Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Filistin sorunu mu, İsrail sorunu mu?

Filistin sorunu mu, İsrail sorunu mu?

Mısırlı felsefecilerden Tevfik Tavil, İngiliz yönetiminin gittiğini ve yerini kavramlarının ve anlayışının aldığını söylemiştir. İngilizlerden kurtulmak yetmiyor, onların zihniyetinden de kurtulmak gerekiyor. Mısır çıkışından sonra bile Beni İsrail’in buzağıyı içselleştirmeleri (işreebbe ala enfusihim, kulubihim) ve tapınmak için altından buzağı yapmaları gibi. Demek ki İbni Haldun’un mağlupların galipleri taklit etmeleri sosyolojisi veya hastalığı, bugünün değil, insanlığın ortak bir hastalığı ve davranış kalıbıdır. Tevfik Tavil’den sonra bir yazar da şöyle demiştir: “İngilizler bir ülkeyi en az 100 yıl yönetir. 100 yıl da geride bıraktıkları kalıntı tesirleri ve rüzgarları yönetir...” Evet, gerçekten de öyle olmuştur. Deli Petro’dan itibaren Osmanlı, Rusya’nın nazarında hasta adamdır. Hasta adam ise iyileştirilmesi için tedaviye muhtaç bir insandır. Dolayısıyla bu söylem üzerinden müdahale için durumdan vazife çıkartırlar. İngilizler de yine şarka savletlerini/saldırılarını meşrulaştırmak babından Şark meselesini ortaya atarlar. Şark meselesi bir yüzyıl boyunca devam eder ve akabinde Şarkı parçalarlar ve Şark meselesi böylece ortadan kalkmış olur. Mesele işgal meselesi haline gelir. Bush da meseleyi otokrat yönetimlerden kurtulma meselesi olarak vaz etmiş ve ortaya koymaya çalışmıştır. Kendisi ABD’yi nefes alamayacak hale getirdikten ve Amerikan rüyasını öldürdükten sonra Irak’a demokrasi avlamaya gelmiştir. Gerçekten de 19’uncu yüzyıla bir Şark meselesi mi vardı yoksa bir işgal meselesi mi vardı? Kuşkusuz bir Şark meselesinden ziyade bir işgal meselesi vardı. Ama onlar niyetlerini ve işgal meselesini gizleyebilmek için Şark meselesini öne çıkarmışlardı.

Esasında Şark meselesi de Ortadoğu kavramı gibi bir garp tuzağıdır. Bizim açımızdan bir sürçme veya bir fetret dönemi elbette ki vardır. Lakin bu Şark meselesi değildir. Manevi inhitat meselesidir. Fiziki değil metafiziki bir meseledir. Dolayısıyla, ‘teşhis tedavinin yarısıdır’ dendiği gibi, gerçekten de meseleye bakış açısı veya doğru bakış, çözüm açısından çok önemlidir. Mesele iki yönlüdür. Ortada şarklıların bir tökezlemesi ve fetreti vardır. Lakin buna mukabil batılıların da bir işgal planları ve bitmek tükenmez sömürme iştihaları vardır.
Meseleye onların gösterdikleri şekilde bakarsak direnmemiz ve mukavemetimiz mümkün olmaz. Oysa ki meseleye doğru teşhis koyduğumuzda hem silkelenir hem de başkalarının tuzağına düşmeyiz. Bu açıdan Şark meselesi bizim açımızdan nasıl ithal bir mesele ise, Ortadoğu da öyle ithal bir kavramdır. İngilizlerin kendileri için uydurdukları bir tanımdır. Biz ise kendimizi diyar-ı İslâm olarak tanıtabileceğimiz gibi, merkez olarak da tanıtabiliriz. Biz Şarkta değil aksine dünyanın merkezindeyiz. Belki İngilizler bize göre batıdadır. Başkalarının kavramlarıyla ödünç konuşanlar o ülkelerin çizdiği kavramsal sınırlar içinde yaşarlar. Kendilerini öyle tanımlarlar, sınırlarlar ve sınırlanırdırlar.

Filistin meselesi de Şark meselesinin bir uzantısından ibarettir. Aslında ortada bir Filistin meselesi yoktur. İşgalci İsrail meselesi vardır. Hep çözümler Filistin üzerinden üretilmeye çalışıldığı için akimdir. Ve ona bedel ödetilmeye çalışıldığı için mesele çözümsüzdür. Halbuki mesele Filistin meselesi değil aksine İsrail meselesidir ve çözüm de bu çerçevede aranmalıdır. Zaten İsrail melesi çözüldüğünde onun bir türevi olan Filistin meselesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Sadece o değil, bununla Şark meselesinin 21’inci yüzyıla devreden son kalıntısı da ortadan kalkmış olacaktır. Eskiden ‘arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim’ denilirdi. Bu şüphesiz doğrudur ama onun gibi şu vecize de doğrudur: Kavramını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
Kavramlar insanın kimyasını da ortaya koyar. Demek ki fiziki işgalden kurtulmak için önce metafizik işgalden ve zihin ve kavram işgalinden kurtulmak gerekiyor. Hazreti Musa’nın onca yıllık çilesi ve Tur’da ve Tih’deki feveranının nedeni hep bu taklit meselesidir. Taklit de ancak kavramlar ve manevi normlar üzerinden devam eder ve yaşar. Beni İsrail zamanla nasıl ki Mısırlıları taklitten kurtulmuş ve sıhhat kazanmışsa, İslâm aleminin de İngilizlerin ve Amerikalıların kavram tortularından kurtulması gerekir. Bu zihni duruluktan ve tortulardan kurtulduktan sonra ancak fetih nasip olur ve fiziki fetih ve duruluk başlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi