Dini ve Felsefi Metinler Sempozyumu
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ile Sultanbeyli Belediyesi, 20-21 Ekim’de ortaklaşa “Uluslararası Dini ve Felsefi Metinler: 21. Yüzyılda Yeniden Okuma, Anlama ve Algılama” başlıklı uluslararası bir sempozyum düzenledi. Sempozyumun ikinci gününde bizim de bir tebliğ sunduğumuz programa 15 ülkeden ve 45 üniversiteden akademisyen katkı sundu.
Öncelikle sempozyumun amaç ve içeriğine dair bilgi sunalım. Bu programı tertipleyenler sempozyumun amacını şöyle tanıtmışlardı:
“İslâm düşüncesi, yüzyılların birikimi olan külliyatın üzerinde gelişmiş bir fikirler dünyasından müteşekkildir. Bu tefekkür külliyatı hem dinî hem de felsefî disiplinlerin birlikte yoğrulduğu ve geliştiği/olgunlaştığı evrensel bir hazinedir. İslâm dünyasındaki gerek şer’î/naklî gerekse aklî ilimlere kaynaklık eden kadîm metinlerin bu anlamda yeniden bir okumaya tabii tutulması gerekmektedir. Buna duyulan ihtiyaç onuncu yüzyıldan (belki daha da erken bir dönemden) başlayarak günümüze kadar gelmiştir.
Gâzâlî’nin “Dinî İlimlerin Yeniden İhyâsı”nı (İhya Ulumu Din) aradan on asır geçtikten sonra Doğu’nun son filozofu Muhammed İkbal’in “Dinî Düşüncenin Yeniden İnşa”sı projesi, Raci Farukî’nin “Bilginin İslamîleştirilmesi” ve nihayet Muhammed Âbid el-Câbirî’nin “İslâm Düşüncesinde Yeniden Yapılanma”sını bu arayışın çağlar boyunca bir ifadesi olarak kabul etmek gerekir.
İşte “Dinî ve Felsefî Metinler: 21. Yüzyılda Yeniden Okuma, Anlama ve Algılama” Uluslararası sempozyumu da yaşadığımız asrın fikrî, entelektüel, sosyal ve siyasal problemleri karşısında metinleri yeniden bir okumaya tabi tutulması için bir başlangıcı hedeflemektir. Bu gerçekleştirildiği takdirde eş disiplinlerin daha derinlemesine ele alındığı aktivitelerin devamı da gerçekleştirilmesi hedeflenen birer entelektüel faaliyet olarak düşünülmektedir.”
Bu çağrıya biz de “Bilginin İslamîleştirilmesi” meselesini ele alan bir tebliğle iştirak ettik. Kavramsal olarak olmasa da bu mesele özü itibarıyla iki asırdır Müslüman kanaat önderlerinin gündemini oluşturmuştur. Kavramsal olarak da 70’lerden beri gündemimizdeki yerini almış bulunmaktadır.
Modernitenin ortaya çıkmasıyla bilimsel faaliyetlerdeki öncü rollerini yitiren Müslümanlar, o günden beri yitirilen bu rolü tekrar elde etmek için farklı çözüm önerileri sundular.
Kimisi modernist ve eklektik çözümlerle Batı dünyasına kontrollü açılmayı, kimisi de mutlak geleneğe sığınmakla içe kapanmayı savunarak bunun tekrar başarılabileceğini sanmıştır. Kimisi de bilginin evrensel olduğunu ve dolayısıyla evrensel olanın İslâmileştirilmesinin sözkonusu olamayacağını iddia ettmiştir.
Bilimsel faaliyetlerde kaybedilen öncü rolü tekrar elde etmek üzere öne sürülen projelerden en dikkat çekeni ise, “İslâm bilgi sistemini yeniden kurmak ve Batı dünyasının ürettiği bilgiyi bu sistem içinde analiz etmek, uyuşan sonuçları adapte etmek, uyuşmayanları dışarıda bırakmak ve sonrasında elde edilen hâsılayı İslâm epistemolojisinin imkânlarıyla yeniden üretmek” diye özetleyeceğimiz bilginin İslâmileştirilmesi projesi oluşturur.
Bu projenin temel dayanağı, Batı’da üretilen bilginin değerlerden bağımsız olmaması yatar. Bir yere kadar objektif olan modern bilgi bir yerden sonra subjektiftir; çünkü subjektifliğin özünde de seküler önyargılar vardır ve bu önyargıların geliştirdiği bilimsel teoriler İslâmî değerlerle çatışmaktadır. Bilginin İslâmîleştirilmesi projesi tam da burada devreye giriyor.
Sempozyumu tertipleyenlere, bu ve benzeri önemli konuları “Dini ve Felsefi Metinler Sempozyumu” başlığı altında ele alma ve fikir teatisinde bulunma imkânı sundukları için teşekkürü bir borç bilirim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.