LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

İsrail’in adı yok, sanı var!

İsrail’in adı yok, sanı var!

- Lütfü Bey; yeniden düzenlenen mayın tasarısı Meclis’te kabul edildi. Bu tasarının kabulünden önce konuşan Başbakan Erdoğan, önceki mayın tasarısına karşı çıkanları topa tuttu ve “Suriye sınırımızdaki mayınları temizlemesi karşılığında oradaki toprakları İsraillilere vereceğimizi söylüyorlar; bu tasarının neresinde İsrail’in adı geçiyor” diye sordu. Ne diyorsunuz Başbakan’ın bu savunmasına?
- Başbakan, en iyi savunma hücumdur taktiğini uyguluyor! Önceki tasarıyı savunurken, “Bu işi İsrail’e versek ne olacak? Şu dinden bu dinden diye yabancı sermayeye karşı çıkılır mı? Paranın dini-ırkı olmaz” dediğini unutuyor. Böyle dediğini unutup, “Hazırladığımız tasarının neresinde İsrail’in adı geçiyor” diye soruyor. Oysa bir şeyin adı konulmasa da, öyle tarifler yaparsınız ki onun kim olduğunu herkes anlar. Bu tasarıda da İsrail’in adı yok, sanı var! Ama hadi diyelim ki bu yasa tasarısını muhalefet partileri kasıtlı olarak yanlış yorumladı. Çünkü onlar Hükümet’in karşıtıydı. Peki ama mayın tasarısının Meclis’teki oylamasına katılmayarak tavır koyan çok sayıda AK Parti milletvekili de bu tasarıda çizilen çerçeveden, oradaki toprakların İsraillilere verileceği sonucunu çıkarttı. Yine AK Parti yandaşı medya mensupları da bu tasarıda çizilen çerçeveden, oradaki toprakların İsraillilere verileceği sonucunu çıkarttı. Ve bu konuda Başbakan’ı eleştiren yayınlar yaptı. AK Parti Hükümeti’nin karşıtları da, yandaşları da bu tasarıda çizilen çerçeveden İsrail’in çıkacağını anladıysa, bu durumda Başbakan ne yapmalıydı? Öncelikle Suriye sınırımızdaki mayınları temizlemesi karşılığında oradaki toprakların 44 yıllığına İsraillilere verilmeyeceğine dair net bir açıklama yapmalıydı. “İhalede en uygun teklifi İsrailliler de verse, o topraklar asla İsraillilere verilmeyecektir” şeklinde bir açıklama yapmalıydı. Oysa Başbakan böyle bir açıklama yapamadı, sadece “Oradaki topraklar en uygun teklifi verenlere verilecektir” dedi. Peki bu, en uygun teklifi İsrailliler verirse, oradaki toprakların 44 yıllığına İsraillilere verilmesi demek değil mi? Zaten asıl itiraz da İsraillilerin o topraklara yerleştirilmesi ihtimaline yönelik değil mi? İsrail’in o topraklara yerleştirilmesi ihtimaline itiraz edenler endişeliler. Çünkü biliyorlar ki İsrailliler mayınları temizledikten sonra o topraklarda domates, biber ekmezler. Fitne, fesat ekip biçerler!
GENÇ SUBAYLAR RAHAT!
- Geçenlerde bir televizyon programına çıkan önceki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay’ın “Genç subaylar rahatsız” şeklindeki haberinin düzmece bir haber olduğunu, bunun amacının orduyu darbe yapmaya yönlendirmek olduğunu açıklamıştı. Böylesine ülke kaderini etkilemeye yönelik düzmece haberler konusunda ne düşünüyorsunuz?
- Şimdi ben de masa başında oturup, mesela “Genç subaylar Ergenekon davasından rahatsız” şeklinde bir haber üretebilirim! Böylelikle ülkede gündem oluşturabilirim. Ancak bu haberin doğru olmadığı ortaya çıktığında önce bunu yayınlayan gazetenin, sonra da tüm medyanın inandırıcılığı zedelenir. Zaten medyamızın inandırıcılığı da düzmece haberler yüzünden hayli zedelenmiştir. Medyamız “yalancı medya” diye anılır hale gelmiştir. Ve maalesef medyamızı bu hale getirenler medya örgütlerince baş tacı edilmiş, ödüllendirilmiştir. Her neyse, medya konusunu şimdilik kısa keselim de gelelim “genç subaylar rahatsız” konusuna. Bence genç subaylar rahat; hem de çok rahat! Baksanıza yeni mezun olmuş bir teğmen yaşıtı bir doktordan daha fazla maaş alıyor. Beş yıldızlı otel hizmeti sunan orduevlerinde yiyip içiyor, yatıp kalkıyor, her türlü imkanından yararlanıyor, ama karşılığında bedava denecek bir para ödüyor. Kısacası, nereden baksanız genç subayların rahatı yerinde. Peki genç subayların rahatı yerinde de yaşlı subayların durumu ne? Yaşlı subaylar da rahat; hem de çok rahat! Mesela bir general, yaşıtı bir profesörden daha fazla maaş alıyor. Beş yıldızlı lojmanlarda kalma, beş yıldızlı orduevlerinde yiyip içme, yatıp kalkma, her türlü imkanından yararlanma karşılığında bedava denecek bir fiyat ödüyor. Ayrıca genç subaylar da, yaşlı subaylar da askerliklerini yapmakta olan gençlerin bir bölümünü hizmetkarları gibi kullanıyor. Dahası, mesela Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız gibi yaşlı subaylar askeri helikopteri ailesini pikniğe götürmek için kullanıyor. Nerde var bu rahat? Dedim ya, genç subaylar da, yaşlı subaylar da rahat!
UMUDUNUZ PAŞALARSA, DURUMUNUZ UMUTSUZ!
- Doğu Perinçek gibi kendisine “Ulusalcı” diyen çevreler ordunun komuta kademesinin ABD’ye karşı tavır aldığını, ulusalcılıktan yana olduklarını söylüyorlardı. Bu çevreler komuta kademesinden her an ülke yönetimine el koymasını bekliyorlardı. Sözkonusu çevrelerin yayın organları izlendiğinde görülüyor ki bunlar hâlâ komuta kademesinden bir darbe bekliyorlar. Bu konudaki yorumunuz nedir?
- Bu çevreler ille de bir darbe olmasını istiyorlarsa komuta kademesini ikna etmek için değil, ABD’yi ikna etmek için uğraşsınlar! ABD “Darbe yap” demedikçe bu ülkede darbe yapılamayacağını bu çevreler bir türlü anlamadılar. Darbe gerçeğini anlamadıkları gibi Ergenekon’un altında yatan gerçeği de anlamadılar. Eğer Genelkurmay, komuta kademesi destek olmasaydı Ergenekon soruşturması başlatılabilir miydi? “Ulusalcı” denilen pek çok tanınmış kişi tutuklanabilir miydi? Bakın geçenlerde Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesi yazarı Emre Aköz, “Ergenekon soruşturmasında Hükümetin rolü umulandan daha az, Genelkurmay’ın rolü ise sanılandan daha fazla” diye yazdı. Nitekim “Ulusalcı” denilenlerin Hükümete karşı darbe yapacak diye bekledikleri Yaşar Büyükanıt da, İlker Başbuğ da hükümete karşı değil, “Ulusalcı” denilenlere karşı darbe yaptı! Her iki Genelkurmay Başkanı’nın desteği, onayı olmasaydı, mesela “Ulusalcı” denilen subaylar askeri bölgelerdeki evlerinden, ofislerinden alınıp hapse atılamazdı. İşte “Ulusalcı” denilenler bu gerçeği hâlâ anlamadılar. “Ulusalcı” denilenlerin dışarıdaki uzantıları bu gerçeği hâlâ anlamadıkları için Genelkurmay Başkanı’nı da, komuta kademesinden bir komutanı da nerede görseler “Paşam, umudumuz sizsiniz” diye alkışlıyorlar. “Ordu göreve” dercesine davranıyorlar. Genelkurmay Başkanı’ndan, komuta kademesinden hâlâ umut kesmemiş görünüyorlar. Bunlara diyeceğim şu ki, umudunuz bu paşalarsa, durumunuz umutsuz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi