Bu şarkı burda bitmez komutanım

Bu şarkı burda bitmez komutanım

Ergenekon’u sulandırmaya çalışanlar, İbrahim Şahin’in krokisi üzerinden ele geçirilen silah ve mühimmat karşısında böyle demeye başladılar: Ergenekon karaya oturunca Susurluk enkazında define arıyorlar!

Gölbaşı’ndaki kazılarda ortaya çıkarılan silah ve mühimmat bir define ise Susurluk’la hiçbir ilgisi yoktur. Toprağa yeni (2-3 ay) gömüldüğü, kayıp silahlarla ilgisinin olmadığı belirlenmiştir. Dolayısıyla bu define Ergenekon definesidir!

Ayrıca Susurluk döneminden kalma da olabilirdi. Eğer ortada bir suç ortaklığı varsa hangi enkazda arama yapıldığının çok da önemi olmasa gerek.

Süreci yakından izleseler veya sırf iddianamede adları geçiyor diye duygusal davranmasalar aslında gerçeği göreceklerdi.

O nedenle soruşturmanın ulaştığı bu boyut, kimse için sürpriz olmamalıdır.

Susurluk da Ergenekon da derin yapının birer unsurlarıdır. Bir nevi düşman kardeş gibiydiler. Kardeşlerden biri diğerinin itmesiyle 3 Kasım 1996’da kamyonun altında kaldı. Susurluk’ta iç çatışmanın izdüşümü ortaya çıktı.

Susurluk’ta deşifre olan derin unsurların çekim merkezi, emniyetti. ‘Milliyetçi’ kökten besleniyorlardı.

Ümraniye’de tokadı Ergenekon yedi. Onun çekim merkezi, orduydu. ‘Ulusalcı’ kökten hayat buluyorlardı.

2001 yılında kurulan ve bir yıl sonra tek başına iktidara gelen AK Parti, müesses nizam içindeki ayrık otları için hedefteki ‘ortak payda’ oldu.

Bu düşüncelerim Gölbaşı’ndaki kazılardan sonra oluşmadı. 10 ay önce piyasaya çıkan ‘Operasyon Ergenekon’ isimli kitabımda (sayfa 249) aynen şöyle yazmışım: ‘2003-2004 yıllarında darbe projeleri suya düşünce 2005 yılından itibaren yer altına inen Ulusalcılar, orada Veli Küçük, Sami Hoştan, İbrahim Şahin, Korkut Eken gibi ortak dostların bulunduğu Susurluk ekibiyle karşılaştılar. Kutsal ittifak kurdular. Farklı saiklerle de olsa hedef aynıydı.’

Bu dip dalganın siyasetteki karşılığı ise ‘Kızıl Elma Koalisyonu’ idi. O proje de 22 Temmuz’da sandığa gömüldü.

Biliyorsunuz Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin ismine Danıştay cinayeti sorgulaması sırasında aşina olduk. Şüpheli olarak arandı, sonra dava açmayı gerektirecek delil olmadığı gerekçesiyle hakkında kovuşturmaya gerek görülmedi. İşte o esnada İbrahim Şahin’in Muzaffer Tekin’e gönderdiği bir mesaj var: ‘Danıştay olayları böyle bitmez komutanım, bu şarkı böyle bitmez. Yeni sloganımız ‘Bu da bizim Türk’ümüz, Muzaffer Tekin gerçek liderimiz’ saygılar.’

Şahin, ikinci mesajında ise Tekin’e şöyle sesleniyor: ‘Sizin yanınızda dava arkadaşı olan insanların ilk önce yüksek vasıflı Türk olması gerekir. Çünkü yiğide yiğit er gerekir komutanım.’

Bu ilişki, Ergenekon kardeşliğiydi.

Yargıda susurluk oyunu

Bir de diyorlar ki, eğer Susurluk’un üzerine gidilseydi bugün Ergenekon olmazdı. Sabih Kanadoğlu da böyle diyor, şimdiye kadar Ergenekon’a inanmayan diğer taife de...

Akıllarınca kendilerine bir çıkış yolu bulmuşlar. Geçmişin hatası üzerinden bugün Ergenekon’un üzerine gidenleri suçluyorlar.

Yine de geçmişi yargılayacaksanız, ona da bakalım. Ergenekon’a yeni dahil olan İbrahim Şahin üzerinden başlayalım anlatmaya.

İstanbul 6 No’lu DGM’deki yargılamanın ilk duruşması 2 Haziran 1997 günü yapıldı.12 Mart’ta tutuklanan Şahin, 185 gün tutuklu kaldıktan sonra 19 Eylül 1997 günü tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.

Şahin’in mahkemede verdiği ifadeler Susurluk’u aydınlatacak bilgileri içermiyordu. Uzun süre sırlarını korudu. Bir gün Mahkeme Heyeti Başkanı Sedat Karagül’e ‘Bana süre verin yapacağım açıklamalarla yer yerinden oynayacak’ dedi.

27 Mart 2000, duruşma günüydü. Hakim Karagül, Şahin’in bu duruşmada sözünü tutarak konuşacağını umuyordu. Olmadı. Şahin, Eskişehir-Yalova yolunda kendi kullandığı Grandcheroke jeeple trafik kazası geçirdi, bir süre yoğun bakımda kaldı, 19 Nisan’da taburcu oldu.

Sağlığına kavuştuktan sonra uzun süre duruşmalara katılmadı. Mahkemenin ısrarı üzerine gelince de ‘kazada hafızamı kaybettim’ dedi.

Bu arada bir sürpriz daha yaşandı. Hakim Karagül, 2000 yılı Kasım ayında İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nda görevlendirildi. Yerine Hakim Metin Çetinbaş atandı. Çetinbaş, yaklaşık 3.5 yıldır devam eden dava dosyasını 3 ayda karara bağladı. Şahin’e çete kurmak suçlamasıyla 6 yıl hapis cezası verdi.

Eski mahkeme heyeti başkanı Karagül, 12 Ocak 2006 günü Sabah’a yaptığı açıklamada, görevden alınmasını şöyle izah etti: ‘İbrahim Şahin bana ‘bana süre verin, yer yerinden oynayacak’ dedi. Duruşma günü trafik kazası geçirdi. ‘Konuşabilir mi, konuşamaz mı’ diye rapor istedim. O rapor beni fırlattı, defterimi dürdüler.’

O dönemde dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Daire Başkanı Naci Ünver ise dün Hürriyet’e yaptığı açıklamada, ‘Eğer yerel mahkeme kayıp silahların yerine kapalı oturumda söylemek isteyen sanığı dinlemiş olsaydı, çoğu suikast silahının yeri o yıllarda belirlenmiş olacaktı’ dedi.

Yerel mahkemede dosyayı bağlayan hakim kim? Metin Çetinbaş...

Şimdi ne yapıyor? Ergenekon sanıklarından Kemal Alemdaroğlu, Güler Kömürcü ve Zekeriya Öztürk’ün avukatı...

Şahin’in cezasını affeden kim? Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer...

Deniz Bey sosyalist lideri hatırla

Bir başka savunma mekanizması ise Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu üzerinden yürütülüyor. Deniyor ki; İbrahim Şahin ile Kanadoğlu aynı kadraja nasıl sokuluyor?

Bu soruya cevap vermek için soruşturmayı yürüten savcıların ellerindeki bilgi, belge ve diğer delillerle mahkeme heyetinin karar verme gerekçelerini görmek gerekir. Bu konuda hiç kimse bilgi sahibi olmadığına göre, sürecin sonucu beklenmelidir.

İtalya, 1993-1995 yılları arasında Gladyo’yu temizlerken Sosyalis Parti Genel Başkanı ve eski Başbakan Bettino Craxi’yi çete lideri olarak tespit etti, 12 eski bakan ve milletvekili arkadaşıyla birlikte yargı önüne çıkardı.

Onlar hiç kimseye ‘saygınlık beraatı’ vermeden hukuku uyguladılar.

Deniz Bey’in kulakları çınlasın...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi