Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Çok şükür bugünleri de gördük ama...

Çok şükür bugünleri de gördük ama...

Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığının ilk yıllarıydı. Halk tarafından cumhurbaşkanına gönderilmiş eskiye ait sembolik mektuplar açılmıştı. Evren ve özal dönemine ait mektuplar.
En çok işlenen tema başörtüsü yasağıydı. Televizyondaki bu haber insanı o yıllara götürmeye, kırgınlığını, yılgınlığını bir daha canlı canlı yaşatmaya yetiyordu. öğrenciydiniz. çiçeği burnunda bir tıp öğrencisi. Kavga gürültü, mücadele üç senelik (lise 1-2-3) okul-dershane-ev maratonunun sonunda, gerçekten de sonunda binleri geride bırakarak girmiştiniz. Hayatınızın bundan sonra “mükemmel” olacağına kanaat getirecek ve bunu bekleyecek kadar iyimserdiniz.
Bunun böyle olmadığını öğrenmek için sadece iki ayınız vardı. Evet. Anneniz gözünüzün önünde mesleki hayatından koparılmıştı, ama nedense, bu sizin başınıza gelmeyecek diye düşünüyordunuz. çocukluk işte… Tam iki ay. İnsan gibi yaşadığınız iki aylık üniversite hayatınız. Sonra her şey karardı. Okul kapısındaki zebanilerden içerilere uzanan uzun, iliklerinizden kanınızı çektirecek kadar ürpertici bir yol başladı. Canlı cenazeydiniz… çocukluk işte. Umut hâlâ kapınızı çalıyordu. Tatlı bir haber, kulaktan kulağa fısıldanıyordu: Başbakan özal yasağı ha bugün ha yarın kaldırıyormuş. Saftınız. Ders aralarından nöbetleşe öğrenci işlerine gidecek ve herhangi bir haber, gönderilen yazı var mı diye soracak kadar. Oksijeniniz kesilmişti ya. Nefes alamıyordunuz ya. Sizi böyle bırakacak değillerdi ya. Bir ömrü, parlak bir mesleği, geleceği yok etmeyecekti kimse ya. Olur muydu hiç! Bu kadar adaletsizlik akıllara ziyan getirirdi. Kim bu sorumluluğu alır, kim bu “kanı” eline bulaştırırdı? Evet kanı! Binlerce, yüz binlerce kadının, kızın sosyal cinayetinin kanını. İyimserdiniz. Herkesi kendiniz gibi bildiniz. Değil bu kanı eline bulaştırmak, yıllarca tereddütsüz taşıyacak, “Bak, biz bunları nasıl sürer çıkarırız bu diyarlardan” diyerek göğüs kabartacaklar o kadar çoktu ki. Bilmediniz.
Şimdi bakıyorum, inanamıyorum. Gördüğüm, işittiğim gerçek mi? Yoksa hayal mi görüyorum? Yasak gerçekten kalkıyor mu? Biz bu işe o kadar alışmışız ki yasaksız bir hayat tanımlanmamış bir alan bizim için. Tahayyül etmesi bile zor. O derece içselleştirmişiz biz bunu. Filistinli çocuğun çatışmasız, barış dolu bir hayatı tahayyül edememesi gibi bir şey bu. Bizimki de sosyal bomba. Kalbi içeriden parçalayan cinsten. Geleceğe ait umudu yok eden cinsten. Geri dönüşsüz, sakat bırakan cinsten.
Şimdi korkuyorum. AK Parti elindeki meşru güç, arkasındaki halk desteği ile bu yasağı tek bir seferde ve ebediyen yok edebilir. Ama yapacak mı? Diğer partilerle görüşürken serbestinin kapsamını genişletip noktayı koyacak mı? Yoksa iyilik edeyim derken zarar mı verecek, genişleteyim derken nefes alma alanımızı daha da mı daraltacak? Kamu hizmeti alan-veren ayrımı çok tehlikeli bir ayrım. Bugün öyle veya böyle itilmiş kakılmış bir şekilde de olsa, horlanıp bir hayalet gibi yaşamaya mahkum edilmiş de olsa bir kısım başörtülü kadın, “radar altında” mesleklerini icra etmeye gayret ediyor. Sözü edilen ayrım onlar için sonun başlangıcı olacaktır. Kaş yaparken göz çıkarılacaktır. Korkuyorum. Yasağın sadece üniversitede kalkmasından korkuyorum. Bu işten yine biz kadınların zararlı çıkmasından korkuyorum. “Hadi bakalım, bu kadar insanlık hakkı sana yeter, git bakalım” denmesinden korkuyorum. O “Kamu hizmeti veren” alanın genişleyip genişleyip üniversite dışında her yeri kapsamasından korkuyorum. Bu, üniversiteleri sanal bir dünya haline getirecektir. Dışarı adım atmak insanlığını kaybetmek, yasağın getirdiği “sosyal tecavüz”le tekrar baş başa kalmak anlamına gelecektir. öncesi ve sonrası olmayan, havada asılı bir hayat mı vaad edilen?
Not: Osmanlı’nın hoşgörüsüne, toleransına, anlayışına en çok ihtiyacımız olan şu günlerde anlamlı bir programı Yeni Osmanlılar Derneği hazırladı. Değerli Başkan Saffet Atak Hanım, aşağıda davetiyesini okuyacağınız bu programa Vakit okurlarımızı da davet ediyor: “Osmanlı’nın kuruluşunun 709. yıldönümünde ‘Ufukların Efendilerini’ anmak, şükran ve minnetlerimizi sunmak üzere ceddimizin sevgi sarayının altında, mübarek sultanların himmet dolu nazarlarında, adaleti, hoşgörüyü, nizâm-ı âlem, ebed müddet gönül akıncıları, kalp mimarları Osmanlı’nın şuurunu yaşamak ve anlamak üzere…
Program: Kur'an-ı Kerim Okunması, Barkovizyon sunumu, Dr. önder Bayır- Osmanlı Arşivi Daire Başkanı, Aşure ikramı, Klasik Türk Musikisi, Mustafa Armağan-Tarihçi Yazar, Kapanış.
Tarih: 27.01.2008 Pazar.
Yer: Yeni Osmanlılar Derneği, Küçükayasofya Mah. Aksakal Sok. No: 27-29 Sultanahmet–İstanbul.
Saat: 19.00 Telefon: 0212 638 27 53, Faks: 0212 638 27 55”.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi