Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Suriye İhvanı’ndan tarihi açılım

Suriye İhvanı’ndan tarihi açılım

1970 ve 1980'lı yıllarımız Suriye İhvanı'ndan gelen acı haberlerle geçmişti. Geçmiş elendiğinde çok şeyler yaşandığı görülüyor ama insanlar genelde acıları ve meseleyi kurcalamamayı tercih etti. Hama olaylarıyla birlikte içeridekiler ya tasfiye edildi ya da pasifize edildiler. Bir kısmı soluğu dışarıda aldı ve bunların sayısı yaklaşık 100 bin olarak veriliyor. Türkiye'de olanların dakik bir sayısı bilinmese de ağırlıklı bulundukları ülkeler, Yemen, Ürdün ve Suudi Arabistan. 100 bin kişi 1980 sonrasında soluğu yurtdışında alırken içeride bulunan 30-40 bin kişi ise kayıp. Akibetleri bilinmiyor ve kendilerinden haber alınamıyor. Bunlardan büyük kısmının öldüğü sanılıyor ama resmi olarak haklarında bir bilgi yok. Şam rejimi nisyan politikası izliyor. Dolayısıyla onlarla ilgili işlemler askıda bulunuyor. Eşleri veya akrabaları haber alamıyor. Çocukları ise babalarının ölüp ölmediğini bilmediğinden dolayı miras meselesini halledemiyorlar. Velhasıl Suriye rejimi içeridekileri fiziki olarak ve hapishanelerle pasifize ederken dışarıdakiler de kendi dertlerine düşmüş durumdalar. Kimlik sorunları dahil birçok sorunla boğuşuyorlar. Yaşlı kuşak 20-30 yıldan beri doğdukları toprakları bile göremezken yeni kuşaklar da anavatanlarını bilmiyorlar veya görme bahtiyarlığına erebilmiş değiller. Burada diğer bazı Arap rejimleri gibi ailelere yönelik olarak toplu cezalandırma yöntemi uygulanıyor. Bugüne kadar Suriye rejimi uzlaşma çağrılarına kulak tıkamış durumda. Daha doğrusu yapılan çağrılara kulak asmıyor ve dışarıdaki Suriyelileri ademe mahkum etmiş bulunuyor. Bu bağlamda, sürgünde ve diaspora halinde bulunan Suriyeliler çağrı üzerine çağrı yapıyorlar ve en son olarak da Suriye Müslüman Kardeşler Hareketi, Gazze olaylarıyla birlikte dahildeki yaraları sarmak ve kaynaşmayı temin için Suriye rejimine yönelik olarak muhalefetini dondurmuş ve askıya almış bulunuyor. İstedikleri, doğuştan kazanılmış olan hakların yani vatandaşlık haklarının iadesi. İhvan'ın bu tarihi açılımı eski yaraların iltiyamı ve kapanması için büyük bir fırsat. Bu defa olsun Şam rejiminin kulaklarının üzerine yatmaması ve bu haklı çağrılara kulak vermesi beklenir.
¥
Gerçekten de baktığımız zaman Suriye rejimi İhvan'a karşı çifte standart uyguluyor. Resul Tosun'un da yazdığı gibi yabancı uyruklu İhvan mensupları makbul olurken yerliler adeta 1980 yılında kabul edilen 49 sayılı yasa ile vebalı gibi görülüyor. Bizde bir zamanlar 163. maddenin daha ağırlaştırılmış hali gibi bu madde muhalefeti yıldırmak için Demokles'in kılıcı gibi kullanılıyor. Gerçekten de Halit Meşal gibi Hamas ileri gelenleri Şam'da adeta sığınak faaliyet imkanı elde ederken Suriye'nin kendi İhvan’ı ise ülkeye dönme ve faaliyet gösterme imkanından mahrum bulunuyor. Bu, Suriye rejiminin tutarsızlığını göstermektedir. Şam Arap aleminden Hamas'a destek için gelecek İhvan mensubu heyetleri beklerken içlerinde anavatanı temsil eden bir tek bile İhvan mensubu yok. Mesele barışsa Beşşar Esad'ın ilk önce iç cephede barışı temin etmesi gerekmez mi? Mesele direnmek ve mümanaat ise bunu yine iç cepheyi sağlama alarak yapmak daha iyi olmaz mı? Bu çelişkiler yumağında ister istemez insan şunları düşünmekten kendini alamıyor: Gerçekten de Suriye rejimi bir pazarlık ve muvaaza rejimi midir? Geçmişte Abdullah Öcalan meselesinde olduğu gibi Halit Meşal ve arkadaşları Suriye rejiminin elinde mücerret bir kart mıdır? Keza Hizbullah da bu kartlardan bir başkası mıdır?
¥
Bir gerçek varsa o da baba Esat gibi Beşşar Esad'ın da İslâmi kesimlerle ilişkisinin net olmaması hatta pürüzlü olmasıdır. Sözgelimi, 1950'li yıllarda ve 1960'lı yıllarda Mustafa Sibai'nin milletvekilliği adaylığına karşı İslâmi kesimden gelen en sert muhalefet merhum Ahmet Keftaro'nun muhalefetiydi. Yıllar yılı Keftaro ve eğitim kurumları rejimin yanında yer aldı ve onunla birlikte aynı karede görüldü. Ürdün Kralı Hüseyin'in İhvan'ı bölge denkleminde bir denge ve emniyet unsuru olarak görmesi ve sınırlı sorumlu bir biçimde tanıması gibi baba Esat rejimi de İhvan'a ve diğerlerine karşı Keftaro, Şeyh Salih Ferfur ve Muhammed Said Ramazan el Buti gibi bağımsız ulemayı denge unsuru olarak görmüş ve onları bu yönüyle kollamış veya en azından faaliyetlerine izin vermişti. Lakin Beşşar Esad dışarıdaki İslâmi hareketlerle ilişkilerini geliştirirken son yıllarda aksine içerideki İslâmi gelişmelere ket vurmaya ve onları bastırmaya çalışıyor. Sanki dışarıdaki İslâmi hareketlerden güç alarak içeridekileri sindiriyor. Sözgelimi son yıllarda aynen Türkiye ve Mısır'daki gibi merkezi ezan gündemde. Onun ötesinde Pakistan ve Yemen'den sonra ülkenin gurur kaynağı ve mefahiri olan ve Hindistan'dan sonra en yoğun medrese eğitimi veren Şam medreseleri kurutulmak isteniyor. Kimilerine göre bu politika daha önce Tunus'ta denenen dini kaynakların kurutulması projesine denk bir proje. Bu durumda aynen bizdeki 28 Şubat sürecinde olduğu gibi 30-40 yıl sonra İhvan ile Keftaro neredeyse rejim karşısında aynı konuma ve saffa düşmüş oldu. Belki kabirlerinde Sibai ile Keftaro da barıştı. Medreselerin idareleri veya bir başka deyimle İslâmi cemiyetlerin idareleri yeni alınan bir kararla lağvediliyor. Bu idarelerde alimlere yer verilmemesi ve bu doğrultuda kendilerini yeniden düzenlemeleri isteniyor. Keza 28 Şubat sürecinde olduğu gibi dini eğitimin orta eğitimden kaldırılması da Suriye rejiminin gündemi arasında yer alıyor. Rejim bununla da kalmıyor ve ramazan ayında Camii Emevi Sahnı gibi yerlerde zenginlerin iftar vermesi engelleniyor. Dini coşku neredeyse küllendirilmek isteniyor. Bu yapılırken de sudan bahaneler kullanılıyor. Bunu yapmak gösterişe girermiş. Gösteriş konusu, yasakla değil vaazu nasihatla halledilir. Rejimin aldığı veya almakta olduğu bu kararlar dini kesimler tarafından protesto ediliyor. Beşşar'a görüşme talep eden çevrelere Beşşar görüşmelerde soğuk davranmıştır. Ramazanda iftar veren zenginleri gösteriş yapıyorlar diye geri çeviren Suriye rejimi, içeridekilerle dışarıdaki dindarlara çifte standart uygulayarak suçladığı konuma düşüyor. Mümanaat veya direnme adına medreselere göz açtırmayarak aslında ABD ile mücadele etmiş görünerek gerçekte onun projelerini uygulamış oluyor. İhvan'ın bu çağrısıyla niyetini bir kez daha test etmiş veya ettirmiş olacaktır. Gerçek şu ki, Suriye rejiminin sigortası dini hizmetler ve onlarla barışık yaşamasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi