Ezanla uyanan başkan

Ezanla uyanan başkan

11 Eylül'ü Washington'da yaşayan ve o dönem Amerikan toplumunun geçirdiği 'kolektif cinnet'i bizzat gören birisi olarak bir gün bir Amerikan başkanının böyle bir konuşma yapacağını asla hayal edemezdim.
Geçenlerde Başbakan Tayyip Erdoğan, azınlıklara ilişkin kimi uygulamaları 'faşizanca' diye nitelemişti de kıyamet kopmuştu, elli yıl sonra gelen bu 'özeleştiri' üzerine. Amerika'yı Amerika yapan da galiba hatalarından ders çıkarabilme yeteneği. Üstelik elli yıl da beklemeden...

Evet, Obama dünkü konuşmasıyla Amerika'yı 11 Eylül saldırılarının yarattığı psikolojiden ve dış politika paradigmasından çıkardı. Bunu da 11 Eylül sonrası Amerikan dış politikasının hedef tahtasında yer alan Ortadoğu'da deklare etti. 'Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' sözü ile bir 'milat' haline getirilen '11 Eylül süreci' bitti.

Artık yeni bir dönem başlıyor. En azından böyle bir niyet görülüyor. Barack Hüseyin Obama, İslam dünyasına elini uzatmaya devam ediyor. Kuşkusuz ABD bunu politika değişiklikleriyle somutlaştırmak zorunda. Ancak İslam dünyasından da diyalog ve işbirliği çağrılarına katkı gerek, çünkü küresel barışın yolu İslam ile Batı'nın uyumundan geçiyor.

Bunun için Obama bir şans. 'Çocukluğumda ezan sesiyle uyanırdım.' diyen, konuşmasına 'essalamu aleyküm' ile başlayan bir Amerikan başkanı ile ortaklık geliştirme ihtimali ve imkânı büyük.

Şiddete karşı çıkarken öne sürdüğü kadim ve son derece evrensel gerekçe önemli. Obama, bütün dinlerin kınadığı bir eylem olarak tanımladı şiddeti. Her inançtan insanları buluşturan bir dil bu. Şiddeti, demokrasiye veya özgürlüklere bir saldırı olarak nitelemek yerine insanlığın kadim inançlarıyla mahkum etmek farklı bir söz, etkili bir dil. Kimse inancı, dini şiddetle kirletmesin. Doğru.

Obama, Müslüman kadınların örtünme haklarını özgürlüğün ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirdi. Batı'ya da genel bir çağrısı vardı Obama'nın: 'Müslüman yurttaşların dinlerini uygun gördükleri biçimde yaşamaları engellenmemeli, Müslüman kadınların ne giyecekleri dayatılmamalı'. Sadece Avrupa'nın değil, Türk laikçilerinin de Obama'dan öğreneceği çok şey var.

Ankara'da yaptığı konuşmaya da atıfta bulunan Obama için Türkiye toplumunun Müslüman ağırlıklı niteliği ve devletin demokratik kimliği çok anlamlı. Aslında Kahire konuşmasında Obama'nın Ankara'da sözünü ettiği 'model ortaklık' sözünün içeriğinin biraz berraklaştığı görülüyor. Mesele, PKK'ya karşı tasarlanan güdük bir 'stratejik ortaklık' değil, çok daha derin, çok daha geniş ve bütünlüklü bir bölgesel ve küresel vizyon. Yıllardır sözünü ettiğimiz ve bir türlü içini dolduramadığımız 'Türk-Amerikan ilişkilerini Soğuk Savaş sonrası yeniden tanımlama' süreci artık tamamlanıyor. Bunun temelinde de bölgede barış ve demokratik istikrar, küresel siyasette de medeniyetlerarası diyalog, uyum ve işbirliği vizyonlarının ortaklığı var. Obama'nın önceliği İslam ve Batı'yı bir araya getirecek bir 'diyalog, barış ve işbirliği' süreci. Bunun kilit ülkelerinden biri elbette Türkiye.

Obama'nın konuşmasının temel odaklarından birisi demokrasi oldu. Açıkçası demokrasiyle pek de bağdaşmayan bir rejimin hüküm sürdüğü Mısır'da yapacağı konuşmada benim en merakla beklediğim tema bu idi. Obama, Mısır gibi bir ülkede konuşurken bile 'halkın iradesini yansıtan bir yönetimden yana' olduğunun altını çizmekten kaçınmadı.

İşte bu bağlamda bir kez daha Türkiye'nin, demokratik bir Türkiye'nin İslam ve Batı arasında ne kadar merkezî ve değerli bir konumda olduğu anlaşılıyor. Ancak, Türkiye'yi küresel siyasetin merkezine taşımanın yolu iç sorunlarını aşmaktan geçiyor. Farklılıklarıyla bir arada barış içinde ve demokrasi çerçevesinde yaşadığını gösteren bir Türkiye, İslam ve Batı arasında farklılıkların uyumuna katkı sunabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi