Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Andıçlama yıllarından bir hatıra

Andıçlama yıllarından bir hatıra

O günlerde ben GÜNDÜZ gazetesinde yazıyordum...
Karpuzdan bahsetsem mahkemelik oluyordum, uyuzdan bahsetmem mahkemelik oluyordum, domuzdan bahsetsem yine mahkemede alıyordum soluğu...
Yargının bir suçu/vebali yoktu...
Genelkurmay İkinci Başkanı sayın Çevik Bir, galiba sabah sabah gazeteleri okuyor, beğenmediği yazarları, yani fikriyatına muhalif gördüklerini derhal yazılı olarak savcılıklara gönderiyordu...
Kendi evimin mutfağına girdiğimden fazla Adliye Sarayına gider olmuştum...
İddialar o kadar enteresandı ki, kurbağaları dahi güldürürdü...
- Cumhuriyete hakaret...
- Türklüğe hakaret...
- Ulu önder Atatürk’e hakaret...
- Orduya hakaret...
- Yargıya hakaret...
Uzatmayalım... Aklınıza ne gelirse hepsinden dolayı mahkemelik olmuştum o günlerde...
Bir generalin hassaslığını anlarım da, bu derece işkilleneceğini hiç anlamazdım...
Sanki Türkiye kendi babasının malı, biz o değere hakaret etmekten zevk alan sadistleriz...
TSK’ya, (Türk Silahlı Kuvvetleri) hakaretten ifade vereceğim... Suçum herkesin kendi görevini yapmasını talep etmek... Darbe yapmakla vatana hizmet olmaz demişim...
Sen misin bunları söyleyen, yürü bakalım mahkemeye...
Tabii dilimiz döndüğü kadar kendimizi savunduk ve şikâyetin ideolojik kaynaklı olduğunu söyledik...
Netice: Beraat...
Bir gün “Türklüğe hakaret” iddiasıyla yine Çevik Bir imzalı suç duyurusu üzerine mahkemeye çıktım...
Hakim soruyor:
“Sen Türklüğe hakaret etmişsin filan tarihli yazında... Hakkında dava açıldı, buyur savunmanı yap bakalım...”
İfadem aşağı-yukarı aynen şöyle olmuştu:
Sayın hakimim, ben iradem dışında Türk baba ve Türk anadan doğma bir insanım...
Elhamdülillah deli de değilim...
Irkçılığı reddederim, fakat kendi kavmimi hor görecek derecede bir akılsız değilim...
Şunu da belirtmemde fayda var:
Benim büyük oğlumun adı Türk-İslâm’dır... Kendisi avukat olduğu için belki karşılaşmışsınızdır...
Hakkımdaki iğrenç isnata ne desem azdır... Değil Türklüğe, hiçbir millete hakaret etmem... Çünkü aldığım terbiye bunu gerektirir...
İfadem mealen böyleydi...
Savcının talebiyle mahkeme beraat kararı verdi...
Herkes salonu terk ederken beyaz saçlı mahkeme hakimi benim beklememi söyledi... Salonda kimse kalmayınca şunları söyledi:
“Biz seni gıyaben tanıyoruz... Ne yazılarında bir hakaret vardır, ne hakareti ima eden bir cümle... Amma görüyorsun, koltuklarının altında bir dosya ile sağ yanımızda bekleyen iki asker vardı... O askerler buradan ne karar çıkacağını, sizin vereceğiniz ifadeyi aynen şikâyetçi generale taşıyacaklar..
Sana hatırlatmak istiyorum:
Gördüğün gibi mahkemeler dahi tarassut altında tutulmaktadır... Bir süre, yani memleketin havası duruluncaya kadar fazla meselelere yoğunlaşma... Seni anlıyoruz... Hadi güle güle...
Daha o zaman hakimler, savcılar brifing almamışlardı... Alsalar dahi şu gün bile adaletle karar veren hakimler çoktur...
Bazı hakimler ise el’an, daha da şiddetli şekilde adalet mekanizmasını aşındırmakla meşguller...
Şu sözler yeter sanıyorum:
“Yargı vicdanla cüzdan arasına sıkışmıştır...”
Halkın hasıl olan kanaatı:
“Avukat tutacağına hakim tut...”
Doğru ve acı gerçekler bunlar... Ey adalet biz sana ne zaman kavuşacağız?
==============
Güvenlik şirketini soyuvermiş hırsızlar
Oh ne bulunmaz haber, oh ne güzel eğlence.
Şirketten güvenlik mi bekliyor akılsızlar
Gülünçtür gülünç amma hırsızlar haklı bence...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi