Muhsin Meriç

Muhsin Meriç

Peygamber Ocağı

Peygamber Ocağı

“Geçen celp döneminde yazmıştınız, bu sefer bizi yazmayacak mısınız?” sorusuna muhatap olduğumda Ahmed Hamdi Akseki (1887-1951) tarafından kaleme alınan 1925 baskılı Askere Din Kitabı’nı incelemeyi yeni bitirmiştim.
Ağustos başında “Sen bir asker olduğun için!” ve “Emirber nefer olmak” başlıklı iki yazı ile hem asker-din ilişkilerini tahlil etmiş hem de Akseki’nin kitabında altını çizdiği, askerliğin manevî cihetine temas etmeye çalışmıştım.
Yazılarla ilgili askere gitmiş/gidecek okurlarımdan pek çok e-mektup aldım. Kimi askerde şahit olduğu hadisleri, maruz kaldığı muameleleri anlatmış, kimisi de Peygamber Ocağı ile ilgili tavsiyeler istemişti…
Bir asker, “Hayatımda askerde duyduğum kadar küfürlü konuşma duymamıştım!” diyor ve “Her şey tamam ama maneviyat çok eksik!” tespitini yapıyor. Bir başkası, “Ağzına tek bir sigara bile almamış olan ben, askerde yine almadım ama istemeden herhalde yüzlerce içmişimdir” diyerek sigaranın yaygınlığına dikkat çekiyor. “Askerde tek vakit namazımı kaçırmadım!” diyen bir askere bir büyüğümden işittiğim “Farz namazlarını kılarsan bütün mü’minlerin ibadetlerine ve hasenatlarına ortak olursun” nasihatini naklettim.
Dönemin Diyanet İşleri Başkan Muavini merhum Ahmed Hamdi Akseki, bir Teğmenle Hasan Çavuş arasındaki konuşmalar şeklinde yazdığı kitabında askerliğe teşvik sadedinde şunları söylüyor: “Hükümete iki çeşit vergi vermek boynumuzun borcudur: Biri mal vergisi, diğeri can vergisidir. Tam bir Müslüman hükümetin kanunlarına, hükümetin jandarmasına, polisine, askerine karşı gelmez. Askere çağrıldığında koşa koşa gider. Çünkü Peygamber Efendimiz ‘Silah altına çağrıldığın zaman hemen git’ buyurmuşlardır. Peygamberin bu emrini tutmak boynumuzun borcudur.”
Peygamberimizin en büyük asker olduğunun, hak, adalet ve hürriyet uğruna yirmi üç sene savaştığının ifade edildiği ve Efendimiz (asm)’ın savaşlarının anlatıldığı kitabı 1925’ten sonra 1982’de Diyanet İşleri Başkanlığı ikinci kez basmış.
Hatırlayalım; bu kitabın basımından seksen sene sonra, bundan üç yıl önce, Aralık 2005’te bir emekli general çıkıp “Türk ordusu Peygamber ocağı değildir!” diyebilmişti.
Peki, milletimizin vicdanında, dimağında silinmeyecek bir surette yer etmiş bir sıfatı bir kalemde silme cesaretini nereden bulmuştu bu emekli baş-ağa? Kimdi bu general?
Peygamber ocağı ifadesinden rahatsız olan bu şahıs, bir dönem Business Channel’in Genel Yayın Yönetmenliğini yapmış Can Ataklı tarafından Eylül 2008’de açıklanan, psikolojik harekât için kurulan kanalın gizli sahibi, eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a yakınlığı ile de bilinen Hayrettin Ertekin’in danışmanlığını yapan iki emekli paşadan birisi olan Türkiye Emekli Subayları Derneği (TESUD) Başkanı Emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu idi.
Ataklı’ya göre suç dosyası hayli kabarık olan Ertekin de Ergenekon’un kilit isimlerinden birisi. Nitekim Ergenekon iddianamesinde Ertekin, malum emekli generali de yâd ediyor lâkin pek hayırla değil! (Bkz. Ergenekon İddianâmesi, 1617 numaralı telefon görüşme kayıtları)
Konumuz bu değil, geçelim...
Ama meselenin vahim ve bir o kadar da korkutucu tarafı bu karanlık kadrolar, siyasî ve sosyal istikrarı bozdukları gibi, silahlı kuvvetleri de daimâ aslî hüviyetinden uzaklaştırmak istemişlerdir. Bu gizli ifsat komitelerinin tasfiyesi kahraman ordumuzun da Peygamber ocağı vasfını yeniden kazanmasına vesile olacaktır.
Geçen ay, MÜSİAD Ankara Şube Başkanı Hüdaverdi Çakır, aylık gündem değerlendirmesinde Meşhurlar ve Meçhuller başlığı ile bir yazı kaleme almış ve askeriyenin Peygamber ocağı vasfından uzaklaştığını şöyle haykırmıştı: “Ama çok şey borçlu olduğumuz o meçhullere, o hatırlı insanların hatırlarını saymayanlar var. Devletin varlığının asıl dinamikleri olan meçhullerin, kızlarını, eşlerini, çocuklarını, vatan topraklarının savunulduğu yerlere, askeriyelere, ordu evlerine hatta üniversitelere almayan zihniyet, onları inkar eden bir düşünce yapısı, peygamber ocağı felsefesinden hızla ve arzuyla uzaklaşan bir anlayış var.”
Kim ne derse desin, kahraman ordumuz Peygamber Ocağı vasfını daima koruyacaktır. Peygamber ocağındaki olumsuzlukların ve lekelerin sorumlusu mesul şahıslar, güzellikler ve zaferler askerlerin ve ordunundur.
DÜZELTME: Geçen haftaki “Çarşaf kadının kalesidir” başlıklı yazımda Yedi Gün dergisinde 22 Mart 1938 senesinde yayınlanan tesettürle ilgili bir yazının yazarını A.O.G. olarak yazmıştım. Müdakkik bir okurum aradı, söz konusu yazarın İ.G.O. kısaltmasıyla yazan İbrahim Alaadin Gövsa olduğunu söyledi. Düzeltir, özür dilerim. İ.G.O. kısaltmasıyla yazan yazar, 1923 ve 1939 yıllarında dört dönem Sivas milletvekilliği yapmış. Milletin bağrından çıkıp, milletin değerlerine düşman olmuş! Geçmişle hesaplaşmasında Baykal’a kolay gelsin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhsin Meriç Arşivi