Bir dizi öyküsü
SABAH'TAN MEKTUP
SABAH Yazıişleri olarak günde 4 toplantı yapıyoruz. İlki sabah 10.30'da tüm servisler gündemlerini sunuyorlar, masaya getirilen haberler değerlendiriliyor, eksiklerigedikleri varsa işaret ediliyor ve sayfalara dağıtılıyor.
İkinci toplantımız saat 14.00'te. Onda da ilk toplantıdan sonraki gelişmeler ve haberler gözden geçirilip gerekiyorsa sayfalarda değişikliğe gidiliyor. Üçüncü toplantı saat 15.00'te. Biz ona "Birinci sayfa toplantısı" diyoruz. Gazetenin vitrini, yani kapak sayfası bu toplantıda hazırlanıyor.
Dördüncü toplantı saat 18.00'de. Onda da kapak veya vitrin dahil tüm sayfalar irdeleniyor, yeni haberler değerlendiriliyor, ikinci, üçüncü, dördüncü baskılar için hazırlıklar yapılıyor.
***
Bitti mi? Hayır. Gazeteyi değişiklik önerileri ve ekstra sayfaların malzemeleriyle birlikte gece ekibimize teslim ettikten sonra SABAH'ın hemen yanındaki kafe-bistro'ya gidiyoruz. Ben, haber müdürlerimiz, muhabirler... Oradaki randevu herkese açık. İsteyen servislerin şefleri ve eve geç kalma telaşında olmayan Yazıişleri görevlileri, sekreterler de katılabiliyor, katılıyor.
Gayriresmi olan ama haftada 6 gün düzenli olarak yaptığımız bu toplantıda da ertesi gün ve daha sonraki günler neler hazırlayabileceğimizi konuşuyoruz.
Özel röportajların, özel haberlerin, dizilerin pek çoğu oradaki sohbetten çıkıyor.
Tıpkı bugün son bölümlerini okuduğunuz Savaş Ay'ın "Dev hayata karşı evsiz 7 cüce" dizisi gibi.
Geçen hafta başında İstanbul'un kara teslim olduğu veya karın İstanbul'u teslim aldığı günlerdi. Arkadaşlarımla kafe-bistro'ya oturduk. Avrupa'da evsiz-barksızların donarak ölmelerinden söz ettim, İstanbul'da Büyükşehir Belediyesi'nin evsizleri kapalı spor salonunda toplamasının ne kadar çok canı kurtaracağını anlattım ve "O salonda barındırılan evsizlerden birkaçıyla niye röportaj yapmayalım" dedim.
Önerim genel kabul gördü.
"Bu işi Savaş Ay üstlensin" dedim, "Sevgili annesinin ölümünden sonra girdiği duygusal felç durumundan kurtulmasına yardım eder."
Hemen Savaş'ı aradık. Anlattık. "Bu gece başlıyorum" dedi. Başladı da. Ve iki gün sonra diziyi ve kahramanlarını vermeye başladık:
Bıçkın babanın (Selçuk Parsadan) köşkte büyümüş ve sokağa düşmüş oğlu...
Mahir Çayan'ın kara sevda uğruna hayatını tüketmiş mahalle arkadaşı...
Darbukalı Aynur kadının hikâyesi...
Oteline barbut atıp kaybedince ailesinin kapı dışarı ettiği iflah olmaz kumarbaz...
Eşine kızıp kapıyı çarparak çıkan ve bir daha eve dönmeyen inatçı muhacir...
Şiir gibi hayat öyküsü olan Adıyamanlı Abuzer...
Eminim, hepsini keyifle ama aynı zamanda içinizde bir şeylerin sızladığını hissederek okudunuz.
Biz de SABAH olarak Türkiye'nin, özellikle de büyük kentlerin gizli bir trajedisini kamuoyunun gündemine getirdiğimiz için huzur duyduk.
Kalemine, yüreğine, gazetecilik aşkına sağlık Savaş Ay.
Sağlıklı ve mutlu bir hafta dileğimle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.