Irak ve Suriyede güvenli bölgeler
Rahmetli Özal’ın hatalarından biri, Amerika ile birlikte, Kuzey Irak’ı uçuşa yasak güvenli bölge haline getirmekti.
İşte bu uygulama ile Irak’ta, 35’inci paralelin üzerinde kalan bölgeler Saddam kuvvetlerinin müdahalesine kapalı alanlara dönüştürülerek, bir bakıma bugünkü Irak’ın çatısı o günlerden çatılmış gibi bir durum doğmuştu. Dolayısıyla bu uygulama ile Irak’ın hava ve kara orduları Kuzey Irak’a giremez hale gelmiş, Türkiye’deki İncirlik Üssü merkez olmak kaydıyla da, Amerikan ocakları bu bölgenin tek hakimi seviyesine yükselmişlerdi.
Geriye dönüp baktığımızda, Irak’ın kuzey bölgelerinde Çekiç Güç uygulamasının ne tür sonuçlar doğurduğunu şimdi daha iyi fark ediyoruz. Nitekim bu tür bir uygulamanın PKK’ya nasıl korunaklı bir alan teşkil ettiğini, Barzani kuvvetlerini de ilgili bölgede tanınmaya hazır potansiyel bir devlet seviyesine yükselttiğini izaha dahi gerek yoktur.
Ne var ki iç ve dış hadiseleri realitesinden soyutlayarak anlamaya çalışmak da o kadar sakıncalıdır. O bakımdan, siyasi gelişmelerin künhüne vakıf olabilmek için, onların doğduğu şartlarla ilintilerini kurmak gerekir.
Öyleyse hatırlamaya çalışalım: İran-Irak savaşının ardından Saddam, Iraklı Kürtlerin üzerine napalm bombaları ile saldırmış, bu baskı ve korku karşısında ne yapacağını şaşıran Kürtler de sığınacak bir liman olarak Türkiye’ye yönelmişlerdi. 600 bin-800 bin civarında korkudan tir tir titreyen bir halk!.. O zaman Türkiye’nin şimdiki gibi bir hazırlığı da yok!.. Mevsim şartları da habire kötüye gidiyor.
İşte o şartlarda fevç fevç Türkiye’ye yönelen Kürtlerin iâşe ve ibâtalarının, kendi memleketlerinde sağlanıp sağlanamayacağı düşünüldü. Bunun için de Türkiye, ABD ile birlikte, Kuzey Irak’ı güvenli bölge, uçuşa yasak bölge haline getirdi. Fakat son derece insani ve zaruri olan bu uygulamayı ABD, bilhassa Özal’ın vefatından sonra çok istismar etti. PKK’yı destekleme politikalarını da neredeyse aleni bir ısrara dönüştürdü.
Fakat bu durumdan siyasi iktidarlar ne kadar rahatsız olursa olsun, Türk derin devleti ve ordunun ağırlıklı sınıfları bana mısın demediler. Karşı bir tedbir geliştirmeye kalkışan komutanların bir bir nasıl temizlendiğini hatırlatmaya bile gerek yoktur. Eşref Bitlis ve onun takımı komutanların uğradığı suikastlar gerçekten yürek parçalayıcıdır.
Özal’a gelince!.. Uçuşa yasak bölge uygulamasının ardından doğan ilk fırsatla, onun Kuzey Irak’a girmekten yana olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Fakat hatırlayın ki o günkü komutanlar buna asla yanaşmamışlar, daha doğrusu da o günkü derin devlet, yani Özal’ın Köşk’e çıkışına itiraz eden merkez güçler bu işe taraftar olmamışlardı.
Sizin anlayacağınız Özal kendi başlattığı bir politikanın sonunu getirememiş, neticede de Amerika’nın Kuzey Irak’ta serbestçe at koşturması bir nevi Türk devlet politikasına dönüştürülmüştü.
Şimdi bunca enkaz yığını bir geçmişi niçin geniş geniş izah ihtiyacını duyuyoruz? Ah vah etmek, yanmak yakınmak için değil herhalde!.. Ne bu tür bir yazıştan, ne de sonu yanlış çıkan fallardan aşırı nedâmetlere kapılmak hiç de hoş değil!.. Çünkü bazen oluyor şartlar aksi yönde gelişiyor, bazen de kafanızda kurduğunuz stratejiler beklenen sonucu doğurmayabiliyor.
Dolayısıyla geçmiş tecrübeleri de bir imkâna dönüştürerek, Türkiye’nin Suriye konusunda daha sağlıklı kararlar geliştirmesi beklenir.
Nitekim geçtiğimiz Cumartesi günü Clinton’la Davutoğlu ve Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarında yer almasa bile, üzerinde ziyadesiyle kafa yorulan hususun Kuzey Irak örneğinde olduğu gibi, Suriye üzerinde de uçuşa yasak güvenli bir bölge tesis etmek olduğunu tahmin zor olmamalıdır. Kaldı ki böyle bir uygulamayı, Amerika’dan ziyade Türkiye’nin arzuladığını da öngörebiliriz.
Acaba böyle bir uygulamaya ihtiyaç var mıdır diye de düşünülebilir. Hatırlayalım ki Türkiye mülteci sayısının yüz bini bulması veya yaklaşması durumunda, onlara Türkiye yerine Suriye’de korunaklı alanlar teşkiline gidilebileceğini açıklamıştı.
İkincisi de Türkiye şu an için kısmen yatışmış gözükse bile, Kuzey Suriye’deki PYD uygulamasından ziyadesiyle rahatsızdır. Bu hususla ilgili bir yandan Barzani’yi uyarmış, diğer yandan da PYD dışındaki Suriye Kürt muhalefetini mukabil açıklamalar yapmaya davet etmiştir. İşte bu uyarıların sonunda Suriye muhalefeti içindeki Kürt gruplar, Türkiye’yi tatmin yollu sayısız açıklamalar yapmak durumunda kalmışlardır.
Fakat Türkiye bununla da yetinmemiş, Urfa ile Caber Kalesi (Süleyman Şah’ın Türbesi) arasındaki yolları tutmuş, Suriye içinde belli bölgelerde on kilometre kadar nüfuz alanları oluşturmuş, dahası Haleb’e kadar olan bölgelerde belli koridorlar teşkil etmiştir. Dolayısıyla şu an, Türkiye’nin üzerinde en çok çalıştığı planlardan biri bu olmaktadır.
Ancak bu planın en nazik noktası neresidir derseniz o da şudur: ABD böyle bir uygulamanın neresinde olacaktır? Var mıdır, yok mudur? Onaylıyor mu, karşı mı çıkıyor? Maalesef bizim bu hususta bir öngörümüz bulunmamaktadır.
Fakat şunu iyi biliyoruz: ABD, Türkiye’nin Irak sınırındaki tatbikatlarından rahatsız olmuş ve NATO’ya karşı açıklamalar yaptırmaktan da geri kalmamıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.