Başbuğ ve Fırça!

Başbuğ ve Fırça!

Fırça!

Sahneyi hatırlıyorsunuz: Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un basın toplantısında M. Ali Birand, lâf arasında "nereyi kazsanız silah fışkırıyor" deyince Başbuğ eni konu kızmıştı. Ertesi gün bu durum bazı gazetelerde "Fırça yedi" şeklinde aksedince Birand şaşırmış; diyor ki:
"Doğrusu o konuşmayı ben hiç fırçalama diye üzerime alınmadım. Ayrıca şimdiye kadar hiç fırçalanmamış, kim tarafından olursa olsun fırçalanmaktan hoşlanmayan ve fırçalandığı yerde de kalmayan bir insanımdır."

Sayın Birand kesinlikle emin olmalıdır ki, "ayrıca" diye başlayan son cümlesi, onur sahibi herkesin paylaşacağı duyguları seslendiriyor; hiç kimse nâ hak yere fırça yemekten, azarlanırken tavana bakmaktan, cevap yerine "hık mık" diye gevelenmekten hoşlanmaz.

Açık konuşacağız; biz yıllardan beri TSK üst yöneticilerinin hemen hemen her konuşmasında, doğrudan veya dolaylı olarak muntazaman fırçalanan bir topluluğun mensuplarıyız. "Kaç kişisiniz" diye sual olunursa, nüfusun neredeyse yarısından çoğuz, burası kesindir; ne var ki bizim fırça yememiz, Birand'ın muhatap olduğu üzere yüz yüze bakış mesafesinde ve şahsî nitelik taşımıyor; biz bir "cemm-i gafîr" hâlinde, cümleten fırça yiyor ama "gırtlak dokuz boğum" dercesine yutunup sağa-sola bakıyor, "bizi kastetmedi herhalde" diye işi pişkinliğe vuruyoruz. Hatırlarsınız, her tehdit değerlendirmesinde baş sıradaydık. Aramızda hangi nüansların mevcut olduğu hesaba getirilmeden o itinasız ve genel ifadelerle Cumhuriyet'e, devlete, sisteme, kanunlara düşman unsurlar arasında tâdad ediliyorduk, ediliyoruz. "Hayat tarzımız" her defasında, hiç de hoş olmayan ifadelerle eleştiriliyor, eleştiri ile yetinilmeyerek bizim gibilere hayat hakkı tanınmayacağı yolunda azarlara muhatap oluyorduk ki bu gibi zamanlarda bağlı olduğunuz yayın grubuna bağlı gazete ve televizyonlar, bu gibi demeçleri, "Genelkurmay sert çaktı", "asker fena bindirdi", "ordu gözdağı verdi" gibi başlıklarla duyururken, bâriz bir "oh olsun şunlara" havasındaydı; hâlâ öyledir.

Acındırmak, "vah vah neler çekmiş bunlar meğerse" dedirtmek değil maksadım; ordunun alışageldik retoriği ile ilgili bir hissiyatın tenkidi. Birand yazının devamında, ertesi gün başka bir konuyu görüşmek için Genelkurmay'a davet edildiğini, Org. Başbuğ'un yazılanları okuyunca, "Aman söz konusu değil, eğer siz de öyle algıladıysanız [yani "fırça"] üzülürüm" dediğini de ilave ediyor. Doğrusu Birand hesabına zarif bir tavzihtir. Keşke aynı hassasiyet, aynı gönül yapıcı incelik, askerlerin her basın açıklamasında yumruk torbası muamelesi gören insalardan da esirgenmemiş olabilseydi!

Sayın Birand, müsterih olmalıdır; fırça yememiş! Ben şahsen hiç de müsterih değilim. Vergileriyle TSK da dahil olmak üzere bütün kamu kuruluşlarını finanse eden, orduya asker veren, canı çok yandığında bile orduyu incitmemek için dikkatli bir dil kullanmaya çalıştığı halde yine de örtülü veya açık tarzda zılgıt yemekten kurtulamayan insanlar namına bedbin ve kırgınım. Mesele akreditasyon filan değil, Genelkurmay salonlarına kabul edilmek, davetle çağrılmak hiçbirimizin başını göğe erdirmez (Bkz. Bu defa çağrılanlar!) fakat kamu hizmeti verilen alanlarda göz göre göre ayrımcılık yapılması da sineye çekilmez. Kaldı ki bu uygulamada en büyük kusur Genelkurmay'ın değil, akreditasyon uygulamasına rağmen her davete iştiyakle seğirten "makbul" basın kuruluşlarındadır. "Biz, meslektaşlarımız burada temsil edilinceye kadar, faaliyetlerinizi izlememe kararı aldık" denilebilmiş olsa şu gülünç uygulama ânında sona erer miydi, ermez miydi; cevap isterim. Meseleyi şahsileştirmiyorum; ordu üst yöneticileri, şu âna dek itinasızca fırçalayıp durduğu milyonlara da, "Aman söz konusu değil; öyle algılandıysa üzülürüm" diye bir gönül alıcı açıklama yapacak mıdır, onu merak ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi