Mevlüt Özcan

Mevlüt Özcan

Batı duvarı kimin duvarı?

Batı duvarı kimin duvarı?

Yahudiler genellikle Arapların 'Hait el Mebka' dedikleri Ağlama Duvarı'nı veya Batı Duvarı'nı Heykel'in ya da Süleyman Tapınağı'nın bir parçası olarak görüyorlar.

Azalan şekilde kimi Şiilerin, Hazreti Hüseyin'in şehadeti nedeniyle dövünmesi gibi Yahudiler de bu duvar etrafında ağlaşıyorlar. Bu biraz da mecazi ağlaşma. Eski saltanatlarını ve üstünlüklerini kaybettiklerine ağlıyorlar. Müslümanlar da bu duvara Burak Duvarı diyorlar. Hazreti Peygamberin İsra gecesinde bineğini ve Burak'ı buraya bağlamasından dolayı bu duvara Burak Duvarı deniliyor. Daha önce 44 km'lik bir alana yayılan şehrin duvarlarını Süleyman Aleyhisselam yenilemiş ve Osmanlı tarihinde de Yavuz'un akabinde Kanuni Sultan Süleyman da şehrin surlarını yenilemiş ve tamir etmiştir. Dolayısıyla, kimileri Ağlama Duvarı veya Burak Duvarı denilen yapıyı ve Batı Duvarını gerçekte Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle Sinan Paşa'nın yaptığını ve bu Ağlama Duvarı'nın Sinan Paşa'nın asarı arasında olduğunu söylüyorlar. Bunlardan birisi de Mısırlı tarihçi Kasım Abduh. Yahudiler Avrupa'dan sürüldükleri gibi birçok defa da bu kutsal kentten sürülmüşlerdir. En son bu şehri Yahudilerin iskanına açanlardan birisi de Kanuni Sultan Süleyman' olmuştur. Hazreti Ömer döneminde yani fetihten sonra Hıristiyanların isteği doğrultusunda şehre Yahudilerin girmesi bir şekilde yasaklanmıştı. Bu yasağı ilk kaldıran Emevi Halifesi Abdulmelik Bin Mervan olmuştur. Kudüs şehri Hazreti İbrahim Aleyhisselam'dan çok önce kurulmuştur. Kimi rivayetlere göre Hazreti İbrahim bu şehre kurulduktan en az 1250 yıl sonra uğramıştır. Ve şehri kuran Arapların atalarından olan Yabusilerdir. Şehrin bütün kalıntılarının Kenani, Yebusi ve sair milletlere ait olduğu görülüyor. Yahudilere ait bir kalıntı bulunamamıştır.

Muhammed İmara'nın sorduğu ve sorguladığı gibi şayet Batı Duvarı Mabed'in kalıntıları arasındaysa öyleyse Mabed'in kökü ve temelleri nerede? Burada gerçekten de İsrail yanlış bir arayışın peşinde. Mısırlı İslami yazarlardan Muhammed İmara'nın da değindiği gibi İsrail heykel yapmak istiyorsa illa da neden Harem-i Şerif'in yanında veya üzerinde ve altında yapmak istiyor? Birinci veya ikinci heykel'in nerede kurulduğu veya birbirlerinin yerine mi kurulduğu bugünkü ilmi veriler ışığında tartışmalı bir konudur. Ve burada dini bir yapı ve bunun dayandığı tarihi bir statü var. Neden Yahudiler sözgelimi Batı Kudüs'te veya sair yerlerde bu mabetlerini inşa etmek istemezler? İlla Zeytin Dağı veya Siyon Dağı ile bitişik mi olması gerekir? İsrail ve ona destek ve güç veren kimi Yahudiler saldırganlıkta hiç sınır tanımıyorlar. Sözgelimi, 1918 yılında Kutsal Topraklarda Yahudilerin nüfusu yaklaşık 55 bindir ve bu o dönem nüfusun yüzde 6'sına ve sahip oldukları topraklar da bütün toprakların yüzde 2'sine tekabül ediyordu. Taksim planının kabulünden önce de 40 yıl içinde İngilizlerin yardımıyla ele geçirdikleri toprakların oranı da yüzde 6'yı geçmiyordu. Buna rağmen taksim kararında onlara sahip olmadıkları toprakların yüzde 53 veya 54'ü verildi. Geri kalanı da toprağın asıl sahipleri olan Filistinlilere bırakıldı. Araplar buna kısmeti dayzi diyorlar.

El Cezire Kanalı Eş Şeriatu ve'l Hayat programının sunucusu Osman Osman, Mısırlı İslam alimi ve düşünürü Muhammed İmara ile Kudüs üzerine bir sohbet gerçekleştirdi. Burada Muhammed İmara işin özüne temas etti. Müslümanların Mescid-i Aksa'yı sahipsiz bıraktığını söyledi ve bunu örnekleriyle anlattı. Ne okullarımızda ne de minberlerimizde; genel olarak Kudüs meselesinin gündemle getirildiğini söyledi. Yahudilik ve İslam Arasında Kudüs gibi kitaplarıyla konuya temas eden Muammed İmara, Yahudilerin Kudüs'e müteveccihen ibadet etmelerinin Müslümanların da Kabe'ye yönelmelerinin ahakkiyet (sahiplenme) konusunda bir ölçü olamayacağını ifade etti. Kudüs ve Mescid-i Aksa meselesinin bir iman meselesi olduğuna temas etti. Cenab-ı Hak, İsra Suresinde Harem-i Kabe ile Harem-i Kudüs arasında kardeşlik bağı kurdu ve tesis etti. Bu itibarla, Selahaddin Eyyübi'nin Arslan Yürekli Richard ile yazışmalarında ve mektuplaşmalarında bu konuya temas vardır. Özet şekilde Selahaddin Eyyübi Haçlıların şehirden umutlarını kesmelerini tavsiye etmiştir. Hıristiyanlara göre de kutsal olan bu kentin Müslümanlar nezdinde de inancın bir parçası olduğunu ifade etmiş ve 'Kudüs akidemizdir' demiştir. Yahudi ve kimi Hıristiyanların şehir ile ilgili algısı ise daha ziyade efsanelere dayanıyor. 'Demir ancak demirle dövülür, Siyonistlerin hakkından da imanla gelinir (la yefillu'l hadidu illa bi'l hadidi)' diyerekten Muhammed İmara aynen Karadavi, Muhammed Gazali gibi Kudüs meselesinin özünde bir inanç ve akide meselesi olduğunu ortaya koymuştur. Kudüs meselesi camii bir meseledir. İçinde birçok boyut vardır. Bir akide meselesidir, onun yanında bir siyaset meselesidir lakin bu siyaset siyaseti şer'iyyedir. Keza bir insani meseledir ve bütün insanlık hilfi'l fudul anlayışıyla bu meseleye destek vermelidir. Kudüs, mücadelenin remz ve sembolü ve zaferin de kapısıdır. Akide ve ribattır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mevlüt Özcan Arşivi