Güzel kontes neden papazla buluştu!

Güzel kontes neden papazla buluştu!

Acemi romancı, usta romancıya içini dökmüş.. "İyi bir roman nasıl yazılır usta, nedir bu işin sırrı" diye sormuş.

Usta romancı başlamış anlatmaya..

BİR: Asalet olacak..

İKİ: Merak duygusu oluşturacak..

ÜÇ: Kadın olacak.

Acemi romancı ustasından aldığı öğütleri yerine getirmiş.

Birkaç gün sonra yazdığı taslağı usta romancının önüne koymuş..

Usta romancı "Güzel Kontes neden papazla buluştu?" başlıklı taslağı şöyle bir gözden geçirdikten sonra, "Yavrucuğum tek bir şey eksik kalmış" demiş.

"Nedir ustam" diye sormuş acemi romancı..

"Din eksik" demiş usta romancı.

Acemi romancı birkaç gün sonra usta romancıyı tekrar ziyaret etmiş.

"Allah aşkına, güzel kontes papazla neden buluştu?" başlığını gören usta romancı, "gerisini okumama gerek yok, işi kapmışsın" demiş.


* * *
Bu fıkra bana "28 Şubat"ı çağrıştırır..

28 Şubat da bütün detayları ustalıkla hesap edilmiş bir prodüksiyondur.

Senaryoyu yazanlar araya bir ki sahte şeyhle, bir iki magazin güzelini "iyi roman nasıl yazılır" fıkrasında olduğu gibi ilave etmişlerdir.

Zaten biliyorduk, ancak Haber7.com'da yayımlanan ses kaydı bir kez daha te'yit etti..

Öyle miydi, böyle miydi, diye artık tartışılmayacak.

Erbakan-Çiller ikilisinden iktidarı alıp altın bir tepside Mesut Yılmaz'a sunmuşlar işte.

Devletin tepesinde oturanlar Karadayı Paşa'nın "tak" diye emrettiklerini "şak" diye yerine getirmişlerdir.

Öte yandan Merkez medya'nın "28 Şubat'ın silahsız kuvvetleri" olarak oyuna girdikleri anlaşılmıştır.

Karşılığını da almışlardır.

Mütedeyyin insanların çektikleri acıları çıkardığınızda, geride büyük bir vurgundan mütevellit bir sırıtış belirmektedir..


* * *
Şu da anlaşılmıştır..

28 Şubat'ın düğmesine basanlar, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül gibi önceki darbelerde de rol oynamışlardır.

27 Mayıs'ta figüranlık yapanların 27 Mayıs'tan 37 yıl sonra 28 Şubat'ın ikinci derecede aktörleri arasında yer almaları bir tesadüf değildir.

Hatta ve hatta..

Bu figüranların bugün Ergenekon sanıkları olarak ortaya çıkmaları bir tesadüf değildir.

Artık o uğursuz sırıtış gitmiş..

Yerine, kapana kısılmışlığın görüntüsü girmiştir.


Hoşgörünün taban fiyatı..


Hiçbir medya organının siyasal iktidarı eleştiriyor diye cezalandırılması kabul edilemez.

Ancak, "Doğan medya grubu"na kesilen cezayı, Hükümetin muhalif basını dize getirme operasyonu olarak göstermek veballi bir yaklaşım.

En azından maliye bürokratlarına büyük bir bühtan olur bu.

Ceza, Doğan medyasının Hükümete yönelik iddiaları gündeme getirmesiyle ilgili değil.

Grubun mali mevzuata aykırı işlemleri nedeniyle verilmiş bir ceza bu.

"Vergi kaçırmak" diyorlar buna.

Verilen cezanın 1 milyar yeni Türk lirasını aştığı söyleniyor.

Meblağ büyük.

Haklı bir ceza mıydı, haksız mıydı, ortaya çıkar muhakkak.

Benim anlamadığım şu:

Verilen cezayı haksız bulmak için ortada ne kadarlık bir vergi kaçağı olması gerekiyor.

Hadi diyelim bir milyar liranın yüzde ellisini düşelim.

Beşyüz milyon lira mı?

Hadi diyelim bir yüzde 25 daha düşelim.

Kalsın 250 milyon lira..

Haksız bulmamız için yeterli sayabilir miyiz bu rakamı?

Hoş görelim mi?

Madem gazeteci milletindeniz, vergi kaçıran bizim mahalleden diye isyan mı etmemiz gerekiyor?

"Basın özgürlüğü elden gidiyor, silahsız kuvvetler işbaşına" diye sokaklara mı çıkalım?

Ne yapalım şimdi?

Sahi 2007 yılında "Digitürk"e kesilen vergi cezası için "Vergi kaçakçısı Çukurova" diye manşetler atan "Hürriyet" değil miydi?

Hürriyet'in "Digitürkün vergi cezası 300 milyon lira" iddiasına "Akşam" gazetesi "Oysaki cezanın gerçek rakamı 70 milyon YTL. Bu rakam ceza ve faizler eklense dahi ancak 180 milyon YTL'ye ulaşıyor" diye cevap vermemiş miydi?

Hadi hoşgörülü olalım..

Hoşgörü taban fiyatını 300 milyona çekelim..

300 milyon nere..

1.1 milyar lira nere!


Menderes'in avukatı olmak!


Aydın Menderes, Hüsamettin Cindoruk'un Adnan Menderes'in Yassıada'da avukatı olmadığını açıklamış.

Böylece Cindoruk efsanesi yerle bir olmuş.

Tamam, Hüsamettin Cindoruk merhum Menderes'in avukatı olarak tanınmaktan yarar sağlamış.

En azından medyada "Menderes'in avukatı" ibaresinin kullanılmasına itiraz etmemiş.

"Menderes'in değil merhum Hasan Polatkan'ın avukatıydım" deme inceliğini göstermemiş.

Aradan bunca yıl geçmesine rağmen "Menderesin avukatı" etiketini ustaca bir sessizlikle geçiştirmiş.

Bütün bunlara tamam..

Velev ki Menderes'in avukatı olmuş olsaydı..

Bu, Cindoruk'u bir siyaset bilgesi yapar mı?

Velev ki "Menderesin avukatı" yerine "Emin Çölaşan'ın halaoğlu" diye anmış olsaydık..

Ne değişecekti?

Cemal Süreya'nın Cindoruk için yaptığı şu saptamayı hatırlayalım lütfen:

"Apayrı, birbirine ters iki şeyi aynı sağlamlıkta savunabilir.

Öyle ya, 27 Mayıs'ı haksız bulurken 28 Şubat'ı sonuna kadar savunmasını başka türlü nasıl izah edebiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi