Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Aman ne güldük, ne güldük...

Aman ne güldük, ne güldük...

Biri, ‘hak ve özgürlüklerin verilmesi tehlikesine karşı’, okurundan gelen SMS mesajını yayınlıyor.

Biri, ‘başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı değilim, yanlış anlaşılmasın, benim karşı olduğum bla bla bla...’ şeklinde yüksek filozofi örnekleri sergiliyor.

Saz çalması kendi hayrına olacak biri, ‘Düğmeye basıldı, Türkiye din devleti oluyor, karar Amerika’da alındı’ diyerek, laik ve devrimci yüreklere korku salıyor.

Biri, ‘Bunlar kış günü kar altında Cuma namazı kılıyor, türbanı da çözerlerse devleti iyice ele geçirecekler’ diyor.

Daha aklı başında bilinen biri ‘AKP salam taktiği uyguluyor, bu meseleyi de salam taktiğiyle çözecek ama bakalım asker ne diyecek, herhalde tepkisiz kalmayacak’ diyerek vukuf sahibi bir ‘toplumsal sözcü’ olduğunu gösteriyor.

Bunlar, ‘efkarın sesi’ olan/olması gereken meslektaşlarımız.

Bir de ‘çeneciler’ var.

Komik çocuklar bunlar...

Bağlama biçiminden (çene altı bağlama biçiminden) yola çıkarak zeka ürünü yazılar yazıyorlar.

Medya ortamına ‘kıç’lı ‘hortum’lu yazılarla hızlı bir dalış yapan ve üçüncü sayfa müdavimi lumpenlerin gözde yazarı konumuna yükselen arkadaşımız da kendince bir ‘çene çeşitlemesi’ yapmış.

çene takıyye organıymış... Vücutta ‘çift’ taraflı çalışan tek eklemmiş. Hem aşağı-yukarı, hem sağa-sola hareket edermiş. Yani, neresi işine geliyorsa, oraya gidermiş...

çene çalmak ise, herkes türbanı konuşurken, türbanla meşgulken, şakır şakır malı götürme durumuymuş, yani araklamaymış.

Peki, ‘rüyada çene görmek’ neymiş?

Daima hayra yorulurmuş... Muradınıza ereceğinize, üç vakte kadar öSS’yi kazanacağınıza, yüksek makamlara geleceğinize işaret edermiş.

Bidon kafa bunları yazar da, sevgili ‘Şanlıurfalı Beyaz Türk’ümüz geri durur mu?

O da ‘çene altı’ndan girmiş, ‘okka altı’ndan çıkmış.

Türbanı çene altı formülasyonuyla çözmeye çalışanlar, Türkiye’yi ‘okka altı’na sokuyorlarmış...

Ne kadar da esprililer, görüyorsunuz değil mi?

Bu göstere göstere komik olma çabalarını, arkadaşlarımızın yüksek humour duygusuna mı bağlamalı, yoksa Türk düşünce hayatının fukaralığına mı yormalı?

Tamam arkadaşlar, mizahçısınız.

Mizahçı ‘güldürürken düşündürmeli...’

Fakat siz tam tersini yapıyorsunuz, ‘düşündürürken güldürüyorsunuz...’

Komik oluyorsunuz...

Bu esprileri yapmaya hak kazanmak için bir şeyler yapmanız lazım. Ne bileyim, çapınızı, müktesebatınızı, ‘ötekinin hukuku’ konusunda ne düşündüğünüzü göstermeniz lazım.

Ne ülkenizi tanıyorsunuz, ne de ülkenizi ‘bu durumlara’ getiren sosyolojik süreçleri doğru okuyabiliyorsunuz.

Hatta, hiç okuyamıyorsunuz.

Cumhuriyet’i tarihte bir kopuş noktası saydığınız ve ‘imtidad’ kavramından haberdar olmadığınız için de, acıklı bir ‘karşı koyuş çabası’yla çuvallayıp duruyorsunuz.

Daha da fenası şu:

çıkıp, ‘Biz kimiz ki? Cirmimiz ne ki? Bugüne kadar özgürlüklere ilgili ne söyledik, ‘ötekinin hukuku’ konusunda kaç cümle kurduk? Bu kafayla nereye gideceğiz? Nasıl insan içine çıkacağız?’ demiyorsunuz da, bir de esprili çeşitlemelerle yasakçılığın keyfini sürüyorsunuz.

Bunda keramet vehmeden Aydın Bey’den de eşek yüküyle maaş kaldırıyorsunuz.

Milli servet sayılır. Yazık değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi