Kumaşçılar da tedirginmiş meğer

Kumaşçılar da tedirginmiş meğer

Hatırlarsınız, ara sıra gündemdeki konular hakkında bazen hayali diyaloglar kaleme alırdım; öyle bir üslûp.
Mustafa Balbay'ın 14 punto hurufat ile 66 bilgisayar sayfası tutan not defteri; daha doğrusu bilgisayarla tuttuğu kayıtların metni, dün DMG'ye bağlı iki web sitesinde birden yayınlandı. Öyle şeylerden bahs ediyor ki, her gazeteci böyle ayrıntıları bilmek, onlara sahip olmak için can atar.

Unutmadan belirtelim: Balbay'ın, "Ben onları silmiştim; nasıl ulaşmışlar ki?" dediği rivayet edilen notlar, ilgili mahkeme tarafından kabul görene kadar delil değeri taşımıyor; o yüzden notları, bir suç isnadı, bir suç delili olarak değil de, gazetecilik ve haberciliğin "etik" açıdan hangi uç noktalara kadar uzandığını göstermesi bakımından dikkate değer bulduğumu söylemeliyim. Yüksek rütbeli askerlerle bazı gazeteciler arasındaki karşılıklı bilgi ve haber alışverişinin, gazetecilik bakımından ne mânâ ifade ettiğini basın kuruluşlarına bırakmak daha doğru olur; ne var ki basınımız bu günlerde, "Ben karagün dostuyum; bir meslektaşımı zor gününde yalnız bırakamam, destekliyorum" meâlinde garip bir yiğitlik histerisi ve gösterisi içinde görünüyor. Yüksek rütbeli askerlerin, "bazı" gazetecilerle hangi üslûp ve "gizlilik endişesi" içinde neler konuştuğu, evvelemirde ordunun takib etmesi gereken bir hassasiyettir.

Osmanlılar, "Notlar"da gördüğümüz bu gibi konuşmalara "Devlet Sohbeti" adını verirlerdi. Bakalım 21. Yüzyıl Türkiye'sinde Devlet Sohbeti nasıl oluyor, görelim, öğrenelim:

"NT- Ne oluyor, nereye gidiyoruz, duruma nasıl bakmak gerekir, ne yapmak gerekir bir konuşalım dedik. Toplumda bir umutsuzluk var. Geçen gün benim kumaşçım var, ona uğradım, 'neredesiniz efendim' diyor bana, 'siz düzeltirsiniz bunu' diyor..."

Gazetecinin, rütbeli askerlerin devlet sohbetine girişmesini anladık da kumaşçıların da halkaya dahil olduğunu görmek beni şaşırttı! (Sair kumaşçılar kusura bakmayacak!)

Gazetecilerin toplumu bilgilendirmek görevlerinin yanında, ordu hiyerarşisindeki tıkanıklıkları açmak için fikir üretmek gibi bir fonksiyonları olduğunu öğrenmek de şaşırtıcı; bakınız "gazeteci", Ş.E. Paşa'ya hitaben ne söylüyor: "Olur, olmaz ayrı konu, şöyle bir senaryo düşünüyorum... Şimdi siz de söylediniz kuvvet komutanları blok, 4 kişi... Altında ordu komutanları, orgeneraller, korgeneraller blok, onun altında tümler, tuğlar blok, hepsi bir araya gelse ve dese ki; sizinle olmuyor... İşte Kara Genelkurmay olur, siz Kara'ya geçersiniz, İzmir'deki Jandarma olur, İstanbul'dakini de artık ne yaparsanız..."

- Ş.E., kendine bu aklı veren gazeteciden daha basiretli olmalı, diyor ki, "Ya o, siz gidin derse..." Elcevap, "Diyemez... Tümünüzü karşısına nasıl alır?"

Alabilir mi alamaz mı; olaylar paşayı haklı, gazeteciyi haksız çıkarıyor. Bir başka gün D.A. Paşa, en azından muhatap olduğu gazeteciden daha demokrat bir tutum takınarak diyor ki, "Ben Atatürkçü Düşünce Derneği'ne gireceğim. Orada bir ışık görüyorum." Evet, diyor gazeteci, "430 şubeleri var, güçlü bir örgüt... ama işin merkezi parlamento..." D.A. Paşa devam ediyor, "Toplumu ayağa kaldırmak lazım... Bizim millet tembel kolay kolay ayağa kalkmaz. Bakmayın siz o karşıdakilerin arada toplu eylem yaptığına, parayla yapıyorlar. Anadolu'da işsiz güçsüz adam mı yok?"

Bu arada N.T. Paşa'nın bir teşhisine bayıldım; devrin cumhurbaşkanı hakkında, "Tabi bu Demirel başka bir yapı... Allah kimseyi onun etkisi altına sokmasın. Adamı et gibi çürütür." diyor; kitap çapında tesbit!

"Notlar" hakkında şimdilik söylenebilecek en isabetli söz, bu metne bakarak askerlik ve gazetecilik hakkında doğru bilgi edinilemeyeceğidir.

Dedik ya, kendilerince "Devlet sohbeti" yapmışlar...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi