Akif Emre

Akif Emre

Davos'un İsrail boyutu

Davos'un İsrail boyutu

Davos'ta yaşananların açığa çıkardığı (buluştuğu) toplumsal hissiyat o kadar derinlerden geliyor ki olaya itiraz kabilinden ileri sürülen sonuçları ya da “normatif şıklığı” üzerinde konuşmak abes kalıyor. Davos gibi “dünya kapitalizminin ruhu”nun temsil edildiği bir mekanda yaşananların özeti; başbakanın konu mankeni olmayla sınırlı tiyatroda oyun bozmasıydı. Bulundukları her platformda yerine göre ayrıcalıklı, yaramaz çocuk, mağdur rollerini seçen İsrail temsilcileri batının tarihine ait günah galerisine ayna tutarak mütekebbir tavırlarını sürdürmeye alışıklar. Batının Yahudilere karşı işledikleri günahlarının bedelini Ortadoğuya, Müslümanlara ihraç ederek ödemelerinin vicdan rahatlığına karşılık İsrail'in bu tavırları hoşgörülür. Uluslar arası siyaset dilini ve ilişkilerini rehin alan İsrail batılıların bu zaafını/açığını sonuna kadar kullanmaktan hiç çekinmedi.

Davos'ta yaşanan olay aslında İsrail'in konumunu sarsmaktan çok dokunulmazlık psikolojisine yönelik bir travma gibi algılandı. Bu travmadan en çok etkilenenler İsrail'in nüfuz casusu olma tutumuyla özdeşleşenlerle İsrail gücünü alabildiğine abartan geniş kitleler ve mağdurları oldu.

Özellikle Türkiye'de Davos'ta Erdoğan'ın tavrını eleştirenler daha çok “İsrail'i küstürmüş olma tehlikesi”ni öne çıkardılar. İsrail'in Türkiye ile ilişkilerini keseceği korkusu o kadar derinlere işlemiş ki sanki İsrail'den daha önce bu topraklarda hiç bir varlığımız yoktu. İsrail'e 'mecbur olma psikolojisi' sadece askeri yada stratejik anlamda değil bu ülkede batıcılığın militanlığını yapanlar açısından batı medeniyetinin özelde de Amerika'ya eklemlenmenin sigortasıdır İsrail.

Oysa tartışılması gereken esas nokta Türkiye'nin İsrail'e gerçekten muhtaç olup olmadığıdır. Türkiye İsrail'e muhtaç hissettirilmektedir. Türkiye'nin İsrail'e olan ihtiyacından daha fazla, en küçük eleştiride dengesini kaybeden Perezlerin Erdoğanlara ihtiyacı var. Türkiye'nin gerçekten zihinsel, psikolojik ve ideolojik bağımlılığının dışında reel olarak İsrail desteğine hele vazgeçilmez bir ortaklık ilişkisine hiç ihtiyacı yok.

Ne var ki İsrail bölge dışı güçlerin desteği ile kurulduğu günden beri Türkiye gizli ve açık biçimde onunla ilişki geliştirmeye, ona destek olmaya icbar edilmiş daha sonra da bu kanıksanarak ön kabul haline gelmiştir. İsrail'in iç siyaset argümanı hale getirilerek postmodern darbelere payanda bile olması batıcı seçkinlerin ideolojik iktidar aygıtı haline gelmesinde ayrıca önemli bir delildir.

Türkiye'nin desteğinden mahrum bir İsrail bölgede her anlamda yalnızlaşmış demektir. Şah dönemi İran'la kurduğu ilişkinin yerini bugün Ankara almışsa bunun anlamı üzerinde önce siyasiler ve dış politika analizcileri düşünmesi gerekir. Bölgede Arap olmayan Müslüman bir ülkenin desteği İsrail için çok önemli. NATO üyesi, AB'ye girmek için kapı çalan, seküler bir ülkenin İsrail'e sağladığı can simidi sanılanın ötesindedir.

Enerji kaynaklarından, askeri eğitime kadar pek çok alanda İsrail için Türkiye'nin “kaybedilmesi” yeri doldurulamayacak bir boşluk doğuracak demektir. Vatandaşlarının kumar oynamak için bile hiçbir endişe duymadan tatile gidecekleri başka bir bölge ülkesi yok.

Davos krizinden sonra olduğu gibi İsrail hükümetinin muhtemel bir gerginleşmeye karşı yumuşatıcı adımlar atması pek sık rastlanan bir durum değil. Türkiye'de dış politikayı tekellerinde gören, en küçük dış politika eleştirisini milli menfaat gerekçesiyle tartışmaktan kaçınan seçkinlerin “İsrail korkusu”nun tartışmaya açılması büyünün bozulması anlamına geliyor.

Davos sonrası Türk İsrail ilişkilerinde reel olarak bir şey değişmeyecek. Ancak Türk seçkinlerinin halka empoze etmeye çalıştıkları İsrail mitosu yıkılabilir.

İki kesim de İsrail'i olduğundan fazla abartıyor. İlki İsrail işgal ve katliamından mağdur olanlar ve onlarla kendilerini aynileştirenler. Bir özgüven sorunu olarak tezahür eden İsrail'in yenilmezliği ve her şeye muktedirliği gibi sağlıksız bir İsrail düşmanlığı Araplarda olduğu kadar bizde de hayli yüksek dozajda mevcut.

İsrail gücünü abartan ikinci grup ise bu İsrail algısını kendi ideolojik ve siyasal hakimiyetlerinin devamı için gerekli görenlerdir. Bunlar adeta İsrail'e ne kadar muhtaç olduğumuz palavrasını anlata anlata milletin ensesinde boza pişirirler.

“Ermeni tasarısı” meselesi dahil Türkiye'nin uluslar arası arenada İsrail'e olan ihtiyacı İsrail'in Türkiye'ye olan ihtiyacının yanında mukayese bile edilemeyecek kadar küçüktür. Siyasi manevralarla silahlı kuvvetler dahil İsrail'e bağımlı hale getirilme işinin hangi siyasal süreçlerinden ve çıkar ilişkilerinden geçtiğini bilmeyen yok.

Türkiye İsrail'le ilişkilerini gözden geçirdikçe pazarlık gücünü daha da artıracaktır. Tel Aviv, Hükümet veya şahıslar üzerinde yıpratma kampanyaları başlatsa bile Türkiye ile köprüleri atmayı göze alamayacaktır. Arap dünyasındaki sevinç ise, kendi liderlerinin işbirlikçi tutumlarından bıkan kitlelerin umut arayışıdır. Bu beklentinin sukutu hayale uğratılması daha derin bir yara açacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi