiştir, tünemiştir. Sultan Abdulaziz’in başına musallat olan Hüseyin Avni Paşa ve Mithat Paşa gibiler Ruslarla sürtüşmeyi seçmişler ve devleti hazırlıksız bir biçimde savaşa sokmuşlardır. Kamuoyunu savaş lehine imale ve seferber etmişlerdir. Bunun sonucu olarak 93 harbi patlak vermiş ve Osmanlı, Balkanlar’da Ruslar lehine büyük toprak parçaları kaybetmiştir. 93 Harbi Karlofça anlaşmasından sonra Osmanlıların Balkanlar’da ve Batı illerinde en çok toprak zayiatı verdiği adeta silindiği en büyük savaştır. Ardından da İttihatçılar Mithat Paşa’nın bıraktığı yerden Osmanlı’yı Balkan Savaşları’na sürüklemişler ve böylece Osmanlı Batı’daki topraklarının tamamını terk etmek zorunda kalmıştır. İttihatçılar Jön Türk akımının cemiyet haline gelmiş, taazzuv etmiş halidir. İkinci Abdülhamit Mithat Paşa’nın desteksiz atılganlığını, tehevvürünü gemlemek istemişse de muvaffak olamamıştır. Osmanlı’nın bir cephede yenilmesi genellikle diğer cephelerde de bozguna uğramasına vesile olmakta ve diğer düşmanların da iştahını kabartmakta ve paylaşma arzusunu kamçılamaktadır. Cemiyet orduyu ve ülkeyi siyasi çekişme alanına çevirmiş ve bu nedenle gönüller ve zihinler çelinmiş, berraklığını ve safiyetini kaybetmiştir.  Fitneye sebep olmuşlardır.

***

31 Mart vakasını takip eden günlerde Hareket Ordusu’nun İstanbul’a gelmesiyle birlikte Enver Paşa, Bulgarlara Yıldız Sarayı’nı yağmalatmasıyla meşhur olmuştur. Ardından Bulgarlar şımarmışlar, gemi azıya almışlar, bilahare Bosna Savaşı sırasında Sırpların yaptıklarına benzer bir biçimde Bulgar mezalimi irtikap etmişler, cami ve köyleri ateşe vermişler ve yakmışlardır. Bunlar Bulgar mezalimi olarak tarihe intikal etmiştir. İttihatçılar ise toylukları nedeniyle meccanen düşmana hizmet etmişlerdir. Hakkı Paşa kabinesi 1910 yılında Kiliseler Kanunu’yla Ortodoks kiliselerini yekpare hale getirme ahmaklığını irtikap etmiştir. 1990’lı yıllardan itibaren de Amerikalılar aslında Rumların ve hamilerinin işine yarayacak şekilde Patrikhane’yi ekümenik yapmak istemişlerdir. Belki de dertleri 2003 yılı sonrasında Irak’ı işgalleriyle Kum’un merkeziyetini Necef’e aktarma hülyalarındaki gibi Ortodokslara İstanbul üzerinden kanca atmak istemişler ama evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Aksine Amerikalılar Irak’ı işgal ettikten sonra, merhum Suud El Faysal’ın ifadesiyle altın bir tepsi içinde İran’a sunmuşlardır. Süreçte kime niyet kime kısmet denildiği üzere dini mühendislik ellerinde patlamış; Kum Necef’e değil Necef Kum’a tabi olmuş, bağlanmıştır. Amerikalılar Patrikhane üzerinden de kendi silahımızla bizi vurmak istemişlerdir. Nitekim Suriye’de bize değil Ruslara yar ve tav olduklarını gördük.

***

Toyluklarımız sakarlığı beraberinde getirmektedir. İyi niyetlerle kendi aleyhimizdeki nice cinayetlere imza attık. Esat rejimiyle İsrail arasında arabuluculuk yahut İran ile 5+1 ülkeleri arasında hamakat timsali yaptığımız arabuluculuklar gibi. Cehennemin taşları iyi niyetle veya ahmaklıkla örülmüştür. Ahir zamanda iyi niyet yerine nifakın hakimiyeti nedeniyle dikkat, ihtiyat ve su-i zan esas olmalıdır.  Mithat Paşa’nın izinden giden İttihatçılar savaş üzerine savaş çıkartırlar. Bunların en acıklısı da küçük Balkan ülkelerinden aldığımız darbedir. Zira Osmanlı iç dağınıklık yaşamaktadır. Savaşlar daima teşkilatlanma ve organize olma kabiliyetiyle orantılı bir biçimde kazanılır. Elbette cesaretin de payı vardır. Ama dağınıklık, düzensizlik ve teşkilatlanmada zayıflık cesaretin kazanımlarını azaltır. Disiplinin bozulması nedeniyle başıbozuklar ordu, ordu da başıbozuklar haline gelmiştir. Merkezi devletin ademi merkezi haline gelmesi gibi.

Balkan Savaşları’nda büyük hezimet yaşanır ve Keşan gibi Trakya’daki şehirlerimiz tarumar edilir. Çanakkale savaşında da müttefikler eski ismiyle Maydos’u (Eceabat) harabeye çevirirler. Stalin’in Berlin’e veya Esat’ın Humus ve Halep’e yaptığı gibi. Velhasıl İttihatçılar savaş sakarıdırlar.  Bununla birlikte Çanakkale Savaşı Balkan harplerinin bir rövanşıdır, bu sayede yedi düvelden intikam alınmıştır. Adeta derede boğulduktan sonra denize açıldığımız bir çatışmadır. Mehmet Akif ve Tevfik Fikret gibi kan davası misali kalem davasının tarafları olan iki meşhur kalem de savaşa karşıdır. Lakin hamiyet ve şehamet timsali Akif başa düştü diye canla başla milletin hizmetine koşar. Nietzsche ve Nazizm ilişkilerinde olduğu gibi cumhuriyet de Tevfik Fikret’le anılır.  Esasında üç sac ayak üzerine oturmuştur. Cumhuriyet anlayışında Namık Kemal, dini referansı reddetmekte Tevfik Fikret, kitleleri mobilize etmek ve coşturmak hususunda ise Akif öne çıkmıştır. Lakin Akif bu listede sistemin sakıncalı piyadesi ve şairi olmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi