Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

'Kin ve düşmanlığa tahrik' suçu başka nasıl işlenir?

'Kin ve düşmanlığa tahrik' suçu başka nasıl işlenir?

Bir Mesut Parlak cümlesidir: “Türbanlı öğrenciye hak ettiği

notu veremeyebiliriz...”

Mesut Parlak, İstanbul

üniversitesi’nin rektörüdür.

Malatyalıdır.

Bir zamanlar, yani Kemal

Alemdaroğlu’nun devr-i

saadetinde, Malatyalılığından

aldığı asabiyyetle cari

uygulamaları eleştirir, başörtülü

öğrencilere reva görülen zulmü

anlatırdı yürek sızlatan bir

dille... “Onlar da bizim

kızlarımız... Onlar da bizim

yavrularımız...” cümlelerini

araya sıkıştırmayı ihmal

etmeden tabii.

Böyle pek çok demeci vardır...

Birkaç yıl öncesine kadar,

birçok gazete için (özellikle Vakit

gazetesi için) görüşlerine

başvurulacak yegane “muhalif

kaynak”tı.

Başarılı bir öğretim görevlisiydi,

CHP’liydi, laikti, belli hassasiyetleri

gözetme konusunda

“kararlılığını” muhafaza ediyordu

ama, bu kadar da olmazdı ki

canım, İstanbul üniversitesi kötü

yönetiliyordu, Alemdaroğlu da ne

yapmaya çalışıyordu böyle?

İsyanı bununla da

sınırlı değildi...

Bir zamanlar (dekanlık yaptığı

dönemde), kendisinden

“başörtülüleri okula sokmaması”

istenmiş... O da haklı olarak isyan

ediyordu: Bu kadar da olur

muymuş canım, dekanlık mı

yapacakmış, polis şefliği mi?

Böyle bir adamdı işte

Mesut Parlak...

Hem böyle bir adamdı, hem de

muhalefetini spesifik olarak

Alemdaroğlu yönetimi üzerine

kurduğu için pek çok ayrıntıyı

gözlerden kaçırabiliyordu.

Zaten hiçbir şey

değişmeyecekti.

Alemdaroğlu gidecek, onun

yerine bir benzeri gelecekti.

O “bir benzer”in Mesut Parlak

olması ise, sadece kaderin garip

bir cilvesidir.

çünkü, rektörü değiştirmek,

cari sıkıntıları gidermeye

yetmiyordu. Asıl, üniversiteleri

bilim yuvası olmaktan çıkarıp

“kışla”ya dönüştüren zihniyeti

değiştirmek gerekiyordu. Yani,

üniversitelerde bir “zihniyet

dönüşümü” şarttı. Bu zihniyet

dönüşümünün ilk basamağı

olarak da, cari sıkıntıların

kaynağını oluşturan yasanın,

rektörlere neredeyse Padişah

yetkisi veren YöK Yasası’nın

ortadan kaldırılması gerekiyordu.

Hiçbir şeyin değişmediği

görüldü zaten.

üstelik, bir zamanlar

“muhalifmiş gibi” yapan ve

insanların buna inanmasını

sağlayan Parlak daha dişli bir

statükocu çıktı. Mesela, yönettiği

üniversitenin Yaşar Kemal ve

Orhan Pamuk gibilere kapalı

olduğunu söyleyebildi. Bu

kadarını önceki bile

akledememişti.

Hayır, “Ey Mesut Parlak!

Sen geçmişte böyle

diyordun. Şimdi bunları

bunları söylüyorsun? Ne

oldu da, bir zamanlar

eleştirdiğin Alemdaroğlu

gibi yasakçılıkta ifrat

noktasına geldin?”

demiyorum.

Demeyeceğim de...

Bunun muhasebesini,

kıymetli rektör kendi

vicdanında yapsın.

Şunu söylüyorum:

Meşruiyetini hangi

yasadan, hangi vicdani kanaatten,

hangi ahlak ve moral değerlerden

alıyorsun da, “türbanlı öğrenciye

hak ettiği notu” vermiyorsun,

vermeyebileceğini söylüyorsun?

Kıyafet, akademik

değerlendirme ölçütü müdür?

Demek ki öğrencileriniz

“devrim yasaları”nın icbar ettiği

kıyafetle karşınıza çıksalar, örneğin

“fötr şapka” filan taksalar, her

dersten 100 notunu çakacaksınız.

öyle mi?

Bu mudur akademyanın

tarafsızlığı ve bağımsızlığı?

Böyleyse, neden size

“akademisyen” diyoruz ki?

Kıyafet tercihlerinize uygun bir

“mesleki sıfat” edinebilirsiniz ve

böylece devrimlerin geleceğini de

garanti altına almış olursunuz.

Hadi, dünün muhalif rektör

adayı Mesut Parlak böyle diyor...

Peki, “hukuk” ne diyor?

Bizim ünlü “kin ve

düşmanlığa tahrik” maddeleri

ne işe yarıyor?

Sadece “kral çıplak” diyen

muhalifleri susturmaya mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi