Türkiye’nin Ortadoğu’ya dönmesinin sebepleri
Ortadoğu’da saygın bir yere sahip olan Kuveytli mütefekkir ve akademisyen Dr. Abdullah El Nefîsî, Türkiye’nin bölgeye dönüşünü selamlayan ve Arap kamuoyunu buna hazırlayan bir kanaat önderidir. Bu yeniden dönüşün başlıca sebeplerini dört nedenle izah ediyor. Bunları şöyle özetleyebiliriz:
Birincisi: Bölgeye beş asır hükmetmiş Osmanlı’nın itibarını geri kazanmak. Döneminde bölgede istikrarı ve barışı sağlayan Osmanlı, sömürge sonrası kurulmuş bölgesel ulus devletler tarafından işgalci bir devlet gibi sunularak itibarsızlaştırılmıştır. Osmanlı’nın uygulamadaki bazı hataları noktanın kubbe yapılması sûretiyle ideolojik gerekçelere malzeme yapılmıştır. Bunun tashihi gerekmektedir.
İkincisi: Erdoğan hükümetinin ülke içindeki güç mücadelesinde kamuoyunu yanına alma hedefi. El Nefîsî’ye göre AK Parti’nin pusuda bekleyen güçlü muhalifleri var. Ülke içini karıştırmak ve gücü tekrar ele geçirmek üzere türlü türlü komplolar kuruyorlar.
AK Parti hükümeti bunları tecrit etmek arzusundadır. Bunun için halkın önüne büyük hedefler koymakta, onları ortak bir ülkü etrafında birleştirme yoluna gitmektedir. Bölgesel büyük bir güç olarak Ortadoğu’ya dönmesi halkı heyecanladıran bir ülküye dönüşmektedir. Karizması fevkâlede yüksek olan Erdoğan bu meyanda tarihte istisnâî bir rol oynamaktadır.
Üçüncüsü: Yıllardır Avrupa Birliği’ne girmeye çalışan Türkiye, kapıda onur kırıcı ve sonucu meçhul bir bekleyişten usanmıştır. Moritanya’dan Endonezya’ya uzanan bir coğrafyada sözü dinlenir güçlü bir ülke olma alternatifinin olduğunu, AB’ye göstermesi gerekmektedir. Eğer AB bir Hıristiyan klübü değilse Türkiye’yi kabul edecektir, yoksa Türkiye daha fazla beklemeyecek, tarihsel misyonuna uygun yeni pozisyonlar alacaktır. Bunun için de AB sonrası dönem için alternatifini oluşturmaktadır.
Dördüncüsü: Büyük Arap pazarında büyük güç olmak. Türkiye’nin ekonomik gücünü oluşturan ürünlerini satacak pazara ihtiyacı vardır. Ortadoğu büyük potansiyeliyle bu imkânı sunmaktadır. Son yıllarda ticaretiyle de buraya açılan Türkiye yaptığı ticari birlik anlaşmalarıyla bunu pekiştirmiştir.
Bu pazarda ürünlerine rağbet her geçen gün artmaktadır. Irak ve Suriye’deki ticaret hacmine baktığınızda dünya büyüklerinin rekabet ettiği bu yarışta Türkiye’nin avantajlı konumu görülecektir. Arap pazarındaki yerini pekiştirmek, ekonomi alanında daha büyük yatırımlar yapmak ve Arap sermayesini Türkiye’ye getirmek maksadıyla bölgeye dönmesi kaçınılmazdır.
El Nefîsî’nin söyledikleri genel anlamda doğru tesbitlerdir. Çünkü Türkiye Ortadoğu’ya müstağni kalamaz. Orada meydana gelen çalkantılar Türkiye’yi de direkt ya da dolaylı olarak etkilemektedir. Çünkü Türkiye bu geniş bölgenin coğrafî, tarihî, kültürel, etnik ve dinî yapısının ayrılmaz önemli bir parçasıdır. Bu coğrafyada olmayan bir Türkiye’nin 21. yüzyılda büyük bir güç olarak varolması düşünülemez.
Doğru tesbitlerdir, zira Osmanlı’ya itibarı iade edilmeden bölgeye geri dönmesi meşruiyet sorunu oluşturacaktır. İç kavgalarla enerjisini toprağa vermek yerine halkı büyük Türkiye vizyonuyla dışarıya açarak bu enerjiyi pozitif bir girdiye dönüştürmek ve böylece iç ihtilafları asgarîye indirmek aklın gereğidir.
AB vizyonuna gelince. Gönül isterdi ki Türkiye yapısal reformları kendi medeniyet referanslarına dayanarak yapsın. Ancak ülke içi güç dengeleri, aşırı kutuplaşmalar buna fazla müsaade etmiyor. Bunun için de AB vizyonunun sunduğu meşruiyet zemininde -bir anlamda küresel sistem içinde kalarak- reformlar yapabilmektedir. Meselenin ekonomik boyutu ise gâyet açıktır.
Türkiye’nin bölgeye yeniden dönüşünün ve bugüne kadar yaptıklarının önündeki büyük engel ise, Ortadoğu’nun hâlihazırdaki karışık hâlidir. Bu problemin çözümünde üzerine düşeni hakkıyla yapabilirse, Türkiye’nin yükselişi durdurulamayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.