Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

ABD’nin Türkiye üzerine projeleri

ABD’nin Türkiye üzerine projeleri

Türkiye, Amerikan çıkarlarının yoğunlaştığı ve kesiştiği coğrafyanın tam merkezinde yer alıyor. Bir şekilde Obama'nın ilk ziyaretini Türkiye'ye gerçekleştirmiş olmasının arkasında da bu var. Avrupa'da yaptığı bir konuşma tartışıldı ve çok daha tartışılacak. Tartışılan sözleri 'Avrupa'nın İslâm'la barışması için Türkiye'yi içine alması talebidir. Türkiye'ye AB perspektifi verilmesidir. Bu talebe Almanya ve Fransa liderleri anında tepki ve karşılık verdiler. Merkel, bunu Amerikalıların alışkanlığına ve itiyadına bağladı. Fransızlar ise bunun bir Amerikan politikası olduğunu vurguladılar. Esasında Türkiye'yi İngiltere ile birlikte Avrupa'da görmek öteden beri bir Amerikan politikasıdır. Daha doğrusu Türkiye'yi Avrupa'da eritmek ve onun ötesinde Türkiye ile de Avrupa'yı sulandırmak bir Amerikan projesidir. Politikanın ötesinde Amerikan projesidir. Bunu ilk defa açıklıkla söyleyenlerden birisi eski Almanya başbakanlarından Helmut Schmidt oldu. Helmut Schmidt, Türkiye'nin Avrupa Birliği perspektifinin ve yöneliminin aslında bir Amerikan projesi olduğunu söyledi. Bernard Kouchner de zannederim aynı şeyleri söyledi. Gerçekten de Türkiye'nin Avrupa Birliği istikameti bir Amerikan projesi midir ve öyleyse bunun arkasından ne elde etmek istemektedir? Soğuk Savaşın sonlarına doğru Amerikalılar Avrupa Birliği'nin esnekliğini kaybederek ABD karşısına da bir kale ve duvar olarak çıkmasından endişe ettiler. Özellikle siyasi birliğini temin etmesinden endişe ediyorlardı. Zira de Gaulle'ün temsil ettiği Avrupacı yaklaşım ABD'den bağımsız yekpare bir Avrupa'yı tasavvur ediyor ve düşlüyordu. İngiltere ise bu tasavvura ne coğrafi ne de siyasi olarak uyuyordu. Tarihi nedenlerden ötürü İngiltere ile ABD arasında kopmaz bir bağlantı vardı ve işte bu yüzden İngiltere'nin AB üyeliği çok sancılı bir süreçle gerçekleşmiştir. Zira, İngiltere üzerinden AB, bir şekilde ABD'ye bağımlı hale geliyor. Kararlarında bağımsızlığını koruyamıyor. Türkiye'nin üyeliği ise İngiltere'den sonra gevşetme ve sulandırma işlevinin ikinci ayağını temsil etmektedir.

Amerikalılar AB'yi sulandırması için Türkiye'nin AB içinde yer almasını savunuyor ve destekliyorlar. Yalnız mesele bundan ibaret değil. Türkiye'nin bu hususta iki işlevi var. İkisinde de anahtar değil kilit rolü görüyor ve tıkayıcı bir görev yürütüyor. Türkiye'nin AB eğilimi AB'nin gelişimini aksatıyor. Özellikle de siyasi birliğine zarar verecek boyutlar taşıyor. Bu nedenle Türkiye'nin AB'ye katılımı AB projesi olmaktan ziyade bir Amerikan projesidir. Türkiye'nin Tih Çölündeki gibi Avrupa vadilerinde dolaşmasının ve kaybolmasının ikinci nedeni de İslâm dünyasını başsız bırakma maksadıdır. Tam da bu nedenden dolayı Türkiye'nin AB istikameti aynı zamanda bir İran projesidir. Hatemi'den bugünkü liderlere kadar hemen hemen bütün İranlı liderler Türkiye'nin AB üyelik perspektifini desteklemişlerdir. Amerikan projesinin ikinci ayağı da maalesef İslâm dünyasını başsız bırakma amacı taşımaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin Arafta kalmasıyla birlikte hem AB hem de Ortadoğu kilitli kalmaktadır. Çünkü bu Araf halindeki Türkiye kendi tabii mecrasında değildir. Anahtardan ziyade kilit görevi icra etmekte ve ABD ve İsrail namına iki kıtayı da bloke etmektedir. Ondan istenen de bu görevdir. Dolayısıyla bu durumda Türkiye bilvekale bir misyonla mücehhez durumdadır. Kendi misyonu yerine başkalarının taşıyıcılığını ve taşeronluğunu üstlenmektedir. İslâm dünyası için de merhum Muhsin Başkan'ın ifadesiyle avcı kekliğidir.

Türkiye'ye dair ikinci Amerikan projesi de ideolojik olarak Türkiye'nin İslâm alemine Batıcı bir model olmasıdır. Obama'nın seçimi de en modern ve cevval İslâm ülkesi olarak Türkiye'nin üzerine vaki olmuştur. David Furum ve Richard Perle bazı ortak kitaplarında ABD'nin 50 yıllık politikasının İslâm dünyasında Türkiye modelini yaymak ve tamim etmek olduğunu yazmışlardır. Hatta Nasır'dan Suharto ve Saddam'a kadar bütün denemelerin aslında bir Türkiye kopyalanmasından ibaret olduğunu ifade etmişlerdir. Daha ötesinde 1958'de yıkılmadan önce Irak Kraliyetinin ve Kral Faysal'ın ve Sati Husri'nin en büyük projelerinden birisi Türk Devrimlerini Irak'ta kopyalamaktır. Lakin hiçbir İslâm ülkesi kopyalamayı ve klonlamayı tam olarak başaramamıştır. Bu böyle olsa da ABD yılmadan yoluna devam ediyor. Sürekli yeni taktikler geliştiriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi